Zihin kontrolüyle akışı değiştirmek mümkün mü?
Bu yazı için anlatmak istediklerimi tam olarak yansıtabilecek bir başlık bulmam yaklaşık yarım saatimi aldı. Başlığı okuduğunuzda aklınıza Matrix filminden bir sahne gelmiş olabilir (izleyenler mutlaka hatırlayacaktır). Kaşığın büküldüğü fakat bu görüntünün aslında gerçekliği değil de, Matrix’te bir yanılsamayı yansıttığı sahne aklınızdadır. İşte bugün bu yazımda sizinle birlikte zihnimizin derinliklerine, yani hayatımızın ağına, zamanımızın akışına yansıttığımız, gerçekliğine inandığımız şeylere odaklanalım istiyorum.
Bazı sabahlar uyandığımızda tüm gece uyumuş olmamıza rağmen kendimizi yorgun hissederiz. Yataktan kalkacak gücü kendimizde bulamayız. Kalbimizin bizi götüreceği bir iş, bir yer, bizi hayata bağlayan bir gerçeklik yoktur. Zihnimiz değersiz olduğumuzu, işe yaramadığımızı ve hatta bu sabahın da diğer sabahlar gibi, yani sıradan bir sabah olduğunu fısıldamaktadır. Gereksiz, amaçsız, farksız bir sabaha daha uyanmışızdır sadece. Ne kalbimizin çarptığı bir hedefimiz vardır ne de hayata değer katabileceğimize dair inancımız… Bu sabahları hepimiz deneyimlemişizdir.
Peki, aynı sabaha yeniden ve tam enerji ile uyandığımızı hayal edelim şimdi de. Gözlerimizi açtığımız o ilk an şükür ettiğimizi, hemen yataktan fırladığımızı, ılık bir duş alarak sabah meditasyonumuza gittiğimizi düşünelim. Tertemiz kıyafetlerimizi giyip işimizin başına heyecanla geçtiğimizi… O sabaha sevdiklerimizi uyandırma şansına eriştiğimiz için bir kez daha şükür ettiğimizi… Sonra tüm gün boyunca iletişimde olduğumuz herkese en yüksek düşüncelerle yardımcı olduğumuzu… Tüm gün çalışsak bile enerjimizin bir işe yaramanın güzelliği ile asla tükenmediğini… Yani zihnimizde dönen kelimelerin “Çok şanslıyım, mükemmel bir hayatım var, insanlara ve insanlığa yardımcı olmak için bu dünyadayım” gibi son derece pozitif mesajlarla dolu olduğunu…
Bunu hepimiz yaşamışızdır; bazı insanların yanında kendimizi daha enerjik, daha neşeli hissederiz. Bu insanların zihinlerine odaklandığımızda pozitif gücü katlayarak büyüttüklerine, kendiliğinden akan pozitif bir auraya sahip olduklarına tanıklık ederiz.
Bakın sevgili Jose Silva ve Philip Miele Zihin Kontrolü Da Silva Metodu isimli eserde bu durumu nasıl özetliyorlar:
“Çoğu insan bir kanser hücresini insanın bedenine sinsice sokulan çirkin, kötü ve uğursuz bir şey olarak görür ve gücünden korkar. Sanki bir kez harekete geçti mi bedenimizin yapabileceği bir şey olamazmış gibi. Oysa bir kanser hücresi sadece aklını yitirmiş normal bir hücredir. Aslında çok aptal bir hücredir, çoğu zaman o kadar hızlı çoğalır ki etrafındaki kan yollarını bile tıkayarak kendi kendini öldürür. Aynı zamanda zayıf bir hücredir. Onu kesip alabilirsiniz, üzerine radyasyon ya da kemoterapi uygulayabilirsiniz ve bir kez hastalandı mı bir daha iyileşemez, ölür.
Bir de sağlıklı hücreyi düşünün. Örneğin parmağınızı kestiğinizde üzerine bir yara bandı yapıştırmanız yeterlidir; sağlıklı bir hücre kendi kendini iyileştirecektir. Normal dokuların kendilerini onarabildiklerini biliyoruz. Sağlıklı hücreler kendi kan damarlarının önünü tıkamazlar. Hastalıklara korkularımızla yüklediğimiz gücü ve korkularımızla zihnimizde canlanan görüntüleri bir kez daha gözden geçirmemiz gerektiğine inanıyorum.”
İşte zihnimizi, gerçekliğimizi, düşüncelerimizi kontrol etmek de bu örnekte geçen kendi önünü tıkayan kanser hücresinin seçimlerine benzemektedir. Olumsuzlukları, korkuları, başarısızlıkları büyüten bir zihne sahip olduğumuzda, akış daha fazla olumsuzluğu bize getirir. Her anda olmayanı, eksik olanı, başarısızlığı görmek zihnimizin gerçeği olur. Buna karşın hepimiz zihnimizi iyiye, pozitif olana odaklamak üzere eğitebiliriz, akışın bize getirdiği hediyeleri her an görmeye odaklanabiliriz.
Ve evet, zihnimizi kontrol ederek bugün hayatımızın akışını değiştirmek mümkün!
İlginizi çekebilir: Hayat sanatı 10: Hayatın ipuçlarını yakalayabilmek