X

Zihnin hapishanen de olabilir özgürlüğün de; seçim senin

Kapadokya’ya geldim bu sabah en erken uçakla. Sabah 05:00’te uyandım, şu an saat akşamüstü 17:00. Tek başımayım. Otele geldim, kitap okudum, kuşları dinledim, dağ taş izledim, uyudum, uyandım. Fark ettim ki 12 saattir kimseyle konuşmuyorum birebir. Ağzımı açmamışım. Telefonum olmasa bu sessizliğin tam hakkını vermiş olacaktım belki de ama iki mesaj sohbeti var tabi arada. Sessizliğimde deneyimliyorum bugün hayatı. Farklı oldu benim için, değişik.

Kendi başımayken şu an zihnimin girip çıktığı yerleri fark ettim az önce. Bir hayallerde, bir geçmişte, bir sorgulamalarda, bir boşlukta, her yerde… Farkına varmasam o genelde bildiği yola gitmeyi tercih ediyor; geçmişe. İçine girdikçe en ince detaylara kadar tekrar aynı durumları, aynı hisleri yaşatabilecek geçmişe… İçine girdikçe kaybolacağımız geçmişte dolanmayı oldukça seviyor.

Fark ettim ki sadece zihnimizle özgür de olabiliriz, delirebiliriz de. Şu an oturduğum kuş cıvıltılarının asla kesilmediği, aslında harika huzurlu yerde içim sıkışıp ne yapacağımı, nereye gideceğimi bilemediğim noktaya da gelebilirim; ya da aynı yerde kendimi çok hafif de hissedebilirim. Ortadayım ben şu an. Yargılamadan gözlemleme halindeyim kendimi. İzliyorum uzaktan sanki kendimi. Bu da enteresan bir deneyim. Tavsiye ederim çünkü insan kendi kendine ağzını bile açmadan çok ilginç şeyler keşfediyor kendisiyle, hayatla, varoluşuyla ilgili.

Bu ara sürekli zihnin gücü hakkındaki sohbetlerin ortasında buluyorum kendimi, ya da okumaya başladığım kitaplar tam da bununla ilgili çıkıyor. Şimdi bir de böyle sessizce bakarken kendime, bir şeyler oturuyor yerli yerine.

Geçen gün kendimi iyi hissetmiyordum. Kardeşimle konuşuyorduk. “Gamze” dedi, “sürekli beyninde aynı şeyleri döndürüp döndürüp duruyorsun, sonunda delirteceksin kendini. Enerjini yanlış yerlere yönlendiriyorsun. O düşünüp durduğun yerden böyle çıkamayacaksın. Kaynağına in. Nedenine bak. Seni korkutan ne, seni oralarda döndüren ne oraya bak.” 

Sonra anladım demek istediğini. Korkularımı gördüm, asıl sebepler çıktı su yüzüne. “Bundan sonra her aynı şeyi düşünmeye gitmek istediğinde zihnin, dur orada. Bil ki seni oyalamak için yapıyor sadece. O an seni oraya yönlendiren korkularını söyle yüksek sesle kendine. Yüksek sesle söyle ki kendin duy. Sıkışmasınlar, sıkıştırmasınlar seni daha fazla”.

İşte hayatımı kurtaran bir diyalogtan bir parça. Bu konuşmadan beri ne zaman zihnimi geçmişe koşarken yakalasam dur diyorum. Sonra başlıyorum kendime korkularımdan, endişelerimden, kaygılarımdan bahsetmeye. Ne oldu biliyor musunuz? Özgürleştim. Hafifledim. Korkumu dillendirdikçe daha da büyüyecek diye korkuyordum. Aksi oldu. Dillendirdikçe beni terk etmeye ve bana alan yaratmaya başladılar. Artık zihnimde geçmişte saatlerce kaybolup ruhumu sıkıştıracağıma, anında fark edip o gücü kaynağına yöneltiyorum ve ruhumu özgürleştiriyorum.

Daha önce hiç böyle hafif hissetmemiştim. Bu benim için çok yeni bir yol. Ama işime yaradı. Çok iyi geldi bana yüzleşmek, yüksek sesle: “ödüm kopuyor şundan bundan, şu/bu konuyu ya hiç yapamazsam…” diyorum ve hoop gittiler bile görüldükleri an! Bana alan açtılar. Artık sıkışmak, ağırlaşmak yok; hafiflik, özgürlük var.

Stefan Zweig’in Satranç isimli kitabını okudum dün. Birkaç saatte bitti zaten. Okumayanınız varsa tavsiye edeceğim bir kitap olur. Anlatmayacağım ama bir adamın sessiz bir odada aylarca kendisiyle kalıp zihnini yönlendirmeleriyle neler yapabildiğini görüyoruz aslında. Çok acayip! Orada da o kuvveti görünce etkilenmemek elde değil. Aynı şekilde başka odaya konan insanlardan delirenler de oluyor, ama bu adam zihniyle satranç oyununa öyle bir tutunuyor ki.. Sonrasını siz okuyun, söylemeyeceğim tabii ki. 

İnsan dışarıda da olsa kapalı bir odada da olsa -evet koşullar tabii ki etkiliyor ama- beyin, zihin öyle bir şey ki… Aslında görüyoruz ve fark ediyoruz ki biz yaratıyoruz, biz kendimiz yaşıyoruz o kendi yarattığımız gerçekliği. Çevre, yaşadığımız olaylar sadece illüzyon oluyor bir noktadan sonra.

Korkutucu. Hem inanılmaz bir mucize ama hem de korkutucu. İnsan kendi zihninden korkar mı? Eğer neler olduğunu fark edemiyorsa, gücünü eline alamıyorsa korkmalı bence. Adamı batırır da çıkarır da. Sadece zihin gücüyle bir hayatın en derinden değişebileceğini anlamaya başladığım bir dönem bu. Sürekli oturup pozitif düşünmekten falan da bahsetmiyorum. İşinize yarıyorsa ne ala ama bazen bende işlemiyor. İşte tam da o noktada korkularımla yüzleşmek bende yeni bir yol açtı, benim yeni ışıklı yolum oldu. 

Her şeyden önce ne var ise olduğu gibi kabul etmek. Öyle bir noktaya geldim ki ne isteğim var, ne hayalim; ne de bunların getirdiği beklentim. Bıraktım her şeyi. Geçen gün arabada: “Tamam Allah’ım teslimim sana ne yapıyorsan yap, kabul” diye yüksek sesle konuştuğum an hafızamda şu an hala. İçine hayallerimi yazdığım kolyemden de çıkardım dileklerimi. Bomboş şu an ve hala boynumdan çıkarmıyorum. Gelecek her şeye kabul olduğumu, açık olduğumu, bıraktığımı hatırlatıyor bana.

Tabii ben de bu sırada oturmuyorum kös kös. Sevdiğim şeyleri yapmaya odaklandım bu sırada sadece. O an bana keyif veren, içimden gelen her şeye. Ve hiç böyle yaşamamıştım daha evvel. Gözlerimle görüyorum ki ben bıraktıkça ve “ne olacaksa olsun amaan” dedikçe, hiçbir beklentiye girmedikçe hayatıma inanılmaz mucizeler akmaya başladı! Gerçekten inanamıyorum bunları gördükçe! En basitinden ben çok programlı bir tipimdir normalde. Yaz tatillerim kıştan ayarlanır, belli olur. Öyle rahat ederim. Bu defa öyle bir bıraktım ki hiçbir şey planlamadım. Hatta insanlar bana; “program yapsana yaz geldi, tıkılıp kalacaksın İstanbul’da” diye sürü uyarılarda bulundular. Ama bana bir şey oldu ve “yok ya giderim bir yerlere bakalım hayat ne getirecek” diye bu sefer de bana göre aşırı bir rahatlığa girdim. Ne oldu peki? Şu an hayatımda olmadığı kadar yazın tatil programlarım var. Nasıl oldu anlamadım ama hepsi ayrı ayrı şekilde önüme geldi ve bana sadece tamam deme kısmı düştü o kadar. Bu en basit örnek ve bunun gibi milyon şey akıyor şu an hayatıma. Ve ben heyecanla izliyorum!

Gerçekten “bırakmak” ne demek bu sıra anlıyorum. Bırakınca neler olabiliyor şimdi görüyorum. Hayat çok acayip. Zihnimizle inat edip tutunmazsak bildiklerimize; o en kolay, en rahat, en tatlı şekilde bambaşka eğlenceli şeyler sunuyor önümüze. Güvenmek lazım.

O güven de öyle kolay olmuyor biliyorum. Ben bu noktaya gelene kadar nerelerden geçtim bilseniz. Sonunda zaten yorulup pes edip; “ne oluyorsa olsun daha fazla uğraşamayacağım, her şeye tamamım” noktasına geldim. Evveli baya zihin tutulmaları. Ama oralardan geçmesem buraların ne demek olduğunu anlamazmışım. Oralardan öyle sert geçtim ki; o zihin tutulmalarından; bırakmanın özgürlüğünün ne demek olduğunu o yüzden iyi anlıyorum, hissediyorum bence şu an. 

Demem odur ki zihnimiz bizi gerçekten delirtecek noktaya götürebilir de, özgürlüğümüze büyük katkılarda bulunabilir de. Çok, çok, çok kuvvetli bunu bilin. Dikkat edin. Onu, bunu, şunu yapın demeyeceğim. Kolay iş değil bırakmak. Ama gözlemleyin diyebilirim. Yargılamadan sakince gözlemleyin kendinizi. Bir şeyleri anlamaya başladığınız noktada gücü zihnin elinden alıp hayatınıza yepyeni kendi isteğiniz doğrultusunda bir sayfa açabiliyorsunuz zaten. Yaşasın hafiflik ve özgürlük!

Darısı başınıza…

Çok çok bol bol sevgiyle…

İlginizi çekebilir: Hayatta var olmanın en güzel yolu: Merkezinde kalmak

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Gamze Baytan: Selamlar, Gamze ben. Meditasyon ve yoga hocasıyım. 7/24 çalıştığım organizasyon sektöründen bir anda "Ne yapıyorum ben kendim için" diyerek çalışma hayatımda ne istediğime karar vermek adına verdiğim arada; kendimi bir anda bol kitap, bol sorgulama, bol seans ve bol yazının içerisinde buldum. Yol yolu açtı ve ben artık izlemek yerine hayata katılmayı seçtim. Eylül '15'te Ezgi Sorman'dan aldığım Meditasyon Eğitimi Eğitmenliği'nden mezun oldum. Şu an toplam 2 günden oluşan ve içerisinde “stres nedir, bedene etkileri nedir, sağlıklı seçimler yapmamız nasıl mümkündür, meditasyon nedir, ne işimize yarar, faydaları nedir, biz aslında kimiz” gibi soruların cevabını konuşup; her birimizin modu her an değişkenlik gösterdiği için tek bir tekniğe kendimizi sıkıştırmak yerine, esnek olabilmek adına 3 ayrı varyasyonun deneyimendiği eğitimler ve grup meditasyonları yapmaktayım. Yollar bitmez tabi hayat boyu; görebildiğimiz sürece. Ayık ve uyanık olarak yakalayabildiğimiz takdirde hayatı. Ve Cihangir Yoga'da Berivan Aslan Sungur'un Yin Yoga Eğitmenliği eğitimiyle kesişti yolum. Temmuz '17’de de meditasyon hocalığımın yanı sıra yin yoga hocalığına tam anlamıyla adım atmış oluyorum. Ben ruh-zihin-beden ile bütünüyle çalışmaktan çok keyif alıyorum. Yeni şeyler keşfediyorum. Hayatta hem daha güçlü hem daha esnek durabiliyorum artık. Her şey artık hem daha derin hem daha hafif. Ve bütün bu deneyimleri daha rahat anlamamı, içselleştirmemi, görmemi sağlayan en büyük araç da kelimelerim. Yazıyorum çünkü yazı benim bu hayatta ruhumla özgürce dansedebildiğim en özgür alan. Yazıyorum çünkü yaşadığımız, başımıza gelen herhangi bir şeyde yalnız olmadığımızı, çaresiz olmadığımızı bilelim, kuvvetimizi yine birbirimizden alalım, birbirimize yayalım ve şifa olalım diye.. Tüm insanlığa yayılmak niyetiyle. Mail adresim: gamzebaytan@gmail.com

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale