Güvensizliğimizin giderek arttığı bir dünyada yaşıyoruz. İçinde bulunduğumuz ekonomik, politik durumlar belirsiz, iş dünyası hırslı ve hilekar ve ‘imaj her şeydir’ mesajları her yerde. Bu koşullar içinde her birimiz hayatın ne kadar sarsıcı ve belirsiz olabileceğini ara ara tecrübe ediyoruz. Fakat farkındalığı hayatımıza ne kadar uygulayabilirsek, hayatımız alt üst olduğunda kendimizi yatıştırmayı ve dengemizi yeniden bulmayı o kadar becerebiliriz.
Uzun zamandır, zor zamanlarda farkındalığı kendimi yatıştırabilmek için nasıl kullanabileceğim üzerine çalışıyorum. Çünkü bunca belirsizlik içinde, her an merkezimizden şaşma tehlikesiyle karşı karşıyayız. Dengede olmadığımızdaysa, kendimizi olan bitenle tanımlayarak, “tepkisel zihin” ağına düşebiliyoruz. Kendimizi yatıştırmayı beceremediğimizde, zorluklarla başa çıkmak için fantezi dünyasına dalmak ya da kendimizi alkole, yemeğe vermek gibi daha beceriksiz stratejiler seçerek ıstırabımızı katmerleyebiliyoruz.
Yoga’nın öğretileri bize hem stresli zamanlarla başa çıkabilmek için, hem de ıstırabımızdan hızla özgürleşebilmek ve içimizde halihazırda var olan değişmez neşeyi tecrübe edebilmek için pratik yollar sunar.
Bu yönde ilk adım düzenli meditatif uygulamalar ile sakinliği geliştirmektir. Zorlayıcı bir durum ya da durumlar dizisine açıklık ve tam bir mevcudiyetle cevap verebilmek için, öncelikle kendi temelimizin güçlü ve dengeli olması gerekir. Zihni sakinleştirmek ve odaklamak üzere yapılan düzenli çalışma metanetimizi geliştirir. Kendimizi çalışma esnasında o kadar odaklı hissetmesek dahi faydaları alırız.
Kazanmak isteyebileceğimiz her alışkanlık gibi, meditatif uygulamaları hayatımızın bir parçası haline getirebilmek için kademeli bir yol izleyerek, sürdürebileceğimize emin olduğumuz noktadan başlayarak düzenli bir çaba göstermek en iyi yoldur. Bu şekilde çalışmak iradeyi kuvvetlendirir, sakinliğin temelidir ve kendi düşüncelerimizi, hislerimizi onlara kapılmadan izleme becerisini kazandırır ve seçim yapma gücünü elimize verir. Seçimden kastettiğim, bir duruma eski ve sağlıksız kalıplarımıza düşmeden, vereceğimiz tepki konusunda bilinçli bir seçim yapabilme gücü. Bu, etrafımızda olan bitene ve içimizde yükselen duygulara, hislere tam bir mevcudiyetle bakabilmemizi sağlayan ve kendimize ya da başkalarına zarar vermeyecek akıllıca seçimler yapabilmemizi sağlayan paha biçilemez bir beceri. Mesela, biri sizi haksız yere eleştirdiğinde savunmacı bir hale geçiş yapmadan ya da söyleneni kişisel almadan soğukkanlılığı koruyabilmek çok daha iyi değil mi? Çünkü bunu yapabilirsek, incitici sözler sarf eden kişinin keyifsiz ya da bir şekilde ıstırap içinde olduğunu görebilecek alanımız olur.
Düzenli uygulamanın bir diğer faydası, stresli bir olay içinde meditasyon içinde kullandığımız aynı yöntemleri fiziksel ve zihinsel dengemizi koruyabilmek için kullanabilmemizdir. Yavaş, düzenli nefesler, öfke, korku veya acı belirdiğinde ve sizi ele geçirecek gibi hissettirdiğinde son derece etkili bir yardımcı olabilir.
Zorluklarla karşı karşıya olduğumuzda uygulayabileceğimiz, varoluşumuzun farklı yönlerini yansıtan üç farkındalık stratejisi vardır:
Şefkatle hareket etmek
Hem kendimize, hem başkalarına karşı. Bir mücadele içinde olduğumuzda, savunmacı olmaya meyledebiliriz, kendimizi korumak adıma kalkanlarımızı kaldırabiliriz. Eğer savunma moduna geçersek, bu kalplerimizin etrafına adeta bir zırh örer ve hayatımız içinde tüm varlığımızla mevcut olabilmemizi engeller.
Kriz anlarında kendimize “Kendi mutluluğumu, huzurumu koruyarak, diğer ilişkili kişilere karşı nasıl şefkatle davranabilirim?” sorusunu sormak çok basit fakat güçlü bir ilkedir. Eğer kendi soğukkanlılığımızı kaybedersek, başka kimseye yardımcı olabilme şansımız kalmaz. Eğer başkalarına yardımcı olabilme becerimizi sürdürebilme niyetiyle kendimizle ilgilenirsek, herhangi bir durum içinde çok daha barışçıl bir duruş sergileyebiliriz.
Durum analiz etmek
Eğer sakinliğimizi az da olsa koruyabilirsek, durum ve koşulları net bir şekilde analiz edebiliriz. Bu pek çok şekilde yapılabilir. Mesela, kontrolün hiçbir şekilde elinizde olmadığı ve olduğu iki durum düşünün. Genellikle, kontrolün bizde olduğu tek şey verdiğimiz tepkidir ve dikkatimizi olmamasını ya da farklı olmasını dilediğimiz şeye odaklanıp takıntı yapmaktansa, odağımızı kendi tepkimize çevirebiliriz.
Ayrıca, zorluklarla karşılaştığımızda ya da zor zamanlar içinden geçerken yükselen hayal kırıklığı, öfke ya da kaygı gibi güçlü duyguları analiz edebiliriz. Üzüntünün kaynağı, istediğimizi elde edememek ya da istemediğimiz bir şeyin olmasına dair korkudur. Eğer beklediğimiz belirli bir sonuç yüzünden acı çektiğimizi net bir şekilde görebilirsek, bırakarak ve olanı olduğu gibi kabul ederek durumu değiştirebilme gücü bizde olur.
Tutunduğumuz bir şeyin yerine koyacak başka bir şeyimiz varsa, bırakmak daha kolay olabilir. Eğer bir adım geri atıp zihnimizi bulandıran rahatsız edici düşünceleri fark edebilirsek, bilinçli bir şekilde, bize zarar vermeyecek daha sağlıklı düşünceleri seçebiliriz. Hepimiz çok değer verdiğimiz şeyleri ya da kişileri kaybetme korkusu yaşadığımızda ya da sevdiğimiz birini yitirdiğimizde buna üzüntü ya da depresif bir hal ile karşılık vermeye eğilimliyizdir. Daha derinde yatan, o düzeni ya da kişiyi kaybettiğimizde mutlu olamayacağımıza, bir şeylerin eksik kalacağına dair korkumuzdur.
Teslimiyet
Bu strateji, hiçbir şey işe yaramadığında, ya da diğer stratejilerle birlikte kullanılabilir. Teslimiyete pek çok farklı açıdan bakabiliriz fakat hepsi genel olarak acı çektiğimiz gerçeğini ve yardıma ihtiyacımız olduğunu alçakgönüllülükle kabul etmeyi içerir. Eğer açık olabilirsek, kalbimizi ve kendimizi şifaya açabiliriz.
Hayatlarımızın ve etrafımızda gelişen olayların, çoğu zaman bizim kavrayışımızın çok ötesindeki bir şekilde geliştiğini hatırlayarak biraz olsun rahatlayabiliriz. Bu tip bir mütevazilik geliştirmek, egomuzun çok sevdiği, tüm kontrolün bizde olduğu yanılsamasından özgürleşmemize yardımcı olur ve bizi farklı şekillerde öğrenmeye açık hale getirir. Mütevazilik, aynı zamanda başkalarından yardım isteyebilmemizi de kolaylaştırır.
Kalbimizi bu şekilde açmak, mutsuzluğumuzun temel sebebi olabilecek ayrılık hissini hafifletir ve bizi bütünlüğü hissetme arayışına teşvik eder. Karşılaştığımız tüm zorluklar, bir bakıma mutlu olmak için ihtiyacımız olduğuna inandığımız şeyleri bırakabilmeyi öğretir ve içimizdeki değişmez huzuru bulabilmemiz için bize rehberlik eder. Eğer bunu hayatımız içinde gözlemleyebilirsek, zorluklar çok daha kabul edilebilir bir hal alır.