Günümüzün hızlı temposu ve çoğu zaman içinden çıkamadığımız ‘karmaşık işleyişi’ arasında sıkışıp kaldığımızı hissedebiliyoruz. Bu durum da şüphesiz en çok zihinsel sağlığımızı olumsuz etkiliyor. Dolayısıyla iyi oluşumuzu destekleyecek kaynak arayışlarına girebiliyoruz. Bu konularda içerikler paylaştığımız kategorimiz olan Feel Up da bu arayışımıza çözüm olabiliyor. 2023 yılında en çok okunan Feel Up yazılarımızdan ilham alarak siz de zihinsel sağlığınızı destekleyebilir, iyi oluşunuzu zenginleştirecek kaynakları bulabilirsiniz:
Zihinsel sağlığımızı anlamak: Stres, anksiyete ve depresyon nedir?
İş, okul, ailevi sorumluluklar, özel hayat, sosyal görevler, romantik ilişkiler, dünya gündemi, ekonomi, iklim krizi, doğal afetler, mevsim geçişleri derken hızla evrilen dünyamızda, bol gelgitli günler yaşarken bir yandan da yaşam amacımızı bulma ve kişisel hedeflerimizin peşinde koşma çabasız, zihin sağlığımız üzerinde silinmeyecek izler bırakabiliyor. Tüm bunların üzerine bir de geleceğe dair belirsizlik hissi, umutsuzluk, kayıplar, karamsarlık duygusu gibi olumsuzluklar da eklenince ‘Ben ne yaşıyorum!’ diyerek sessiz haykırışlarımız kaçınılmaz oluyor. Stres mi anksiyete mi depresyon mu yoksa d şıkkı, hepsi mi? Yaşamlarımızda, bedenimizde, zihnimizde bazen misafir olan bazense sanki ev sahibiymiş gibi takılan bu duygusal durumları nasıl ayırt edebiliriz? Cevaplar 2023’ün en çok okunan Feel Up yazılarından olan “Zihinsel sağlığımızı anlamak: Stres, anksiyete ve depresyon nedir?” yazımızda.
İnsan istediğini değil, inandığını yaşar: İyi bir yaşam için tutunduğun duyguları bırak
Kendinizi hiç, “Neden çok istememe rağmen isteklerim gerçekleşmiyor? Hani düşünce gücüyle isteklerimiz gerçekleşiyordu?” gibi sorular sorarken veya “Düşünce gücü tam bir saçmalık…” derken bulduğunuz oldu mu? Gelin, düşünce gücü konusuna biraz bakalım. Düşünce veya inancın gücü zaten plasebo etkisi ismiyle bilimsel olarak aşina olduğumuz bir kavram. Plasebo etkisine göre gerçekte hiçbir iyileştirici özelliği olmayan ama iyileştireceği söylenen şekerler sizi iyileştirebilir. Ancak inancın gücü tek yönlü değil. Diğer taraftan bir şeyin size iyi gelmeyeceğine inandığınızda da sistem işler. Buna da nosebo etkisi denir. Yani bir şeylerin olacağına veya olmayacağına inandığınız her iki durumda da bedeniniz zihninize itaat eder ve beklediğiniz sonucu alırsınız. Özetle burada olan şey; bir şeyi istemekten ziyade, ona duyulan inançla ilgili. Yani bir şeyi çok istemenize rağmen onun sizin için olma ihtimaline içten içe inanmıyorsanız istediğiniz şeyin gerçekleşme olasılığı düşüyor. Psikolojik danışman yazarımız Aysel Keskin, “İnsan istediğini değil, inandığını yaşar: İyi bir yaşam için tutunduğun duyguları bırak” yazısında konuyu detaylıca ele alıyor.
Etrafınızda olanları kişisel algılamamak için kendinize hatırlatmanız gereken 10 şey
Kendimizi ne kadar korumaya çalışsak da bazen etrafımızdaki negatif olaylar, etrafımızdaki insanların davranışları ya da birinin söylediği sözler nedeniyle incinebiliyoruz. Bunun sebebi genellikle etrafımızda olup biten olayları kişisel algılamamızdan kaynaklanıyor olabilir. Peki neden? Neden hayatta yaşanan birçok şeyi, bizimle hiçbir alakası olmasa bile kişisel algılıyoruz? Neden olayların merkezinde sadece biz varmışız ve yaşanan her şey kişiliğimize yapılmış bir saldırıymış gibi davranıyor, istemediğimiz tepkiler veriyoruz? Tüm bu merak edilen soruların cevapları ve çok daha fazlası için “Etrafınızda olanları kişisel algılamamak için kendinize hatırlatmanız gereken 10 şey” başlıklı yazımızı inceleyebilirsiniz.
Labirentteki yaşam: İçsel yolculuklarımızın ve hayatın karışıklığının yansıması
Hem korku hem de umudun karışımıyla dolu olan labirentler; insanlığın en eski ve en gizemli anlamlarını taşırlar. Cehennemden kurtuluşa giden tüm yolları simgeleyen bu insan yapımı geometrik şeklin zihinlere verdiği yaratıcılığa kısa bir yolculuk yapmaya ne dersiniz? Yazarımız Şerife Günaydın Karaköse efsanelere konu olmuş, geçmişten günümüze gizemini koruyan ve pek çok hikayenin başrol oyuncusu labirentlere dair ilham veren bakış açısını paylaşıyor: “Labirentteki yaşam: İçsel yolculuklarımızın ve hayatın karışıklığının yansıması”
Hayatımızdaki hiçbir kötü şey birden olmaz, bu sonuçtur ama bu hikayenin bir de başı var
Gerçeklik ve hakikat arasındaki en temel fark zihnin süzgecidir. Gerçeklik, olanları olduğu gibi tanımlarken, içinde farkındalığı barındırır. Hakikat ise bireyin geçmiş ve gelecek bağlantısı kurarak, zihinsel analizle yaptığı çıkarımları anlamlandırmasıdır. Bu dönüşüm insanın zihninde olur. Gerçeklik herkes için aynı mesafedeyken, insan zihni bu durumları çarpıtarak kendi hakikatine dönüştürür. Birey, kendi hakikatini yaratma sürecinde gerçeklikle doğru bağı kurabilmesi için en önemli etken, etik değerleri inşa edebilmesidir diyor sevgili yazarımız Hazel Kurtuldu. Ve “Hayatımızdaki hiçbir kötü şey birden olmaz, bu sonuçtur ama bu hikayenin bir de başı var” başlıklı çok okunan yazısında bize bambaşka bakış açıları katıyor.
Ruhsal arınma nedir? Negatif enerjiyi temizlemenin 12 kolay yolu
Ruhsal temizlik veya ruhsal arınma akıl, beden, zihin ve ruh arasında uyum ve bağlantı yaratmak için gerçekleştirilen ritüeller, uygulamalar ve eylemler bütünüdür. Bu tür bir temizliği, toksik herhangi bir şeyden arınmayı veya uzaklaşmayı sağlayan herhangi bir şey olarak düşünebilirsiniz. Bu noktada, “toksisite”nin spritüel anlamda normalde olduğundan çok daha geniş bir terim olarak kullanıldığını belirtelim. Bizler, uzun vadede gözlemlediğimiz şeye dönüşürüz. Dikkatimiz her zaman stres, olumsuzluk, kayıp, dram, dedikodu, eksiklik, karşılaştırma, rekabet, geçmiş, gelecek veya ego tarafından çekilirse, enerjimiz azalır ve bizi zihinsel, duygusal, fiziksel ve ruhsal olarak çökertir. Birçok spritüel uzmana göre eğer günlük ruhsal uygulamaları ihmal edersek, bu enerji sıkışıp kalabilir, durgunlaşabilir veya dikkatimizin üzerinde durduğu her şeyi emerek tüm yaşamımızı etkileyebilir. Ruhsal arınma ritüelleri için “Ruhsal arınma nedir? Negatif enerjiyi temizlemenin 12 kolay yolu” yazımızı inceleyebilirsiniz.
Değişime başlamak için bile değişmen lazım
Bir şeylerden sıkılıyorsanız ve tam olarak bunun adını koyamıyorsanız ya da sıkılacak kadar farkında bile olmadan biraz uyuşmuş vaziyette bir şeylere devam ediyorsanız, bunun sebebi hayatınızda hiçbir değişiklik yapmadan ilerlemeniz olabilir. Buna “alışma” diyoruz. Alışma (habituation), psikoloji literatüründe, bir uyarıcıya sürekli maruz kalma sonucunda, ona verilen tepkinin zayıflaması ya da etkililiğinin azalması olarak tanımlanıyor. Temelde, bu beynimizin kendini gereksiz uyaranlarla meşgul etmeyip daha önemli şeylere tepki verebilmek için yaptığı bir şey aslında. Yani beynimiz, değişmeyen, sabit kalan şeylere bir süre sonra tepki vermeyi bırakıyor. Bu yüzden de küçük ya da büyük olsun, hayatınızda bir değişim yapabilmek için bile önce değişim gerekiyor. Yeni yılda değişim için ilham arıyorsanız yazarımız Ceyda Tepret’in Feel Up kategorisinin en çok okunan yazılarından biri olan “Değişime başlamak için bile değişmen lazım” yazısına göz atabilirsiniz.
Toplumun beklentilerine göre hareket etmek mi yoksa kendi özgün yolumuzdan gitmek mi?
Hepimizin hayatı farklı bir hızda akıyor. Başka insanlar için geç olan şey, bizim için tam zamanında olabilir. Dolayısıyla karar bizim; toplumun beklentilerine göre hareket edip, kendimizden kopuk bir şekilde formüle göre mi yaşamak yoksa iç sesimizi dinleyip, kendi özgün yolumuzdan gitmek mi? İkinci yol birçok insan için korkutucu, çünkü belirsiz. Ve belirsizlik tehdit edici, çünkü zihnin ve egonun kontrol alanı dışında kalıyor. Tam da bu sebeple, zihnimizde net bir şekilde tanımlayamadığımız şeylerden hoşlanmıyor, hayatı ve insanları belirli kalıplara oturtma çabası içine giriyoruz. Peki bunun yerine başka bir şey yapabilir miyiz, merak ediyorsanız yazarımız Siri Kavita’nın “Toplumun beklentilerine göre hareket etmek mi yoksa kendi özgün yolumuzdan gitmek mi?” yazısına hemen tıklayabilirsiniz.
‘Yürekte kırk mum’: Yas dönemi ve kederin ardından gelen kabullenme
Hepimizin sevgi ve güvene dayalı sosyal ilişkileri vardır. Sosyal ilişki kurduğumuz kişilerle hayatımızı paylaşır onlarla derin bir bağ kurarız. Varlıkları ile hayatımızda önemli bir yer kaplayan kişileri kaybettiğimizde keder, üzüntü, korku, kaygı, suçluluk gibi yoğun duygular ortaya çıkabilir. İşte bu tepkilere yas tepkileri adı verilir. Yas döneminde yaşanan durumun gerçekliğine inanmakta güçlük çekebilir hatta inanmayabiliriz. Hissizlik, suçluluk, öfke ya da çaresizlik gibi duygular etrafımızı sarabilir. Ya da kaybedilen kişiyle ilgili düşüncelerden kaçınmaya çalışabiliriz. Halüsinasyonlar görebilir, kaybettiğimiz kişiyle ilgili rüyalar görebilir ya da unutkanlık, dikkat dağınıklığı yaşayabiliriz. Kısacası, yas süreci pek çoğumuz için fazlasıyla zorlayıcı geçebilir. Psikolog yazarlarımızdan Aytül Yüksel Düdük, “Yürekte kırk mum: Yas dönemi ve kederin ardından gelen kabullenme” yazısında yas sürecini anlatıyor.
Yardım çağrısı mı ilgi çekme isteği mi: ‘Sadfishing’ nedir?
Bir tür ilgi çekme davranışı olarak tanımlanan ‘sadfishing’ literatürde “Sosyal medya kullanıcılarının sempati oluşturmak için duygusal durumlarını abartarak yayınlama eğilimi.” şeklinde tanımlanıyor. Üstelik yalnızca yakın çevrenizden olan ya da uzaktan tanıdığınız ama bir şekilde sosyal medyada takip ettiğiniz kimseler de değil bu davranışa yatkın olanlar, aynı zamanda ünlüler, fenomenler, ‘influencer’lar da… Modern yaşama sosyal medya sayesinde eklenmiş bu yeni terim hakkında detaylı bilgi sahibi olmak için “Yardım çağrısı mı ilgi çekme isteği mi: ‘Sadfishing’ nedir?” yazımızı okuyabilirsiniz.
Geçtiğimiz yılın en çok okunan Feel Up yazıları için hemen tıklayın.