Hepimiz, hayata kendi eşsiz merceğimizden bakıyoruz. İşte bu, bizim zihniyetimiz. Yani kendimiz, hayatımız ve etrafımızdaki durumlar hakkında sahip olduğumuz varsayımlar ve beklentiler. Araştırmalar, sahip olunan zihniyetin, hayatın sonuçlarını belirlemede önemli bir rol oynadığını gösteriyor. Yani zihniyetinizi anlayarak, uyarlayarak ve değiştirerek sağlığınızı iyileştirebilir, stresinizi azaltabilir, hayatın zorluklarına karşı daha dayanıklı hale gelebilirsiniz.
Zihniyet (mindset) nedir?
Zihniyet, karmaşık dünya görüşlerini sindirilebilir bilgilere damıtmanıza ve ardından bu girdiye dayalı beklentileri belirlemenize yardımcı olan bir dizi varsayımdır. Örneğin, kanser hastası olmanın bir felaket olacağına ya da diyete devam etmenin zorlayıcı olacağına inanabilirsiniz. Bu inanç sistemleri, beklentileri belirlemenize, en kötüsünü planlamanıza ve bu varsayımlara dayalı kararları yönlendirmenize yardımcı olur. Ama zihniyet, aynı zamanda uyumsuz da olabilir ve suçluluk, yetersizlik, üzüntü, kaygı gibi duygulara yol açabilir. Uzmanlar, hayatın bir noktasında uyumlu olsa da bir kez uyumsuz hale gelen zihniyetlere tutunmanın yaygın olduğunu söylüyor. Örneğin, genç yaşta ihanete uğradıysanız başkalarına güvenilemeyeceğine dair bir inanç geliştirebilirsiniz, bu inanç size o dönemde yardımcı olabilir, ancak yaşamın sonraki aşamalarında kişilerarası sorunlara yol açabilir. Neyse ki, uzmanların buna karşın verdikleri iyi haberler de var: Zihniyet, son derece değişkendir ve eğer zihniyetinizi değiştirme, çarpık düşüncelerinizi yenme konusunda istekliyseniz, daha mutlu olabilirsiniz.
Sahip olduğunuz zihniyet, gerçekliğinizi etkileyebilir
Zihniyetin fizyolojiyi nasıl etkilediğine dair sayısız bilimsel araştırma ve örnek var. Muhtemelen bunlardan bir veya birkaçına daha önce bir yerlerde denk geldiniz. Bunlardan bir tanesi, 2012 yılında yapılan ve stres algısı ile sağlık ve ölüm oranları arasındaki ilişkiyi gösteren çalışma. Çalışmada, yüksek düzeyde stres yaşayan katılımcıların ölüm riskinin arttığını, ancak bunun yalnızca stresin zararlı olduğuna inandıkları takdirde gerçekleştiğini ortaya koydu. Yani yüksek düzeyde stres yaşasa da bunu zararlı olarak görmeyenlerin ölüm riski daha yüksek değildi. Araştırmacılar buradan hareketle, vücudunuzun strese karşı fizyolojik tepkiler verdiğini fark ettiğinizde, bunları bir şeylerin ters gittiğini gösteren sinyaller olarak algılamak yerine, üstesinden gelmek için verdiği doğal tepkiler olarak algılamanızı öneriyorlar.
İşte kanıtı: Sıcak kömürlerin üzerinde acı çekmeden yürüyen insanlar
Ateş yürüyüşü (firewalking), tahmin edeceğiniz gibi, izleyenleri büyüleyen bir şovdur. Aslında ateşte değil sıcak taşların ve kömürlerin üzerinde yapılır. Yürüyüş sırasında, uygulayıcının gücü ve inancı teste tabi tutulur. Peki, bu insanlar bunu nasıl yapabiliyorlar?
Bilime göre, sıcak kömürlerin üzerinde yürümenin ardındaki gizem, basit fizik kuralları ile açıklanabilir. Çoğu ateş yürüyüşü maksimum 1000 fahrenheit sıcaklıktaki kömürlerin üzerinde gerçekleştirilir. Bu yürüyüşlerden önce genellikle ayaklar ıslatılır, böylece “Leidenfrost” etkisinden faydalanılır. Leidenfrost etkisini kısaca şu şekilde açıklayabiliriz: Sıvı, kendi kaynama noktasından daha yüksek bir ısıya sahip bir yüzeyle temas ettiğinde, aralarında bir buhar tabakası oluşarak ısıyı engelleme görevi görür; sıvının aniden ısınmasını kısa bir süreliğine bile olsa durdurur. Ancak bu etki “kısadır”, bu nedenle uygulayıcı ateş yürüyüşü sırasında hızlı davranmalıdır. Elbette ayaklarınızı sıcak kömürlerden koruyan tek şey, Leidenfrost etkisi değildir. Zihniyetinizin de burada bir rolü vardır.
Bunu anlamak için şu ünlü bilimsel deneyi düşünün: Bir kağıt bardağı suyla doldurup ateşin üzerine koyarsanız, kağıdın tutuşacağını düşünebilirsiniz. Ancak su, buhara dönüşmeden önce yalnızca 212 fahrenheit dereceye ulaşabildiğinden ve su bardakla sürekli temas halinde olduğundan, kağıt 212 dereceden daha fazla ısınamaz. Peki bunun sıcak kömürlerin üzerinde yürümekle ne ilgisi var? Vücudunuzdan akan kan, tıpkı suyun bardağın tutuşmasını önlemesi gibi, yanmayı da önleyebilir. İşte burada duygusal durumunuz ve zihniyetiniz devreye girer. Yüksek bir korku durumundayken, vücudunuzdaki kan damarları daralır, böylece ayaklarınızda daha az kan akışı ve buna bağlı olarak da daha az yanık koruması olur. Öte yandan, eğer zihniyetiniz sağlam durumdaysa, kan daha serbest bir şekilde akacak ve ayaklarınızı korumaya yardımcı olacaktır.
Kızgın kömürlerin üzerinde yürümek ya da sizi korkutan herhangi bir şeyi yapmak söz konusu olduğunda, kendinizi başarılı olmaktan başka seçeneğiniz olmadığına ikna ederseniz, bu korkuyu, engellerinizi aşmak için kullanabilirsiniz.
Kahramanmaraş depreminin 63. saatinde enkazdan kurtarılan lise öğrencisi
Geçtiğimiz günlerde Ayşe Arman, 63 saat sonra Beşiktaş Rescue Team ve İBAG Arama-Kurtarma gönüllüleri tarafından enkazdan çıkarılan Gürkan Öztürk ile bir röportaj gerçekleştirdi. Röportajın tamamını buradan okuyabilirsiniz. Elbette bu genç insanın yaşadığı deneyim çok zorlayıcı. Buna karşılık, bu zor durumdan çıkmak için benimsediği zihniyete dair söyledikleri, konu bağlamında kesinlikle önem teşkil ediyor. Gürkan Öztürk’ün cümlelerini aynen aktarıyoruz:
- “Zihnimi enkaz altında uzun sürece kalacak şekilde şartladım, bırakmadım yani kendimi. Direndim. Minimum enerji harcayarak, hayatta kalmaya programladım. İnsan, gerçekten de zihnini kontrol edebiliyor. Ama uzun süre yardıma gelinmemesi, psikolojik olarak hırpalıyor tabii.”
- Sakinliğini nasıl korudun?: “Paniklemek, krize girmek, ağlayıp, sızlamak, bağırmak beni daha da zor duruma sokacaktı. Başımdaki felaket geçene kadar, o an yapmam gerekenlere odaklanıp, süreci yönetmeye çalıştım.”
- Seni en çok yaşama bağlayan ne oldu?: “Ailemi düşünmek. Sevdiklerimle birlikte olacağımı hayal etmek. Gerçi enkazdayken, onlara ne olduğunu bilmiyordum. Ama yaşıyor olma ihtimalleri, beni diri tutan şeydi.”
Kendisine biz de geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Elbette yaşadığı deneyimi tam olarak anlayamaz; yalnızca anlamaya çalışabiliriz. Enkazdan sağlıklı bir şekilde kurtulmuş olmasını da sadece zihin gücüyle açıklayamayız. Ancak söylediklerine, zihnimizin aslında en zor durumlarda bile bizi hayatta tutmak üzere programlı olduğunun bir kanıtı olarak bakabiliriz.
Zihniyetimizi nasıl olumlu yönde değiştirebiliriz?
Dr. Joe Dispenza, zihniyetin gücünü şu cümlelerle açıklıyor:
“Gerçekliğimizi değiştirmek ve bedenimizi iyileştirmek için gizli bileşen, bunu yapmaya karar vermekte yatar. Tıpkı bir daha asla yürüyemeyeceği söylenen hastalar, geri dönüşü olmayan yaralanmalardan muzdarip ancak tamamen iyileşen spor yıldızları veya yaşamı tehdit eden bir kanser hastalığına yakalanan kişiler gibi, hepimiz tamamen iyileşme ve dış koşullarımızı değiştirme yeteneğine sahibiz. Buradaki sır, güçlü bir niyete sahip olmakta, karalılıkta, içinde bulunulan koşulları değiştirme gücüne ve hayatta istenen şeyi yaratma iradesine sahip olduğuna inanmakta.”
Zihniyetlerle ilgili en heyecan verici şey, daha önce de belirttiğimiz gibi değişken olmaları. Hatta bilişsel terapinin tüm alanı, çarpık düşünceler ve kendini baltalayan inançları değiştirmek için güçlü teknikler öğrenebileceğiniz fikrine dayanıyor. Dolayısıyla bir bilişsel terapist, düzenli çalışma ile size zihniyetinizi nasıl değiştirebileceğinizi öğretebilir. Buradaki amaç “Ben başarısızım” cümlesindeki gibi çarpık bir inancı, “Bu kez iyi performans gösteremedim ama bir dahaki sefere daha iyi hazırlanabilirim” cümlesindeki gibi daha gerçekçi düşüncelere dönüştürmektir.
Siz de zihninizdeki kendi kendini baltalayan düşünceleri sorgulamayı ve size hizmet eden yeni anlatılar yaratmayı deneyebilirsiniz. Eğer bu tür bir gelişim zihniyeti geliştirirseniz, hayatta karşınıza çıkan aksilikler birer öğrenme fırsatına dönüşebilir. Her zaman gelişmek ve daha iyi hissetmek için başka bir şans vardır.
Kaynaklar: news.stanford.edu, tonyrobbinsfirewalk, armanayse.com, inc.com
Aşağıdaki yazılarımız da ilginizi çekebilir: