Zihnin yarattığı illüzyonlardan kurtulmak için en kısa yol: Kalbinizi ve bedeninizi dinleyin
Son zamanlarda çok yorgun hissediyordum. Bütün gün aslında hiçbir şey yapmamama rağmen kolumu kaldıracak gücü bulamıyordum, sürekli yatma halindeydim. Pek de anlamlı gelmiyordu bu durum bana. Hasta değildim, oradan oraya koşturmuyordum ama peki ne oluyordu? Çok yakın arkadaşım Başak ile bir sohbetimiz sırasında bana neler olduğunu bir anda çözüverdik.
Evet, fiziksel dünyada görünürde bir şey yapmıyordum ama zihnimde sürekli ama sürekli meşguldüm. Tüm gün düşünceden düşünceye koşturuyor, korkularımın ve beklentilerimin arasında savaş veriyordum. Kendime hiç alan bırakmamıştım. Bu sıkışıklık da zihinden bedene sıçrıyor ve beni kolumu kaldıramayacak kadar yorgun düşürüyordu. Başak şöyle devam etmişti: “Beklentilerin olduğu yerde kalp kaçıyor. Zihnin çok yoğun olduğu durumlarda kalp orada bulunamıyor.”
Kalpti hafif olan, kalpti akışta rahatça su gibi akan ve kalpti neşe saçan. Zihinde yaşam zordu; hem illüzyonlar silsilesi hem de çok baskıcıydı. Ve bu durumu fark etmek hemencecik anlarımı, günlerimi, dolayısıyla hayatımı değiştiriverdi. Çok basit gündelik bir örnekle biraz daha açmak isterim ne demek istediğimi.
Geçenlerde bir gece dışarı çıkıp içmiş, çok da geç uyumuştum. 3-4 saatlik uyku ardından, sabah enteresan bir şekilde çok dinç uyanmıştım. Kardeşimle spora gitme programımız vardı. Ben uyandığımda ise o kapıdan çıkıyordu. “Spora gitmeyecek miyiz?” diye sorduğumda neredeyse daha yeni uyuduğumu, şu an spor yapmamın sağlıklı olmayacağını söyledi. Düşünmeden hemen hak verip zaten üzerimdeki dinçliğin büyük bir ihtimalle aldatıcı olduğunu, tekrar geri uyumaya çalışacağımı söyledim ve ayrıldık. Ben de iyice dinlenebilmek adına tekrar yattım.
Fakat uyuyamadım. Sağdan sola, soldan sağa dönüp duruyordum. Uyumak için kendimi fazlasıyla zorluyordum ama uykum yoktu işte. O kadar inat ettim ki yine de kalkmadım bütün gün hiç. Bütün gün uyumadan yatmak da beni çok daha fazla yormuş ve germişti. Bu durumda da en iyi bildiğim şeye sarılmıştım yine: Otomatik yemek yemek. Yine o hep bildiğim kısır döngümün içinde keyifsiz ve tatsız bir gün geçirmiştim.
Sonra akşam bir anda fark ettim. Aslında sabah az uyumuş bile olsam uyandığımda çok dinçtim ve bedenim “hadi spora gidelim” diye resmen bağırıp durmuştu. Fakat ben anda kalıp kendi ihtiyaçlarımı anlayıp ona yönelmek yerine, ilk önce aslında yorgun olduğumu söyleyen zihnime inanmayı tercih etmiş, ardından da yine kendim yerine dışarıdan bir kişinin sözlerine güvenmiştim.
Halbuki kendisini çok iyi hissettiğini söyleyen kalbimi ve hareket etmeye ihtiyacı olduğunu ileten bedenimi dinlemiş olsaydım belki de bambaşka bir gün geçirecektim. O günü hayatımda çok başka bir gün olarak anacaktım belki hareketin vereceği yenilenmiş enerjinin ardından. Hiç ama hiç anda kalmamış zihindeki illüzyonu, ezber inançları seçmiştim. “Uykunu almamışsan kesinlikle yorgunsundur ve tüm gün yatmalısın” inancı.
Evet, seçmiştim çünkü hayat her an yapmış olduğumuz seçimlerle yaratılıyordu. Şu an belki de şikayet ettiğimiz hayatımıza önceden yapmış olduğumuz bir sürü seçimin sonucunda gelmiştik. İşte tam da bu sebeple farkındalık çok önemliydi. Sıradan ve basit görünen anlardaydı tüm sihir. Seçimlerimizdeydi istediğimiz hayat.
O gün bana güzel ders oldu. Anın ne demek olduğunu, zihnin bayıldığı illüzyonları, bedenin bilgeliğini, kendi ihtiyaçlarımı kendim dışında kimsenin bilemeyeceğini hatırlamış oldum. Şimdi de hatırladığım ölçülerde anda, kalpte kalıp hayatımı oradan yaratmaya gayret ediyorum. Ve inanın hayat buradan çok daha hafif. Tavsiye ederim hepinize.
Çok sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Otomatik davranışlar sizi ele geçirmesin: Eskiye veda etme cesareti