Zihin – ruh – beden sağlığınızı korumanıza yardımcı olacak pratik öneriler

Gündemimiz Koronavirüs. Her ne kadar gerekli önlemleri alabilmek, kendimizi ve sevdiklerimizi koruma altına alabilmek için gündemi ve gelişmeleri takip etmek gerekiyor olsa da; biraz rahat nefes almak, panik ve endişe duygularından uzaklaşmak için gündemden biraz uzaklaşmak gerekiyor.

Uplifers olarak Instagram hesabımızda her gün güne iyi duygularla başlamanızı ve kendinizi biraz daha iyi hissetmenizi sağlayacak öneriler paylaşıyoruz. Bu öneriler arasından her gün uygulayabileceğiniz iyi hissetme önerilerini sizler için bir araya getirdik.

Rahatlamak için: 5-4-3-2-1 tekniği

 

 
 
 
 
 
Bu gönderiyi Instagram’da gör
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

Uplifers (@uplifers)’in paylaştığı bir gönderi ()

Görsel: @juusohd

Belki yeni bir vaka haberi, belki uzun bir süre evden çıkamayacak olmak, belki sevdiklerimize sarılamamak… Böyle bir kaos anında kaygı duygusunun ne zaman yoğunlaşıp ne zaman azalacağı belli olmuyor. Tüm bu kaostan az da olsa uzaklaşarak arkanıza yaslanmaya, derin bir nefes almaya ve biraz rahatlamaya ne dersiniz?

5-4-3-2-1 isimli bu yöntem, kaygınızın yoğun olduğu anlarda zihninizin kontrolünü geri almanıza ve kaygının olumsuz etkilerini en aza indirmenize yardım edecek.

Evde kendinizi en huzurlu hissettiğiniz yere kendinizi en rahat hissettiğiniz pozisyonda oturun.

  • Çevrenizi gözlemleyin. Gözünüze çarpan ilk 5 şeyi tanımlayın. Gördüğünüz şeyler neler? Neye benziyorlar? Size ne hissettiriyorlar?
  • Bulunduğunuz odada kulağınıza gelen 4 farklı sesi duyumsayın. Bu sesler yüksek mi alçak mı? Sizi rahatsız mı ediyor yoksa huzur mu veriyor?
  • Erişebildiğiniz 3 şeye dokunun ve hissedin. Bacaklarınız, saçlarınız, yerdeki halı ya da duvar…Yüzeyinde sizi rahatsız eden ya da rahatlatan neler var? Her bir dokuyu ve deseni parmak uçlarınızla yavaşça dokunarak keşfedin.
  • Derin bir nefes alın ve 2 ayrı şeyin kokusunu fark etmeye çalışın. Belki sabah demlediğiniz kahvenin, belki üzerinizdeki yeni yıkadığınız t-shirtünüzün kokusu… Fark ettiğiniz kokuya odaklanın, daha iyi duyumsayabilmek için derin bir nefes daha alın ve kokunun burun duvarlarınıza dokunuşunu hissedin.
  • Son olarak, ilk bulabildiğiniz, yiyebileceğiniz herhangi bir şeyden ağzınıza küçük bir parça atın. Ağzınızda dolaştırın ve bıraktığı tadı keşfetmeye çalışın. Bu tadı dilinizde en yoğun hissettiğiniz yer neresi?

Ne zaman endişeli ve kaygı içerisinde hissederseniz, gördüğünüz, işittiğiniz, tattığınız, kokladığınız ve hissettiğiniz şeylere yoğunlaşarak o an için sizi rahatsız eden ve yalnızca zihninizin içinde yer alan güvensizliklerinizden sıyrılmak için 5-4-3-2-1 yöntemini deneyebilirsiniz.

Koronavirüs salgınında fiziksel sağlığınızın yanı sıra bağışıklık sistemini direkt olarak etkileyen ruhsal ve zihinsel sağlığınıza da dikkat etmeniz gerektiğini unutmayın! 

Sosyal mesafelendirme neden önemli?

 

 
 
 
 
 
Bu gönderiyi Instagram’da gör
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

Uplifers (@uplifers)’in paylaştığı bir gönderi ()

Görsel: @washingtonpost

Koronavirüs salgınının ortaya çıktığı ilk günlerden beri uzmanların en çok üzerinde durdukları konulardan biri olan sosyal mesafelendirme neden bu kadar önemli? Yukarıdaki 4 simülasyon grafiği, salgın bir hastalığın 200 kişilik bir toplulukta zamanla nasıl yayıldığını gösteriyor.

1. Grafik hiçbir müdahalenin olmadığı durumda
2. Grafik karantina uygulamasında
3. Grafik normal düzeyde sosyal mesafelendirme ve temas sınırlaması durumunda
4. Grafik ise ileri düzey sosyal mesafelendirme ve temas sınırlaması durumunda virüsün yayılma sürecini gösteriyor.

Yeşil noktalar sağlıklı insanları, kahverengi noktalar virüs taşıyıcılarını, pembe noktalar ise hastalığı atlatmış bireyleri temsil ediyor. Simülasyonda sağlıklı bireyler virüs taşıyıcılarıyla temas ettiklerinde virüs taşıyıcısı oluyorlar. Hastalıktan kurtulmuş olanlarsa ne sağlıklı insanlara virüs bulaştırıyor, ne de hasta kişilerden virüs alabiliyorlar.

1.Grafikte virüs 1 kişiden topluluktaki herkese yayılıyor ve ancak herkes hastalığa yakalandıktan sonra yayılma süreci son buluyor.

2.Grafikte virüs taşıyıcılarının toplumdaki sağlıklı kişilerle teması karantinayla engellenmeye çalışılıyor. Ancak gerçek yaşamda, özellikle nüfusun yoğun olduğu bölgelerde böyle bir karantinanın başarıyla uygulanabilmesi oldukça zor. Virüs taşıyıcısı da olsa bir bireyi anne babasından ya da çocuklarından ne kadar süre uzaklaştırabilirsiniz? Sonuç olarak karantinayla hastalığın yayılması yalnızca geciktirilebiliyor.

3.Grafikte toplumun 4’te 1’inin dışarıda gezmeye devam ettiği, 4’te 3’ünün ise sosyal mesafelendirme kuralına uygun şekilde insanlarla fiziksel temasını kestiği durumda hastalığın yayılma hızını ve görülme sıklığını,

4.Grafikte ise her 8 kişiden 1’inin dışarıda dolaşmaya devam ettiği ve geri kalan 7 kişinin sosyal mesafelendirme kuralına uygun şekilde insanlarla fiziksel temasını kestiği durumu görüyoruz.

Sonuç: Koronavirüs salgınını önleyebilmenin en etkili ve kolay yolu sosyal mesafelendirme. Bu durumu en hızlı şekilde atlatabilmek için acil durumlar dışında dışarı çıkmamanızı öneriyoruz.

Koronavirüs sürecinde ruh sağlığınızı koruyabilmek için öneriler

 

 
 
 
 
 
Bu gönderiyi Instagram’da gör
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

Uplifers (@uplifers)’in paylaştığı bir gönderi ()

Görsel:  @mongequentin 

Yeni Koronavirüs nedeniyle hepimiz oldukça kaygılı ve endişeliyiz. Kendimizi ve sevdiklerimizi koruyabilmek için bireysel ve toplumsal seviyede elimizden gelen önlemleri almaya çalışıyoruz. Televizyondan ve sosyal medyadan anlık gelişmeleri takip etmeye çalışıyor, artan vaka sayıları nedeniyle çoğu zaman kaygılanabilyor, panik olabiliyoruz. Bu süreçte ruh sağlığını koruyabilmek için dikkat edilmesi gerekenlerle ilgili Uplifers yazarlarından Psikolog Rana Kutvan ve Türk Psikologlar Derneği’nin önerilerini sizler için derledik:

  • Doğru kaynaklardan yeterli düzeyde bilgi edinin. Sosyal medya ya da televizyonda salgın tehlikesiyle ilgili haberlere maruz kalmak kaygıyı ve eşlik eden panik hissini tetikleyebilir.
  • Konuyla ilgili haberleri belirli bir zaman aralığında ve kısıtlı sayıda güvenilir kaynaktan takip edin. Fazla haber içeriği duygusal ve zihinsel yük yaratır.
  • Çocukların yanında virüs hakkındaki konuşmalarınıza ve izlediklerinize dikkat edin. Süreç boyunca çocuğunuzun davranışlarında, uyku düzeninde ve iştahındaki farklılıkları gözlemleyin. Bu farklılıklar çocuğun endişesini dile getirmesinin bir yolu olabilir.
  • Sosyal ilişkilerinizi canlı tutun. Telefonla ya da görüntülü konuşmayla sevdiklerinizle iletişimde kalmaya çalışın. Fiziksel olarak olmasa da sevdiğiniz insanlarla iletişim içinde olmak sizi psikolojik olarak daha sağlam ve dayanıklı kılacaktır.
  • Günde en az 30 dakikanızı zihninizi boşaltacak aktivitelere ayırın. Müzik dinlemek, kitap okumak, bahçe işleriyle uğraşmak, farklı tarifler denemek gibi uzun zamandır yapmak istediğiniz ama vakit bulamadığınız hobilere hayatınızda yer açın.
  • Korku, yerinde ve normal bir korku olduğunda bizi tehlikelerden koruyan bir duygudur. Covid-19 virüsüne karşı duyduğumuz korkunun normal bir korku olduğunu kabul etmeliyiz. Ancak hayatın her alanında olduğu gibi bu durumda da denge çok önemli. Ne korkunun sizi paralize etmesine izin verin ne de tedbiri elden bırakıp rehavete kapılın.

Sağlık Bakanlığı’nın bu konu hakkındaki kapsamlı önerilerini öne çıkan hikayelerimizde bulabilirsiniz.

Derin bir nefes: Stres ve kaygı düzeyini kontrol altına almak

 

 
 
 
 
 
Bu gönderiyi Instagram’da gör
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

Uplifers (@uplifers)’in paylaştığı bir gönderi ()

Görsel: @aruallhuillier 

Hayatımıza daha önce adını bile duymadığımız koronavirüs küresel salgınının girdiği şu günlerde tedirgin hissetmemiz, her şeye hazırlıklı olmaya çalışmamız ve hızlı hareket etmek istememiz oldukça normal. Ancak kriz dönemlerinde aşırı stres ve panikle hareket etmek bizi çözüme ulaştırmaktan çok olumsuz düşüncelerde takılı kalmamıza ve kendimizi daha kötü hissetmemize sebep olabiliyor. Tüm bu kaostan az da olsa uzaklaşarak arkanıza yaslanmaya, derin bir nefes almaya ve biraz rahatlamaya ne dersiniz?

Koronavirüsten korunmak için en az kişisel hijyeninize dikkat etmek ya da kalabalık ortamlardan kaçınmak kadar önemli olan bir başka konu da stres ve kaygı düzeyinizi dengeleyebilmek.

Çünkü bağışıklık siteminizin güçlü olması güçlü bir bedene, güçlü bir beden ise sağlam bir psikoloji ve huzurlu bir zihne gereksinim duyar. Bu nedenle bu süreçte daha iyi hissedebilmek için:

  • Yalnızca beden sağlığınıza odaklanarak ruh sağlığınızı görmezden gelmeyin.Ruh, zihin ve beden bir bütündür ve birinin iyi olması için hepsinin iyi olması gerekir.
  • Kendinize ve sevdiklerinize zaman ayırın. Dakika başı tüm gelişmelerden haberdar olmak istemeniz oldukça normal. Ancak zihniniz sürekli gelecekle meşgul olduğunda yorulabilir ve kendinizi hem zihinsel hem bedensel olarak yorgun hissedebilirsiniz. Bu nedenle kendinizle ve sevdiklerinizle zaman geçirerek kısa süreliğine de olsa gündemden uzaklaşmaya çalışın.
  • Meditasyon zihnin gelecek ve geçmişten sıyrılarak anda kalmasını sağlayan, endişeyi, kaygıyı azalttığı bilimsel olarak kanıtlanmış bir zihin egzersizidir.

İçinde bulunduğunuz kötü anla başa çıkabilmek için nefes ve meditasyon tekniklerini kullanabilirsiniz:

  • Kendinizi rahat hissettiğiniz bir yerde en rahat ettiğiniz oturma pozisyonuna geçin
  • Başınız yere paralel, omuzlarınız dik olmalı
  • Burundan derin bir nefes verin ve alın
  • Dudakların hizasında 20-30 cm. uzaklıkta bir tüy veya mum ışığı hayal ederek onu hareket ettirmeye çalışın
  • Aldığınız nefesi diyaframdan ve daha hızlı bir şekilde verin.
  • Bu nefes egzersizini 3 dakika boyunca sürdürmeye çalışın.

Sosyal medyanın olumsuz etkilerinden korunmak

 

 
 
 
 
 
Bu gönderiyi Instagram’da gör
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

Uplifers (@uplifers)’in paylaştığı bir gönderi ()

Görsel: @studio_ampersand

Akıllı telefonunuz ya da internetiniz olmadan yaşamınızı ‘normal akışında’ sürdürmeye kaç saat dayanabilirsiniz?Whatsapp, Instagram, Facebook ya da Youtube’suz bir gününüz nasıl geçerdi?

İlk ortaya çıktığı yıllarda sosyalleşmek, fikirlerimizi özgürce ifade etmek, bilgi paylaşmak için kullandığımız sosyal medya platformlarının amaçları ve kullanım şekilleri yıllar içinde değişime uğradı. ‘Sosyal’ medya, ‘sosyalliği’ pekiştirmeyi hedeflerken bireyleri sosyallikten uzaklaştırmasıyla amacına tezat bir hale gelmeye başladı. Sosyal medyanın kullanım amacındaki bu farklılaşma sadece başkalarıyla değil kendimizle olan ilişkimizi de olumsuz etkileyebiliyor:

Tek tipleşiyoruz. Hepimiz aynı yerlere tatile gitmeye çalışıyor, gittiğimiz yerlerde aynı fotoğrafları çektiriyor, aynı restoranlarda aynı yemekleri yemeye çalışıyoruz.

Beklentilerimizin ve gerçekliğimizin çatışması nedeniyle özgüven kaybı, yetersizlik duygusu, hayata karşı olumsuz bakış açısı eşliğinde yoğun üzüntü, depresyon, kaygı bozukluğu gibi psikolojik problemler yaşayabiliyoruz.

Sosyal medyanın benlik algınızı olumsuz etkilememesi için;

  • Sosyal medyayı kullanma amacınızın ne olduğunun farkında olun
  • Paylaşımlarınızı ne kadar beğeni alacağını düşünmeden yapmaya çalışın.
  • Takip ettiğiniz hesapları ve tükettiğiniz içerikleri seçerken bilinçli olun ve sık sık temizlik yapın.
  • Bulunduğunuz anda kalmaya, kendinizi ekrana kaptırmamaya çalışın.
  • Yargılamayın, eleştirmeyin, kıskanmayın… Saygı duyun, yardım edin, ilham alın…

Beğeniler, mutluluklar, keyifli kahvaltılar, başarılar, tatillerin yanı sıra orada göremesek de hepimizin hayatı başarısızlıklarla, gece kaçan uykularla, hastalıklarla dolu. Hepimiz ağlıyoruz, korkuyoruz, eşimizle kavga ediyoruz ve bunlar da hayatın doğal akışının bir parçası.

Evrenle bağlantıda kalabilmek için: Doğada olmak

 

 
 
 
 
 
Bu gönderiyi Instagram’da gör
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

Uplifers (@uplifers)’in paylaştığı bir gönderi ()

Görsel: @clarisse_illustrations 

Kendimizi iyi hissetmenin ve mutluluğun kendi içimize dönmek ve hayvanlarla zaman geçirmek kadar önemli ön koşullarından biri de parçası olduğumuz evrenle bağlantıda kalabilmek.

İnsan, evrimi süresince zamanının %99’unu doğal bir çevrede geçirdi. Bugünlerde ise dünya üzerinde yaşayan insanların yaklaşık %70’i yaşamını kentlerde geçiriyor ve doğayla çok daha az bağlantı kurabiliyor. Doğada olmak;

  • Kan basıncını, kaygıyı ve stres hormonlarının seviyesini azaltır.
  • Parasempatik sinir sistemini harekete geçirerek beynin sürekli aktif olarak çalışan organizasyon, planlama, problem çözmeyle ilgili bölümlerini dinlendirir.
  • İnsanın içindeki doğal dünya ile yeniden bağlantı kurmasını sağlar.
  • Doğanın iyileştirici gücünden yararlanmak için köklenmeyi, toprakla bağ kurmayı sağlar.
  • Yaratıcılığı besler. Doğa, geçmişte birçok sanatçıya ilham kaynağı oldu. Yapılan bilimsel bir araştırma da doğada üç gün geçiren kişilerin yaratıcılığının yüzde 50 arttığını gösteriyor.
  • Bağışıklığınızı güçlendirir. Birçok ağaç, kendi yaydıkları aromatik kimyasallarla bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara karşı koruma sağlar.

Doğayla bağlantı kurabilmek için;

  • Ayağınızın altındakileri görün ve sonra başınızı yukarı kaldırıp ağaçları, onların üstündeki hayvanları, güçlü dalları görün. Renklere ve dokulara odaklanın.
  • Daha sonra yaprakları hışırtısını, kuşların sesini, akan suyun gürültüsünü dinleyin. Doğaya kulak verin.
  • Toprağı hissedin. Ayağınızın altındaki ağaç köklerinin sağlamlığını, yaprakların yumuşaklığını hissedin.
  • Taze havayı ve doğanın aromatik kokularını koklayın. Yakınlaşın, yaprakları ve çiçekleri koklayın.

Evcil hayvanlarla vakit geçirmenin psikolojimiz üzerindeki etkisi

 

 
 
 
 
 
Bu gönderiyi Instagram’da gör
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

Uplifers (@uplifers)’in paylaştığı bir gönderi ()

Görsel: @senakoksall 

Ülke ve dünya gündemindeki olumsuz gelişmeler ve hepimizi derinden etkileyen olaylar nedeniyle hafta başından beri paylaşımlarımızda kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı olabilecek önerilere yer veriyoruz. İyi hissetmek için en az kendimize dönmek kadar etkili olan yöntemlerden biri de hayvanlarla vakit geçirmek.

  • Bir kediniz veya köpeğiniz varsa, evde televizyon karşısında otururken veya kitap okurken, kollarınızı ona dolamanın, bir yandan sevgi dolu mırıltılarını dinlemenin verdiği huzur paha biçilemez!
  • Ellerinizi evcil hayvanınızın tüyleri arasında dolaştırarak sevmek, nefes alış verişlerine odaklanmak ve siz sevdikçe onun ilgiden gevşeyip rahatladığını hissetmek sizi de rahatlatır.
  • Hayvanlarla bağlantı kurduğunuzda stres ve anksiyeteyi rahatlatmakla ilişkilendirilen oksitosin hormonu yayılır.
  • Evcil hayvanınızla vakit geçirirken, o tüm dikkati kendi üzerine çektiği için sizi kafanızın içindeki gereksiz ve yorucu düşüncelerden çekip çıkarır. O an için ne geçmişteki üzücü olaylar ne de gelecek kaygıları kafanızı meşgul edebilir.
  • Gerçek bir dosta mı ihtiyacınız var? İşte karşınızda en yakın tüylü dostunuz. Gününüzün nasıl geçtiği, umutlarınız veya hayalleriniz. Ne paylaşmak isterseniz isteyin onlar sizi her zaman büyük bir ilgiyle dinlemeye hazırlar.
  • Eve gittiğinizde yaşadıkları heyecan bile bunun ne kadar doğru olduğunu çok iyi özetliyor. Eve mutsuz ya da modunuz düşük bir şekilde dönseniz bile onların sizi görünce yaydıkları heyecan ve mutluluk bir şekilde size de geçer ve sizi de harika hissettirir. Onlar sizi karşılıksız seviyor ve bundan aldıkları mutluluk kesinlikle bulaşıcı!

Kendinize zaman ayırmak için: Meditasyonu alışkanlık haline getirmenize yardımcı olacak öneriler

 

 
 
 
 
 
Bu gönderiyi Instagram’da gör
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

Uplifers (@uplifers)’in paylaştığı bir gönderi ()

Görsel: @francescociccolella 

Gündelik hayat rutininde, kendimizi gevşetebilmek, belki bir parça daha rahatlayabilmek adına çoğumuz farklı yollara başvuruyoruz. Nefes, meditasyon, yoga, spor… Yaptığımız şey her ne olursa olsun kendimiz için iyi bir şey yapmanın verdiği özgüven, öz sevgi ve öz değer iyi hissetmemizin en önemli ön koşullarından.

Meditasyon, her gün kendinize zaman ayırabilmenizin en kolay yollarından biri. Dilerseniz 15 dakika, dilerseniz 30 dakika ya da belki 1 saat olsun… Her ne şekilde kolaylıkla ve keyifle yapıyorsanız. Ama mutlaka seçtiğiniz rutinde sabit olun.

  • İşe rahat bir yere oturarak başlayın. Eğer yeterince esnekseniz yere oturarak ya da bir minderin üstünde bağdaş kurun.
  • Herhangi bir şeyi alışkanlık haline getirmek için uygulayabileceğiniz en basit yöntem, o şeyi ritüel haline getirmektir. Bu nedenle evinizin küçük bir bölümünü meditasyon köşesi olarak tanımlayın ve bu köşeyi mumlar, resimler, küçük heykeller ya da taşlarla dekore edin.
  • Otururken omurganızın dik olmasına dikkat edin. Yere oturduğunuzda postürünüzü düzeltemiyorsanız sandalyede ya da koltukta oturmayı tercih edin.
  • 1 dakika boyunca meditasyon yapmak zor gibi görünüyorsa, 5 dakika ile başlayın. 1 hafta sonra 1 dakika daha ekleyin ve her hafta meditasyon sürenizi artırın.
  • Meditasyon, kendinizle baş başa kaldığınız ve iç sesinizle iletişime geçtiğiniz bir aktivitedir. Bu nedenle, kendinizle olan ilişkinizde kendinize karşı nazik ve hoşgörülü olun.
  • Meditasyon, insanın kendisini tanıma sürecidir. Davranışlarınızı gözlemleyin ve meditasyon yapmak için ne gibi bahaneler ürettiğinizi not alın.
  • Sorumluluk bilinci, sizi bahaneler üretmekten alıkoyan en etkili duygudur. Bu nedenle kendinize her gün aynı yerde ve aynı saatte meditasyon yapabileceğiniz bir arkadaş bulun.
  • Her meditasyon seansınızın sonunda o gün nelere odaklandığınıza ve size ne gibi getirileri olduğuna dair bir değerlendirme yapın. Bedeninizde ve zihninizde hissettiğiniz değişimleri not edin.

Zor zamanlardan geçerken huzurunuzu ve sükunetinizi korumanıza yardımcı olabilecek öneriler

 

 
 
 
 
 
Bu gönderiyi Instagram’da gör
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

Uplifers (@uplifers)’in paylaştığı bir gönderi ()

Görsel: @valescavanwaveren

Günlerdir kötü haberlerle uyanıyor, tüm gün sosyal medyada kötü haberlerle besleniyor ve gün sonunda yaşantımızı, dünyayı, mevcut düzenin nereye gittiğini sorgulayarak, endişe içinde başımızı yastığa koyuyoruz. Hayat, türlü şekillerde hepimizin sabrını ve sükunetini zorlamaya devam ediyor. Kayıp ve yas ise hayatın içindeki zorlukların başa çıkması belki de en güç olanı. Bu nedenle böyle zamanlarda huzuru ve sükuneti korumak, pek de kolay olmayabiliyor. Oysa hepimiz huzura ve sükunete en çok da böyle zor zamanlarda ihtiyaç duymuyor muyuz?
Zor zamanlardan geçerken huzurunuzu ve sükunetinizi korumanıza yardımcı olabilecek aşağıdaki öneriler umuyoruz ki size ve sevdiklerinize fayda sağlayabilir:

  • Kendinizle baş başa kalın. Yalnız başınıza yaptığınız birçok etkinlik, sizi sakinleştirir ve kendinizle sağlıklı bir ilişki geliştirmenizi sağlar. Egzersiz yapmak, kitap okumak, müzik dinlemek, dua etmek tek başınıza yapabileceğiniz ve size huzur verecek şeylerden birkaçı.
  • Gergin ve stresli olduğunuz zamanlarda huzur bulmak ve sakinleşmek için nefesinize sığınabilirsiniz. Hiçbir şeyi değiştirmeyin veya hiçbir şey yapmayın, sadece nefes alış verişlerinize odaklanın.
  • Birçoğumuz her şeyi kafamızın içinde yaşıyoruz. Geçmişte yaşananların hesabı, gelecekte yapmamız gerekenler… Tüm bunlar bize huzur vermediği gibi bedenimizi düşünmemeye neden oluyor. Oysa bedeniniz gerginken ruhunuzu nasıl sakinleştirebilirsiniz ki? Öncelikle bedeninizi dinleyin ve onun isteklerine kulak verin.
  • Sosyal medya sizi strese mi sokuyor, sakinleştiriyor mu? Sosyal medya kullanımınızın hayatınız üzerindeki etkilerini fark ederek, sosyal medyayı daha farkında kullanın.
  • Duygularınızı ve hissettiklerinizi başkalarıyla paylaşın. Acı, paylaştıkça azalır.

Bağışıklık sistemini güçlendirmenize yardımcı olacak öneriler

 

 
 
 
 
 
Bu gönderiyi Instagram’da gör
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

Uplifers (@uplifers)’in paylaştığı bir gönderi ()

Görsel: @angelina_bambina_dsgn 

Vücudun savunma mekanizması olan bağışıklık sistemi kış aylarında en çok güçlendirilmesi gereken sistemlerin başında geliyor. Corona salgınının hepimizi alarm durumuna geçirdiği şu günlerde, özellikle açık havada uzun zaman geçirmenin mümkün olamadığı kış mevsimlerinde kapalı mekanlarda biriken kalabalıklardan korunmanın en kolay yolunun bağışıklık sistemini güçlendirmek olduğunu çok daha iyi anladık.
Soğuk algınlığı, grip, nezle gibi özellikle kış aylarında sık görülen salgınlardan ve bulaşıcı hastalıklardan korunabilmek ve bağışıklık sisteminizi güçlendirmek için:

  • Mevsime uygun beslenmeye dikkat edin. Özellikle renkli meyve ve sebzeleri, yeşillikleri bolca tüketmeye çalışarak vücudunuzun ihtiyaç duyduğu vitamin ve mineralleri almaya çalışın.
  • Açık havada yürüyüş yapın. Araştırmalar her gün açık havada yürüyenlerin bağışıklık sisteminin diğerlerine kıyasla %25 daha güçlü olduğunu gösteriyor.
  • Çoğu enfeksiyon hapşırma ya da öksürme sonucu hava yoluyla iletilse de virüsler fiziksel yollarla da bulaşabilir. Bu yüzden soğuk algınlığı ve grip enfeksiyonlarının sık sık görüldüğü kış aylarında, ellerinizi de sık sık yıkamak virüslerden etkilenme ihtimalinizi ciddi oranda düşürecektir.
  • Kış güneşlerini kaçırmayın. Güneş ışınlarının azalması ve melatonin, serotonin gibi hormon seviyelerinin düşmesine neden olarak bağışıklık sisteminin çalışmasını olumsuz etkiler. Bu nedenle üşüseniz de güneşli havalarda mümkün olabildiğince dışarıda vakit geçirmeye çalışın. Bugünün güneşli havası bunu yapabilmeniz için harika bir fırsat!
  • Nemli havalarda virüsler daha uzun süre yaşar. Havadaki nem baloncuklarına tutunarak daha kolay yayılırlar. Bu yüzden havanın nemli, yağmurlu, sisli olduğu günlerde kalabalık ve havasız ortamlarda zaman geçirmemeye çalışın.
  • Uykusuzluk bağışıklık sisteminin en büyük düşmanlarından biridir. Hücrelerinizin ve dokularınızın yenilenmesi ve bağışıklık sisteminizin daha güçlü olması için uykunuza dikkat edin.

 

Daha fazla öneri için Instagram/@uplifers hesabımızı takip etmeyi unutmayın.

Uplifers
Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!