Size yaşadığınız acının önemli bir kısmının zihninizde gerçekleştiğini söylesem ne düşünürdünüz? Belki bu fikri ilk defa duymadınız ve sizi çok şaşırtmadı. Belki de olayları algılayış biçiminiz ile acı çekme arasında bir ilişki olduğunu içten içe biliyordunuz. Ancak zihninizin anlattığı hikaye o kadar ikna ediciydi ki olaylara karşı tutumunuzun acıyı deneyimleme biçiminizde etkili olduğu bilgisi saçma, hatta sinir bozucu bile geliyor olabilir.
Stanford Üniversitesi’nde ders veren örgütsel davranış profesörü Brian Lowery, sabit bir benliğimizin olmadığını, bunun yerine benliğimizi devamlı olarak şekillendirdiğimizi söylüyor. Sürekli sosyal etkileşime giren varlıklar olduğumuz için tekrar tekrar benliğimizi yaratıyoruz. Lowery’ye göre benlik statik (durağan) değil, dinamik. Yani benlik dediğimiz şey sürekli olarak inşa ediliyor (Lowery, bigthink.com). Ancak beynimizin bir bölümü bize sürekli hikayeler anlattığı için, biz bu gerçeğin çoğunlukla farkında olmuyoruz ve bizi karamsarlığa düşürebiliyor. Modern sinirbilim, beynin sol yarı küresinin gerçekliği yorumlamak için sürekli olarak anlatılar yarattığını ve bu benlik anlatılarıyla yanlış bir şekilde özdeşleştiğimizi ortaya koyuyor. Yani artık ben böyleyim, ben buyum, değişemem gibi bahaneleri sıralarken bir daha düşünmemiz gerekiyor.
Genellikle sürekli bir iç diyalogla eş tutulan bu yanlış benlik duygusu, insanın zihinsel acı çekmesinin en önemli belirleyicisi. Bu yazı boyunca benlik derken zihin kast ediliyor olacak çünkü psikolojide benlik genellikle self, öz veya bilinç dediğimiz daha kapsamlı bir yapıya işaret ediyor. Anlamada kolaylık olması açısından buradaki benliği küçük ve sınırlı bir benlik olarak düşünebilirsiniz. Konumuz olan zihin-benliğe geri dönecek olursak, benliği yaratan şey bağımsız bir varoluşa sahip bir yapı olmaktan ziyade, düşünme sürecinin ta kendisi aslında. Benlik bir isimden çok fiile benziyor. Bunu bir adım daha ileri götürürsek, düşünce olmadan benliğin aslında var olmadığını bile söyleyebiliriz. Tıpkı yürümenin yalnızca yürürken var olması gibi, benlik de yalnızca hakkında düşünceler varken var. Sinirbilimin en büyük başarılarından biri beynin haritasını çıkarmak olmuş. Ancak sinirbilimciler benliğin şu ya da bu nöral bölgede bulunduğu iddiasını ortaya atmış olsalar da, bilim camiası arasında benliğin nerede olduğu konusunda gerçek bir mutabakat yok. Benliğin beynin sağ ya da sol tarafında olup olmadığını bile söyleyemiyoruz. Belki de benliği beyinde bulamamamızın nedeni aslında orada olmaması.
Bu fikri kavramak zor olabilir, çünkü düşünme sürecini çok uzun zamandır gerçek bir şey sanıyoruz. “Ben” denilen şeyin bir gerçek olmaktan ziyade sadece bir fikir olduğunu görmek biraz zaman alabilir. Hayali benliğiniz yani kafanızın içindeki ses çok ikna edici olabiliyor. Bu ses durmaksızın konuşarak size dünyanın nasıl bir yer olması gerektiği hakkında nutuk çekiyor, inançlarınızın mutlak ve değişmez olduğunu söylüyor, anılarınızı tekrarlıyor, “sen bu bedensin” diyor, gelecekte neler olabileceğine dair sürekli senaryolar üretiyor ve geçmişle ilgili bitmeyen öyküler yazıyor. Ancak bunları anlatan zihninize ne kadar güvenebilirsiniz? Gözlerinizi açtığınız andan kapattığınız ana kadar hissettiğiniz ve benlik sandığınız şey aslında zihnin anlattığı hikayelerden ibaret.
Yukarıda bahsettiğim durmaksızın hikayeler anlatan iç ses, beynimizin sol yarı küresinde temsil ediliyor. Sol ve sağ beynin farklılıkları üzerine uzmanlaşmış nöropsikolog Chris Niebauer, beynin sol ve sağ tarafının belirli görevleri yerine getirmek üzere uzmanlaşmış olduğunu ve birbirleriyle sürekli bağlantı halinde olduklarını söylüyor. Ancak bazı epilepsi hastalarında bu bağlantının koptuğu gözlenmiş. Bu hastalar ile yapılan çalışmalarda beynin sol tarafıyla ilgili çok önemli bir keşif yapılmış. Bu deneylerden birinde, bir hastanın sağ beynine “yürü” komutu veriliyor. Hasta bu komuta hemen yanıt vererek ayağa kalkıp yürümeye başlıyor. Daha sonra hastanın konuşma ve dilden sorumlu olan sol beynine neden kalkıp yürüdüğü sorulduğunda, sol beyin mantıklı ama tamamen yanlış bir açıklama getiriyor: “Kahve almak için kalktım ve yürüdüm.” Yine başka bir deneyde hastanın sağ beynine “gül” komutu verilmiş ve denek gülmeye başlamış. Neden güldüğü sorulduğunda, hastanın sol beyni gayet mizahi bir şekilde şöyle yanıt vermiş: “Siz her ay gelip bize deneyler yapıyorsunuz. Hayatınızı kazanmak için ne güzel bir yol!” Bu iki deneyde de gözden kaçırılmaması gereken şey doğru cevapların aslında “Siz istediğiniz için kalktım.” ve “Siz istediğiniz için güldüm.” olması gerektiği. Ancak sol beyin bu verilere erişemediği için “Bunu neden yaptığımı bilmiyorum.” demek yerine bir cevap uyduruyor ve söylediğine kendisi de inanıyor (Niebauer, bigthink.com).
Bu bulgu dünyayı sarsması gereken bir gelişme olmasına rağmen manası tam olarak kavranamadığı için gerekli ilgiyi görmüyor. Bu bulgunun neden önemli olduğunu şöyle anlayabiliriz. Sol beyin yaşadığı olaylar için kendine mantıklı gelecek şekilde ya basit yorumlar ya da hikayeler uyduruyor ya da sanki eylemi kendisi yönetmiş gibi davranıyor. Ama aslında bu açıklamaların hiçbiri doğru değil. Ancak zihin kendi açıklamalarının doğru olduğuna o kadar emin ki siz de bu iç sesin söylediklerine inanıyorsunuz. Son kırk yılda yapılan araştırmalar, beynin sol tarafının sürekli olarak gerçeği çarpıtarak anlatılar oluşturduğunu gösteriyor. Kanıta dayalı psikoterapilerdeki bilişsel çarpıtmalar tam olarak buna denk geliyor. Gerçek şu ki; sol beyniniz hayatınız boyunca sizin için gerçekliği (gerekirse eğip bükerek) yorumluyor ve siz bunu fark etmediğiniz sürece hayatınızı nasıl etkilediğini göremiyorsunuz bile. Bunun sebebi, kim olduğunuzu düşündüğünüzde zihninizin anlattığı hikayeyi gerçekte kim olduğunuzla karıştırmanız. Bu noktada şunu düşünmenizi istiyorum. Ya şu ana kadar yaşadığınız zihinsel acıların sebebi hayali bir benliğin sonucuysa?
Şimdi size güzel bir haberim var. Zihnin ürünü olan ve sizi çaresiz hissettiren bu tuzaktan çıkmanın ve iyi oluşunuzu yükseltmenin bir yolu var. Tamamen bilimsel ve kanıta dayalı yöntemler ile yıllardır biriktirdiğim mesleki tecrübelerime dayanan “zihinle özdeşleşmeyi bırakma” çalışmasına katılarak zihninizi yeniden eğitebilir ve kendinize esenlik içinde bir yaşam özgürlüğü sunabilirsiniz. Bir psikolojik danışmandan online psikolojik danışmanlık almak isterseniz süreçle ilgili detaylı bilgi almak için bana ayselkeskin2004@yahoo.com eposta adresinden ulaşabilirsiniz. Sevgiyle kalın.
Kaynakça:
Brian Lowery. 2023. The self doesn’t exist. Instead you constantly shape multiple selves. https://bigthink.com/thinking/selfless-book/
Chris Niebauer. 2023. Eastern philosophy says there is no self. Science agrees.https://bigthink.com/the-well/eastern-philosophy-neuroscience-no-self/
İlginizi çekebilir: Günümüzde kötülük sorunu: Kötülüğe karşı bir şey yapmak için kendi gölgeni tanı