Zihinsel dönüşüme uzman görüşü: Psikolog Rana Kutvan ile zihin ve zihniyet kavramlarına toplumsal bakış
Bu hafta, haftanın teması olan ‘zihinsel dönüşüm’ konusunda insan zihniyle ve zihniyet değişimiyle ilgili pek çok farklı konuyu farklı yaklaşımlar üzerinden ele aldık. Beyin esnekliği: Nöroplastisite ve zihinsel esneklik ile zihniyeti değiştirebilmek mümkün mü? yazımızda insan beyninin değişime ne kadar açık olduğundan bahsederken, dünyanın en tanınmış nörobilim araştırmacılarından Joe Dispenza ile sinirbilim perspektifinden zihniyet değişiminin nasıl mümkün olabildiğini fizyolojik açıdan inceledik.
Zihniyet değişimi konusunda son yılların en popüler araştırma alanlarından biri olan mindfulness, bilinçli farkındalık, yaklaşımıyla zihniyetin nasıl değiştirilebileceğini Mindfulness (Bilinçli Farkındalık) yaklaşımıyla zihniyetinizi dönüştürebilmeniz mümkün mü? yazımızla birlikte, bu alanın en tanınmış isimlerden Eckhart Tole ve Deepak Chopra‘nın görüşlerine ve yöntemlerine yer vererek inceledik.
Bedenin de zihinsel dönüşümde nasıl aracı olarak kullanılabileceğini, beden farkındalığının hem zihinsel hem de duygusal süreçlerimizde ne kadar anlamlı değişimler yaratabileceğini, sinir sisteminin zihinsel süreçlerimizdeki rolünü Somatik Deneyimleme perspektifinden inceleyerek, Zihin ve beden bağlantısını güçlendirmeye yardımcı 6 Somatik Deneyimleme pratiği yazımızda yaklaşımın kurucusu Dr. Peter A. Levine’in uygulama önerilerine yer verdik.
Son olarak, kalıplaşmış düşüncelerin ve zihnimize yerleşmiş davranış kalıplarının en somut örneği olan alışkanlıkların zihinde oluşum sürecini ve kötü alışkanlıkların nasıl iyileriyle değiştirilebileceklerini tartışarak, dünyanın en ünlü motivasyon koçlarından Anthony Robbins’in değişimin kapılarını aralamanıza yardımcı olacak altın değerindeki önerilerini sizlerle paylaştık.
Peki, ruh sağlığı alanında çalışan kişiler zihniyet ve dönüştürülebilirliğiyle ilgili neler söylüyor? İnsan zihnini nasıl tanımlıyor, zihin ve zihniyet arasındaki farklılıklara nasıl yaklaşıyorlar? Zihniyetimizin oluşumunda çevresel faktörler mi genlerimiz mi daha etkili? Ruh, zihin, beden bütünlüğü ne demek ve zihinsel dönüşümde bu üç kavram nasıl bir rol oynuyor? Zihniyetimizi dönüştürmek için en etkili ve pratik yöntemler neler? Yazarlarımızdan Psikolog Rana Kutvan ile zihinsel dönüşüme dair hepimizin merak ettiği tüm bu soruların cevaplarını bulabileceğiniz harika bir röportaj gerçekleştirdik.
Okurlarımızın pek çoğu zaten sizi yakından tanıyor. Ancak tanımayan okurlarımız için önce biraz sizi tanıyarak başlayalım… Bize kendinizden, çalışmalarınızdan ve profesyonel yaklaşımınızdan bahsedebilir misiniz?
İstanbul doğumluyum. Lise öğrenimimi Nişantaşı Kız Lisesi’nde tamamladım. Önce LCC’de bir sene, akabinde de İstasyon Sanat Merkezi’nde iki sene süren bir moda eğitimi aldıktan sonra çeşitli firmalarda stilist olarak görev aldım. 1997-2008 tarihleri arasında New York’ta ikamet ettim. Türkiye’de almış olduğum moda eğitimini Parsons School of Design’dan almış olduğum derslerle pekiştirdim. Moda eğitimimin yanı sıra City University of New York’a bağlı Hunter College’da Psikoloji ve sadece en iyi öğrencilerin davet edildiği Thomas Hunter Special Honors Program üzerine çift anadal lisans eğitimi görerek cum laude (yüksek onur) derecesiyle mezun oldum.
Hunter College’a devam ettiğim süre zarfında dünyanın önde gelen psikologlarından Dr. Albert Ellis’in Enstitüsünde staj yaptım. Bu staj süresince Dr. Ellis’in bulmuş ve de geliştirmiş olduğu Rational Emotive Behavior Therapy (REBT)’i yakından inceleme fırsatı buldum. Albert Ellis Enstitüsündeki stajımın yanı sıra New York’un önemli psikoloji enstitülerinin düzenlediği workshoplara katıldım. 2008 Mayıs ayında Türkiye’nin ilk Kişisel Gelişim ve Stil Danışmanlığı merkezi Karakter A’yı kurdum. Referanslarımız arasında Braun, CNN TÜRK, Aras Kargo, TURKCELL, Kuveyt Türk, Doğan Holding gibi şirketler var. Şu an bireylere ve kurumlara Stres Yönetimi, Kadın Liderliği, İş Özel Yaşam Dengesi, Zaman Yönetimi ve Öz Sevgi Eğitimi gibi workshop çalışmaları düzenlemekteyim. Yine 2008-2012 tarihleri arasında Profesör Dr. Kerem Doksat’dan süpervizyon aldım. Ben çalışmalarımda Pozitif Psikolojiye, Dr. Ellis’in Rasyonel Duygucu Davranışçı Terapi’sine, Bilişsel Davranışçı Terapi tekniklerine ve zihnin yapısını incelediği için kimileri tarafından tarihin ilk psikoloğu olarak görülen Buda’nın felsefesinde yer alan bazı kavramlara yer veriyorum. Benim en önemli ilgi alanım ise öz sevgi. Çoğu insanın kendine sağlıklı bir öz sevgi duymadığını düşünüyorum. Gerek yazılarımla gerekse de verdiğim eğitimlerle kendini gerçekten seven insanların artmasında bir katkıda bulunmak istiyorum.
İnsan zihnini üç kelimeyle tanımlamanızı istesek…
Gizemli, karmaşık, sürekli hareket halinde.
Zihin, beden ve ruh bütünlüğü sizin için ne anlam ifade ediyor? Bu üç kavram insan yaşamı için neden önemli ve birinin eksik olması bütünsel iyi oluşu nasıl etkiliyor?
Zihin, beden ve ruh üçlüsünün bütünlüğü çok önemlidir. Bence psikolojik sağlığımız bütünsel olarak ele alınmalıdır. Diyelim bir sorununuz için bir psikoloğa gidiyorsunuz ama son derece düzensiz bir yaşam tarzına sahipsiniz. Gün içinde zihinsel, bedensel ve ruhsal öz bakımınız için hiçbir şey yapmıyorsunuz. Bu durumda bir psikolog görmek size bir yere kadar yardımcı olacaktır. Ben danışanlarımın hayat tarzlarını da gözden geçiriyorum. Eğer spor yapmıyorlarsa önce doktorlarına danışmalarını söylüyor ve ondan gerekli onayı aldıktan sonra da spor yapmalarını öneriyorum örneğin. Bu üçünün arasındaki denge de çok önemli. Eğer biz daha çok zihin odaklı bir insansak ve kendimizi sadece zihnimize verip bedenimizin ve ruhumuzun isteklerini göz ardı ediyorsak bir takım sıkıntılar yaşayabiliriz. Önemli olan zihin, beden ve ruh üçlüsüne eşit şekilde iyi bakmak.
‘Zihinsel dönüşüm’ dediğimizde aklınıza ilk gelen şey nedir? Zihin ve ‘değiştirilebilirliği’ sizin için nasıl bir anlam ifade ediyor?
Durmadan ya geçmişi ya da geleceği düşünen zihnimiz, nadir zamanlar dışında asla anda değildir. Doğu felsefelerinde zihnin bu yapısına “maymun zihin” deniyor. Maymun zihin denmesinin nedeni, zihnimizin tıpkı bir maymun gibi daldan dala, konudan konuya atlayan yapısı. İnsanların ezici çoğunluğu gün içinde zihinlerinin içinde yaşıyorlar. Örneğin zihinlerinin içinde arkadaşlarıyla kavga ediyor, ya da binbir türlü felaket senaryoları düşünüyorlar. Bu durum gerçekliği ıskalamamıza yol açar. Biz zihnimizin kölesi haline geliriz. Oysa zihnimiz bizi değil biz zihnimizi yönetmeliyiz. Kendimize zihnimizin içinden çıkıp ana, gerçekliğe dönmeyi öğretmeliyiz. Bana göre gerçek zihinsel dönüşüm budur. Bunu da zihnimizle mücadele ederek değil onun daldan dala atlayan yapısını kabullenerek yapabiliriz.
Dilerseniz zihnimizin yapısını ve dönüşümün nasıl olacağını endişe duygusu üzerinden anlatalım. Kendinizi bir olay yüzünden hafif bir şekilde endişeli hissettiğinizi hayal edin. Canınızı sıkan düşünce zihninizin tam orta yerinde, ve bir türlü aklınızdan onu çıkaramıyorsunuz. Zihnimiz bir gökyüzüyse, düşüncelerimiz bulutlardır. Tıpkı gökyüzünde geçip giden bulutlar gibi, düşüncelerimiz de zihnimizden geçip giderler. Genelde hepimiz bize sıkıntı veren düşüncelerden kaçma eğilimi gösteririz. Ancak endişe dolu düşüncelerimizden kaçmak yerine onları kabullendiğimizde, o tip düşüncelerin bizim üzerindeki hükmü azalacaktır. Kendinizi endişeli hissettiğinizde, kafanızın içine sizi rahatsız eden endişe dolu düşünceler dolmaya başladığında hiçbir şey yapmadan sadece düşüncelerinizi izleyin. Ve endişelerinizden kaçmak yerine onları selamlayın. Endişemize onu yargılamadan ve de ondan korkmadan yaklaşmayı öğrendiğimizde, endişelerimizin kökenine inmemiz de kolaylaşacaktır. Yani formülümüz şu; zihninize olumsuz düşünceler dolmaya başladığında onlarla mücadele etmeyin, onları kabullenin ve dikkatinizi zihninizden alıp ana verin.
Zihinsel dönüşümü bir de olumsuz iç sesimiz üzerinden örnekleyelim. Hemen hemen çoğumuzun zihninde bize çocukluğumuzdan miras kalmış olumsuz bir iç ses vardır. Bu ses bize durmadan yetersiz olduğumuzu fısıldar, bizi değersiz olduğumuza inandırmaya çalışır. Ve çoğumuz bu iç sesten ve onun bize söylediklerinden ya kaçmaya çalışırız ya da onunla kavga ederiz. Ancak bu iki teknik de işe yaramaz ve kaçmaya çalıştığımız düşünce daha da güçlenir. Diyelim olumsuz düşünceniz “ben değersizim’ olsun. Benim size önerim bu düşünceden kaçmak yerine onu kabul etmek. Buradaki amaç elbetteki değersiz olduğunuzu iddia eden düşünceye onay vermek değil. Sizin durmadan kaçtığınız “değersizlik duygusunu’ kabul ederek o duygunun üzerinizdeki etkisinin azalmasına yol açmak. Bu değersizlik hissi, tıpkı diğer tüm hisler gibi onu kabullendiğimizde dönüşecektir. Carl Rogers’ın da söylediği gibi, ancak kendimizi olduğumuz gibi kabul etmeye başladığımız an değişmeye, dönüşmeye başlarız. Değersizlik hissini düşünün. Neden ondan bu kadar korkuyorsunuz? Kime göre değersizsiniz? Bu değeri kim biçiyor? Bu bir Zen koanı (bilmecesi) gibi. Değersiz olduğunuzu iddia eden iç sesinizden kaçmayıp onu kabullendiğinizde zaman geçtikçe o sesin üzerinizdeki etkisi azalacak. Böylelikle zihinsel dönüşüm yaşayacaksınız.
Zihin ve zihniyet arasındaki farklılıklar nelerdir?
Zihin ve zihniyet kavramları öyle bir çırpıda, kolayca içi doldurulabilecek kavramlardan değildir. Düşünce / felsefe tarihi (ve ardından sosyoloji, siyaset bilimi, sosyal / toplumsal psikolojinin birer çalışma alanı olarak) birçok düşünürün, birbirinden çok karşıt uçlarda zihin ve zihniyet kavramalarını tanımlamaları, açıklamaları ile doludur.
İdealizm ve materyalizm arasındaki karşıtlık bir anlamda zihin ve zihniyet kavramlarına yüklenen farklı anlamlar ile kendini ele verir. Dolayısıyla, hemen başında söylemeliyim ki, zihin ve zihniyet kavramları ve bu ikisinin arasındaki fark uzun bir makalenin konusu olabilir ancak. Kestirme cevaplar, konuya açıklık getirmek yerine kavramları sahip oldukları anlam derinliğinden uzaklaştırır çünkü. Zihin kavramından bahsederken, dikkat edersek, bireysel düzeyden (toplumdaki ya da topluluktaki bireylerden) söz ediyoruz demektir.
Demek ki, en başta, iki kavram arasında ki en belirleyici fark işte buradadır. Yani tekil bireye ait olan ile toplumsal bir varlık olarak bireye ait olan bir şey. Zihin tekil bir varlık olarak bizim belleğimizde olan ise, zihniyet toplumsal bir varlık olarak bireyin nasıl düşündüğü (ya da düşünmediği) ile ilgilidir. Louis Althusser’e gönderme yaparak söylersek, zihin ‘küçük ben’le zihniyet ise ‘büyük ben’le ilişkindir. Diğer deyişle, zihniyet dediğimiz ideolojidir ve içinde toplumsal bir varlık olarak bireyin düşünüş biçimlerini, temel yaklaşımlarını, tercihlerini vb. barındırır. Bireyler, bir yönümlü düşünüşlerini, tercihlerini, temel yaklaşımlarını vb. sahip oldukları zihniyetin içinden yaparken çoğu zaman bunun farkında da değildirler. Zaten bu durumda ideolojinin / zihniyetin tanımı gereğidir. Bu iki kavram arasında belki bir analoji de şöyle yapılabilir. Zihin ait olmak ise, zihniyet aidiyettir. Ait olma (bir yere, bir kuruma, bir aileye vb) kendiliğinden (rastlantısal) ise, aidiyet zaman boyutunda ancak yapılandırılarak oluşur.
Zihinsel şemalarımızın ve düşünce kalıplarımızın zihniyetimizi oluşturduğunu biliyoruz. Zihniyetin oluşmasında çevrenin mi genlerimizin mi daha etkili olduğunu düşünüyorsunuz? Bu bağlamda sizce zihniyet değiştirilebilir bir şey midir?
Zihniyetin oluşmasında insanın içinde bulunduğu toplum büyük rol oynar. Kişinin çocukken ailesinden ve okullarından aldığı eğitim, yine ailesinden ve hayatındaki diğer otorite figürlerinden duyduğu mesajlar zihniyetin alacağı şekli belirlemekte etkilidir. Zihniyet oluşumunda eğitim, çevre, iklim, nüfus gibi bir çok faktör rol oynar. Açıkçası zihniyet değişimini gerçekleştirmek pek kolay değildir. En açık fikirli insanlar bile zihniyet değişimine direnç gösterebilirler. Amerikalı filozof Thomas Kuhn’ın da belirttiği gibi zihniyet değişimleri ancak eski zihniyetin olayları açıklamakta yetersiz kaldığını fark ettiğimiz zamanlarda gerçekleşmektedir.
Zihniyet değişimi için uygulanabilecek en etkili yöntem sizce nedir? Uzun vadede ve kısa vadede değişim için nelere dikkat edilmeli ve nasıl adımlar izlenmeli?
Kısa vadede zihniyet değişimi gibi bir durumun mümkün olduğunu düşünmüyorum. Dikkat ederseniz insanların ezici çoğunluğu kendi zihniyetini mutlak gerçek oymuşçasına şiddetle savunur. İnsanlar alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçemezler, dolayısıyla zihniyetlerini değiştirmeye de direnç gösterirler. O yüzden zihniyet değişimi birdenbire olmaz. Ancak süreç yavaş olsa da zihniyetin değişimi mümkündür. İlk önce kişi değer sistemini sorgulamalıdır ki Alex Mucchielli buna “çözülme evresi” der. Sahip oldukları değerleri sorgulayabilen insanlar değişime daha açıktırlar. Genelde bireyin zihinsel değişimi, toplumun değişimiyle paralellik gösterir. Örneğin cinsiyet ayrımcı bir insanın Amerika’daki #MeToo (Ben de) hareketinden etkilenerek yavaş yavaş zihniyetini değiştirmeye başlaması gibi. Yani toplumda kişinin zihinsel değişimini tetikleyecek bir değişim olmalıdır. Okuyucularınız bu konu hakkında daha kapsamlı bilgilere Mucchielli’nin “Zihniyetler” kitabından ulaşabilirler.
Psikolog Rana Kutvan’ın tüm yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.
İlginizi çekebilir: Zihinsel dönüşüme uzman görüşü: Esra Uyman ile zihin ve zihniyet kavramlarına spiritüel bakış