Zihnimizin olayları çarpıtma gücü 2: “Aşırı genelleme” yapmaktan kaçının
“Geleceğin en iyi yanı her günün tekrar tekrar gelmesidir.”
A. Lincoln
Hepimiz çeşitli sebeplerden düşmüşüzdür, hayal kırıklığına uğramışız ve hatta belki yıkılmışızdır. Yaşadığımız o olumsuz tecrübe her ne ise belki sonunda bize şu düşünceyi armağan edip geçip gitmiştir hayatımızdan “zaten hep benim başıma gelir!” Bu yazı dizisinin başında da belirttiğimiz gibi duygular düşüncelerimizden oluştuğuna göre, bu düşüncenin bizde yaratacağı olumsuz duyguları burada sıralamama gerek yok. Hepimiz öyle ya da böyle, şiddeti farklı olsa da bu aldatmacalı duruma düşmüşüzdür.
Başta mindfulness olmak üzere ilgilendiğim kavramlardan beklentim hiçbir zaman salt mutluluk olmadı. Hayatı pembe gözlüklerle görmemi sağlasınlar, sonsuz huzura kavuşmama vesile olsunlar diye beklentim olmadı hiçbir zaman. Beklentilerimden biri şu oldu, hayatta olumsuz her ne yaşıyorsam bununla nasıl baş edebilirim? Bu bir gerçek ki her şeyi, her zaman kontrol edemeyiz. Bunun adına yaşam deniyor. Peki kontrol edemediğimizde, o başımıza gelen istenmeyen durumda ne yapmalıyız? Ne yapmamamız gerektiğini söyleyeyim size; en genel tabiri ile “kurban olmayacağız”. Yaşadığımız o olumsuz tecrübeyi hayatımızın genel geçer bir özelliğiymiş gibi kendimize ve etrafımızdakilere anlatmamalıyız.
Dr. David Burns’ün Bilişsel Çarpıtma maddelerinden biri de; Aşırı Genelleme. Nedir aşırı genelleme? Dr. Burns şöyle tanımlıyor; “Tek bir olumsuzluğu hiç bitmeyecek bir başarısızlıkmış gibi görmemiz.” Şöyle bir gözden geçirelim neleri aşırı genelleyip, ayrılmaz parçamız, hatta etiketimiz yaptık bugüne kadar?
Ve hatta o yapıştırdığımız etiketler yüzünden hangi fırsatlardan korkup kaçtık ya da hangi ihtimallere küsüp sırt döndük? Eğer hayat sürekli devinim halinde ise, eğer bir anın tekrarı yok ise; nasıl olur da her olayı birbirinin kopyası gibi değerlendiririz? Bizler her gün değişim halindeysek, tıpkı ağaçlar gibi, mevsimler gelip geçerken yapraklarımız şekil ve boyut değiştiriyorsa nasıl oluyor da aynı sınıfa koyduğumuz olaylar karşısında tıpatıp aynı tepkileri verebiliyoruz?
Aslında ne yaşadığımız olaylar birbirinin aynı, ne de bizler bir formül gibi sabit içeriklere sahibiz. Düştüğümüz handikapın şu olduğu kanaatindeyim; yaşadığımız olaylarda -özellikle olumsuz olaylarda- hissettiğimiz duygulara öyle sıkı sarılıyoruz ki, bir sonraki tecrübeler sırf canımızı acıtmasın diye bu duyguları etiketimiz yapma cüreti gösteriyoruz. Bir nevi kendimizi içgüdüsel olarak olası hayal kırıklığından koruyoruz. Öte yandan olaylara farklı açılardan bakıp, farklı şekilde değerlendirmek emek ister. Yeni bir bakış açısı, yeni deneyim kendimize, hayata yaptığımız emek ile doğru orantılıdır. Otomatik olarak ezberlediğimiz tepkiyi vermek her zaman en kolay yoldur. Çaba istemez, basittir, şaşırtmaz, sonucu bile bellidir.
Dr. Burns “Gerçeklerle aşırı genelleme olmaksızın bir yüzleşme, geçici olarak hayal kırıklığı yaratsa da, ciddi bir rahatsızlığa yol açmaz” der. Genellemelerden ne zaman kurtulursak işte o zaman daha özgür bir ruha sahip olacağız.
İlginizi çekebilir: Zihnimizin olayları çarpıtma gücü: “Ya hep ya hiç” düşüncesine esir olmayın