Zihninizi özgürleştirin: Hem dünya hem sizin için başka bir yaşam mümkün
Hayvanlara yapılanlar insanlara yapılıyor. Ormanlara yapılanlar kitlelere yapılıyor.
İnsanı diğer canlılardan ayıran özellik, insanın “bilincinin” olması diye anlatılır. İnsanın bilinci manipüle edilmiş durumda, insanın bilinci bir korku hapishanesinde tutsak! İnsan kendiyle ilgili kararları veremiyor, vermemesi için yazılı kurallar var. İnsan, insan değil.
İnsan diğer hayvanlar gibi laboratuvar deneği.
İnsan insanlığına yasaklı…
İnsanı insan yapan şey, seçim yapma, sorgulama ve yaratma yetisidir. Biz insan olduğunu düşünenlerin seçim yapma hakkı nerede? Sorgulama yetisi ne kadar çalışıyor? Bu konudaki ufku ne kadar genişliyor?
Bakınız, kendimizi önemli hissetme kriterlerimiz bir dosya halinde elimize verilmedi mi? Görünüşümüz, güzellik kavramımız, kalite kavramımız, eğitim, maddi kazanç, inanç, titrler… Bunların her biri bizim kendimizi önemli hissettiğimiz, var hissettiğimiz özellikler. Tüm enerjimizi bunların altını doldurmak için harcamadık mı?
Şu anda kaç kişi zayıflamak için diyetisyenlerde?
Şu anda kaç kişi başka bir sertifika için para döküyor?
Şu anda kaç kişi bir gruba bağlı kalmak için kendi düşüncelerini görmezden geliyor?
Hepimiz programlıyız, hepimiz…
İnsanın sorgulama ve seçim yapma yetisi köreltildi, köreltilmeye devam ediyor. Duygusal deformasyonlarımız bize karşı kullanılıyor.
Korkularımız, yaşama güvensizliklerimiz bizi diğerlerinin “bekçisi”, “yargıcı”, “celladı” yapıyor. Sistem bu! Kendi sorumluluğunu almamış bireyin, suçu dışarıda arayanın doğal tepkisi; diğerlerini işaret ederek kendini rahatlatma, diğerlerini bulunduğu veya inandığı yere çekerek kendini sakinleştirmesi, sorumluluğunu paylaşması, ortak bulması…
Sistemin içinde oldukça sığlaşıyoruz. Sistemi sorgulamadıkça ölüyoruz… İnsan ırkı ölüyor…
İnsan ırkı doğmalı oysa!
Özgürlüğü, bağımsızlığı ile doğmalı!
Bunu yapabilir miyiz?
İçimizdeki İsa’yı yükseltebilir miyiz?
Kendi yaşamının üstadı olmak, kendi bedenin, zihnin ve yetilerin için kendinin karar vermesini gerektirir. Burada sadece sen varsın. Senin yerine kimse karar veremez! Vermemeli!
Biz bu özgürlüğe ulaşma peşindeyiz, kendi kişisel devrimimizi yapma peşinde! Kişisel devrimini yapmak, o bedende senden başka kimsenin sözünü geçirmemek demektir. Bayrağında senin adının yazması demektir. Sensin!
Denizlerimiz ölüyor ve kimse bir şikayette bulunamıyor. Denizler bizim midir? Sadece bir ülkeye mi aittir?
Deniz hakları var ise onun mercii neresidir? Doğa haklarını kim koruyacak? Ormanlar yakılıyor, ağaçlar katlediliyor! Orman hakları nerededir?
Hayvanlar denek olarak kullanılıyor, yaşamlarına saygı duyulmadan, onurlandırılmadan kesiliyor. Hayvan hakları nelerle sınırlıdır? Birçoğunun soyu tükeniyor. Topraksız bir halk olarak kaldıkları için! Onlar da bir gerilla ordusu kurup topraklarını gasp edenlerin ülkelerine saldırabilir mi?
İnsanlar aşılarına göre sınıflandırılıyor. Üzerlerinde seçme şansı bırakmadan yeni ürünler deneniyor. Sormadan sünnet ediliyor, sormadan bir inanca dahil ediliyor, sormadan bir kültürün içinde aklı şekillendiriliyor.. Çünkü seçme şansı verilmiyor.
İnsan hakları nerededir? Mercii neresidir??
Hepsinin mercii kendimiziz. Bizim aklımız, bizim bedenimiz, bizim yaşamımız, bizim gerçekliğimiz, bizim!
Peki bizler, bu özgürlüğümüze giden yolun enerjisini nelerle harcıyoruz?
İşe yaramayan üniversite diplomaları ile, güzellik, sevilmek, onay almak uğruna dışladığımız doğallığımızı kapatmaya, popüler olmaya, paralar kazanmak için kendimizi unutmaya, yalnızlık korkumuzun altında saklanarak yaratıcılığımızı bastırmaya…
Aslında hep korkmaya harcıyoruz, hep korkmaya.
Ve korkularımız kendi ellerimizle bizi bir kafese teslim ediyor. Hala korkularımızın haklı sebepleri üzerine tirat mı atacağız? Yoksa artık onlarla yüzleşip özgürlüğümüze bir adım daha da mı yaklaşacağız?
Hastalıktan korkup, “sorgulamadan” koşup aşı oluyoruz veya korkudan aşı olmuyoruz. Bedenin sahibi değiliz çünkü tanımıyoruz.
Kendi fikrimizdense başkasının fikrine olur veriyoruz çünkü aklımıza güvenmiyoruz.
Kendi bedenimizdense başka birinin bedenini seviyoruz çünkü kendimizinkini kabul etmiyoruz.
Kendi sorumluluğumuzu almaktansa başkalarının abuk subuk dertlerini ve yargılarını taşıyoruz çünkü kendimizi sevmiyor ve aslında hiç tanımıyoruz.
Arkasında durmuyoruz.
Kendi kendinin arkasında durmayan, doğanın arkasında durur mu? Düşüncelerin arkasında durur mu?
Dünyayı özgür zihinler, özgür bilinçler, saygılı eller kurtaracak.
Çünkü ancak onlar, insanlıklarını doğurabilecekler.
Belki de bu, hayvanlıktan insanlığa geçişin son evresinde, hayvan genlerinin artık toprağa akıtıldığı noktadır. Artık evriminin “insan” olarak devralındığı yerdir.
Ve insan, sorgular, seçim yapar ve yaratır!
Kendi yaşamını yaratabilir, olanı sorgulayabilir, seçimlerinin arkasında dağ olabilir misin?
Tüm çabamız bu işte.
Özgürlük olmazsa, insanlık doğmaz…
Birbirimizin seçimlerine, duruşuna saygı duymak zorundayız. Birbirimizin alanına saygı duymak zorundayız. Kendi fikrimiz kendimizi bağlar o kadar. Başkalarının fikri de kendilerini. Ayrışma burada olmalı; türlerde, ırklarda, topraklarda değil. Kendi sınırını bilmekte ayrışmalı insan, kendi hakkının farkında olmakta ayrışmalı. Sınır nedir bilmeli, hem kendine hem diğerlerine.
Ve bizler, şimdi bu sınırları bilmediğimizden sınırlarımız ihlal ediliyor. Kendi kendimizi bilmediğimizden, akıllarımızın yönetimi alınıyor. Kendi ellerimizle veriyoruz.
Bugün kendi kendimize soralım: “Ben neredeyim?”
Sadece kendinize biat ettiğiniz günler olsun.
İlginizi çekebilir: “Bakım çalışması nedeniyle kapalıyız”: Kendimizi bakıma alma zamanı