Son günlerin en popüler Netflix içeriklerinden biri olan Zeytin Ağacı, okuyucularımızın ve yazarlarımızın oldukça ilgisini çeken Aile Dizimi konusunu ele alıyor. 90’lı yıllarda Alman psikoterapist Bert Hellinger tarafından ortaya atılan bir terapi yöntemi olan Aile Dizimi, atalarımıza güçlü bir bağ ile bağlı olduğumuza ve onların travmalarının bizlere, bizden sonraki kuşaklara aktarıldığına odaklanıyor. Biz de Uplifers olarak Zeytin Ağacı dizisinde ele alınan bu konuyla ilgili Aile Dizimi uygulayıcılarından uzman yazarımız Esra Uyman‘a sorularımızı yönelttik. Aile Dizimi konusuna meraklı olan, diziyi izledikten sonra daha bu konuda daha geniş araştırmalar yapmak isteyen veya nedir, ne değildir, nasıl yapılır gibi soruların cevaplarını keşfetmeyi bekleyen tüm Uplifers okuyucularına keyifli okumalar…
Son günlerde oldukça popüler hale gelen Netflix’in yeni yerli dizisi Zeytin Ağacı’nı izlediniz mi?
Evet, izledim.
Dizi sizi nasıl etkiledi; dizide en sevdiğiniz karakter kimdi, en çok hangi olay/olaylar ilginizi çekti, neden?
Ben çok beğendim. İyi kurgulanmış, detayları incelikle örülmüş ve hiç bilmeyen, duymayan kişiler için temiz ve pürüzsüz bir anlatım olmuş. Zaman Bey‘i çok beğendim, adanmış, sade ve merkezinde bir karakter olmasından dolayı.
Ayrıca, bu tarz işler yapan kişilerin, günlük hayatlarında büyücülük yapmadıklarını, ya da tüm gün meditasyonda, tutkusuz, sorunsuz olmadıklarını gerek tavla, gerek meyhane gerekse “mesai sonrası” tavırlarında işlenmiş olması, kendi çocuğu ile olan problemini çözememiş olması, yaşamla iç içe, insani bir yerden bağ kurmasının süptil bir şekilde her fırsatta vurgulanmış olması çok önemli bir detaydı benim için. Senaryoya mentorluk edenleri ince işçiliklerinden dolayı kutluyorum.
Sevgi karakterinin başında bu kadar manipülatif, realistik bir arkadaşı varken, buna rağmen ruhunun çağrısını duyup kendine bir şans vermesi ve bu konudaki cesareti etkileyici idi. İnsanın “çağrısına” kulak vermesinin ona açtığı kapılara, sürekli tekrar eden ve bilinen yolların dışında davranışın/davranışların yaşamdaki duruşumuzu ne kadar keskinleştirip güçlendirdiğine iyi bir örnekti.
Ada karakteri, hepimizin yaşamında bizi bize sorgulatan ve konfor alanımızda kalmamız için elinden geleni yapan bir “ego” portresi, metafizikte anlattığımız postacının tehdit eden sesi olması da diğer karakterlerin kendi güçlerini bulması yönünde aslında başka bir yerden nasıl kışkırtıcı ve “tersten deslekleyici” olduğuna önemli bir örnekti.
Leyla karakterinin, öğrendiklerine sadakati sonucu, kendi iç sesine herşeye ve herkese rağmen hürmeti üzerinde düşünülmesi gereken bir nokta.
Atalarımızın yaşadığı travmatik olayların yıllar sonra yaşamlarımızın üzerinde etkili olabileceğine inanıyor musunuz?
Elbette inanıyorum. Sonuçta biyolojik varlığımızın mimarı DNA’mız. Epigenetik DNA diye birşey var. Yani, hazır biyolojik kodlarımız üzerine, yaşanılmış olan her tür deneyimin DNA kodumuz üzerine işlenişi. Burada travmalar, çok etkili deneyimler, kayıtlar var. Çocuğumuza aktarılan miras da asıl olarak şimdiye kadar geliştirip evrilttiğimiz DNA’mız. “Tüm bilgi bunun içinde yavrum…” diyor seni bedeninden ayırırken.
Yaşam, kendimizi deneyimleme üzerine kurulu bir oyun. Gerçekçi bir oyun.
Atalarımızdan gelen miraslarımız bizim iç sandığımızda, alet çantamızda bulunur. Bazıları bizim şu anki yaşamımızda önümüze engel olurken bazıları da hızla koşmamıza sebebiyet verir. Önümüze engel olan “şeyler” aynı zamanda bizim ruhsal yolculuğumuzda, tekamülümüzde kendimizi denememiz gereken, deneyimlememiz gereken şeylerdir. Bu yüzden oradaki travma bizim hayatımızda görünür olur. Yani hem hazine sandığımızda bu “dersin” şimdiye kadar çalışılmış dosyası vardır, hem de yaşam planımızda o dersi ileriye götürmek gibi bir amacımız vardır. bunların kesiştiği noktada, mirasların etkisi görünür olur.
Örnekleyecek olursak, aynı ailenin çocukları olmalarına rağmen, iki kardeşin aynı travmadan etkilenmeleri farklı şekildedir. Birinde travmadan eser yoktur, diğeri onun altında ezilir. Yolları farklıdır…
Ana karakterlerden biri olan Zaman Bey’in uyguladığı yöntem olan ‘aile dizimi’ ya da ‘köken aile açılımı’ hakkında bilgi verebilir misiniz; nedir, nasıl uygulanır, kimler yapabilir, kimler katılabilir?
Bert Hellinger‘in sınırlarını çizdiği ve duyurduğu bir yöntem. Ruh dünyamızdan fiziksel dünyaya aksetmiş durumların, oluşumunun sebeplerini, yani çekirdeğini görmemize yarayan, çok dönüştürücü bir sistem. Buna iz sürücülük diyebiliriz. Yani, sürekli olarak tekrar eden, duygu, durum dinamiğinin ucundan tutup, bu hareketin tekrar ettiği başka alanları, ailemizdeki izdüşümlerini izleyerek ilk oluşum noktasına kadar gitmemize olanak sağlar.
Bir şeyin kökenini anlamaz, kökünü çekip çıkarmaz isek, soru veya sorun tekrar edecektir. Ağacın kökünden sökülmediği zaman tekrar yeşermesi gibi…
Bu bağlamda, bitmemiş, görülmemiş, idrak edilmemiş olaylar, aynı bilgisayarımızda kapanmamış dosyaların verdiği uyarılar gibi uyarı verirler. Bilgisayarın başına kim oturursa otursun, kişiden bağımsız o uyarılar devam eder. Uyarıları görmezden gelenler bir sonra bilgisayar başına geçene devrederken, uyarıları görenler o pencereleri kapatır ve ne olduğunu da öğrenirler. Bu durum hem sonra bilgisayar başına oturana bir rahatlık ve temiz alan sağlar hem de, dosyaları kapatanın o andan sonraki hayatını sakinleştirip genişlettiği gibi, kendi bilincine yeni tecrübeler eklemesine ve ruh dünyasına biraz daha bağlanmasına olanak verir.
Aynı zamanda, madde dünyası, ruh dünyasının manifest etmiş hali olduğundan, yaşadığımız her “gerçekliğin” spiritüel dünyada bir karşılığı vardır ve /veya her duygusal, spiritüel mesajın duyulmaması halinde bir maddesel karşılığı oluşur. Yani “durum” kendini göstermek için sonucunda görünür olur.
Bu görünürlük; hastalık olabilir, bir tökezleme olabilir, bir iflas, kayıp olabilir, fobi olabilir ve bu görünürlük bir mucize, huzur, bir kazanç olabilir. Her iki ucu da mümkündür.
Kendini bana göstermek isteyen duygu, bilgi, mesaj nedir diye sormak lazım.
Dizilim bu sorunun karşılığını verebilen yöntemlerden bir tanesidir.
Dizide de anlatıldığı gibi, bilen alan dediğimiz alan içinde, açılımı yapılan kişi niyetini belirler, temsilci bilen alan içerisinde temsil ettiği kişinin bedensel ve ruhsal hissedişlerini kendi bedeninde hissetmeye başlar. Bu hissedişlerin bir karşılığı vardır. O karşılıklar neye tekabül ediyor ise, onlar da alana davet edilir ve aslında bir puzzle oluşturulur. Bu puzzle arasında dengesizlik, yeri karışmış olan, eksik olan bir şey var ise görünür olur. Bir nevi harita, bir desen çıkarmak gibidir. Bu desen, bu alanda düzenlenir. Fikir budur.
Burada eksik kalan, görülmemiş, anlaşılmamış konular dile gelir, söz bulur. Böylelikle bir düzen, ideal sıralanma gerçekleşir. Bu da bizim hayatımıza bir iyileşme hali olarak yansır.
Kimler yapabilir?
Organizasyon konstelasyonu eğitiminin ilk modülünde hocam bir piramid çizmişti.
Piramidin en altında “yaşamsal deneyim” “ezoterizm-metafizik” “öğrenci olarak dizilime çokça katılmış olmak” “düzeli olarak kendi üzerine çalışmak” ve piramidin en ucunda %10 uygulayıcılık eğitimi demişti.
Yaşamsal deneyim olmadan, evrensel sistemin nasıl çalıştığını bilmeden, hissedişi/sezgileri ustaca kullanmadan sadece teori ile yürümek çok olabilir gelmiyor bana.
Teori genelleme üzerine kurulu olduğundan, insanın eşsizliği ve tahmin edilemezliğini bir kenara bırakıyor çoğu zaman. Burada “bağımsız” sezgilere ihtiyaç vardır, her şeyde olduğu gibi! Olay ve karşılığını bulduğu duygu, Hellinger’in söylediği bir kurama denk gelmeyebilir. Kişinin bireysel algısının duyguyu nereye bağladığını sezmek ve izlemek önemlidir.
Ve pek tabii ki, sadece sezgiler ile de mümkün değildir. psikoloji bilgisine, ezoterik bilgiye, evrensel sistem bilgisine, sosyolojiye, kişinin kendi bilinçaltı ve bilinç sisteminin dinamiklerine hakimiyeti ve bunların tek potada iyi harmanlanmış olması, danışanın ve uygulayıcının ruhsal güvenliği için önemlidir.
Toparlayacak olursak; hislerini, görüsünü kendi “fikrinden bağımsız” dinleyebilen ve bunu tecrübe akıl ve yaratıcılığı ile spontane, anda birleştirebilenlerin başarılı bir şekilde uygulayabiliyor oldukları kanaatindeyim.
Kimler katılabilir sorusuna herkes diyebilirim. Ancak teşhisi konmuş mental rahatsızlıkları olan kişilerin, bu sistemi uygulayan klinik psikolog veya psikiyatristlerden danışmanlık almaları her iki taraf için de güvenli olur.
‘Bilen alan’ı biraz açabilir misiniz?
Ben metafizikçiyim. Dolayısı ile benim için bilen alan adım attığımız her yer, dokunduğumuz göz göze geldiğimiz her şey, her kesişme noktası. Şeyler arasında boşluk olmadığından ve tüm varoluş birbirine bağlı olduğundan, çekim yasası gereği niyet ettiğimiz her şeyi kendimize doğru çekeriz ya da çekiliriz. Dolayısı ile bunu her an her şekilde yaparız. Elbette kişinin kendi açıklığı ve kendine dürüstlüğü ile bağlantılıdır. Yani, her an o bilen alan içindeyizdir. Yan yana geldiğimiz her varlık ile, kalbimizden geçen her varlık ile. Bunu duyabilmek ve ayrıştırabilmek ustalıktır.
Burada bilen alanı, niyet ile açılan yüksek bilinç alanı diye açıklıyorlar. Bazı yerlerde hissediş kanalının açık olduğu yer diye açıklanıyor.
Bilen alana çıkıldığı zaman, beden hissedişe kendini açar. İsmini söylediği kişiyi, kendi bedenine indirir. Alandan çıktığı zaman, o bilgilerden uzaklaşmış kendi hislerine geri dönmüş olur.
Burası korunaklı bir alandır. Dolayısı ile alanı tutan demek sınırları belirleyen, nereye kadar gideceğini yöneten demek. Aynı zamanda kişinin, temsilcinin kendi hisleri ile temsil ettiği kişinin hisleri arasındaki çizgiyi gözlemleyebildiği hakimiyet alanını tuttuğu yerdir. Bir nevi orkestra şefi gibi.
Bilen alan, niyet ile açılır. Yani izin ile. Kişi kendi psişesinin okunması için temsilciyi kabul eder.
Yani toparlayacak olursak, tek bir konu, olay durum için izin verdiğimiz ölçüde psişemizin, korunaklı bir alan içerisinde, düşünceden bağımsız bir şekilde açıldığı enerji alanıdır.
Dizide sosyal anlaşmazlıklar, gündelik sorunlar, iletişim problemleri, bağlanma sorunları gibi durumları ele alan aile dizimi çalışmalarının kanser gibi tek, kesin ve kanıtlanmış bir tedavi yöntemi bulunmayan bir hastalığa çare olması sizce gerçeği yansıtıyor mu?
Burası dizinin en ustaca işlenmiş yerlerinden biriydi. Kansere cevap olduğu bir süreç olduğu gibi tekrar metastas yapıyor hastalık. Yani bu bir kanser mucizesi dememek, kimseyi bu yanılgıya sokmamak için iyi bir stoper olmuş.
Fakat, biliyoruz ki hastalıklar önce eterik bedende oluşur. Onu görmezden gelme hali madde dünyada bir realite olarak vuku bulur. Her hastalığın bir sebebi vardır ve bu sebep bize hizmet eder. Mesajı okuyuncaya kadar da kendini kapatmaz. Bazen bu mesaj yüzeyde bazen de çok derinlerde ya da karmik olabilir.
Kişinin oradan alacağı ders ne ise onu alacaktır. Bazıları mesajı okur anlar ve biter. Bazıları için daha derinlere gitmesine cesaret edebilmesi için, duraksar, tekrar başlar, duraksar tekrar başlar ve bir yerde bitebilir. Bazıları için ise mesajı okumasına rağmen sonuçsuz kalabilir. Sonuçsuz derken “yaşam garantili” bir sonuç istendiği için sonuçsuz diyorum. Yoksa tekamülde mutlaka bir yere ulaşılır ve öğreti yerini bulur.
Burada, özellikle kanser veya ölümcül hastalıklar konu edildiği için; ölüm algımızın yanı sıra yaşamın amacı ve ne olduğuna dair bilgi sahibi, bilinçli olmamız gereklidir.
Amaç hayatta kalmak mı, amaç yolumuzu yürümek ve tekamülümüzü gerçekleştirmek mi? Neden yaşam içerisinde var olduk? Bu soruları sormak insanın varoluşa karşı kendi tekamülüne karşı sorumluluğudur bana göre.
Siz aile dizimi yöntemini uyguluyor musunuz; hangi konuları ele alıyorsunuz?
Metafizik yöntemler ile harmanladığım bir sistem içerisinde uyguluyorum. DNA açılımı ve ezoterik dizilim olarak adlandırıyorum.
DNA bizim hazinemiz ve sandığımızda “ilk tanrıdan” bu güne kadar taşıdığımız kütüphanemizdir. Dolayısı ile bu kütüphanede evrensel kayıtlar, kültürel kayıtlar ve kökenden gelen kayıtlar mevcuttur. Dna açılımı yaptığımız zaman, sarmal üzerinde açılmayan, çalışmayan, bize bilgisi ile yardım etmesi gerekirken donmuş olan bilgileri, zamanı geldiğinde kendini gösterecek olanlar ile birlikte açığa çıkarırız.
Bu hastalıklar ile ilgili olabilir, ilişkiler olabilir, cinsel yaşamımız olabilir, yaşamsal tekrarlar veya sorular olabilir, varoluşsal kaygılar olabilir, evrensel mesajların sinyali olabilir. Konu değil, mesaj ile ilgilendiğim için her tür “soru” ya bakıyorum.
Bu konuya ilgi duyan, kendini bu alanda geliştirmek veya daha fazla kaynak incelemek isteyen Uplifers okuyucularına ne söylemek istersiniz? Farklı dizi, kitap, film vb. önerileriniz var mı?
Bert Hellinger’in kitaplarını inceleyebilirler. Fakat en çok epigenetik DNA ile ilgili araştırma yapmalarını önerebilirim. Dış etkenlerin duygu ve düşünce durumunu nasıl etkilediğine dair de Ali Şeriati – İnsanın 4 ZindanıAli Şeriati –‘nı önerebilirim.
Bunların yanında hermetik felsefeyi de incelemelerini, yasaların nasıl işlediğine bakmalarının yararlı olacağını düşünüyorum. Kybalion – Üç İnisiyeKybalion – iyi bir kitaptır.
Konu ile doğrudan ilintili olmasa da yukarıda bahsettiğim konuları içeren, Dr. Strange izlenebilir. Hastalığının onu taşıdığı yer olarak iyi bir örnektir. Dizinin 3 karakterini de kendi içinde taşıyan bir yapıya sahip.
Cloud Atlas, yarım kalan işlerin dönüştürülmezse ve dönüştürülürse neye evrildiğini görmek için iyi bir örnek. Orada her ne kadar paralel evrenlerden örneklenmiş olsa da, aynı şey DNA dizlimimiz için de geçerlidir. Tabi bunun yanında evrensel işleyiş için de iyi bir kaynak olarak görülebilir.
Cevapları, katkıları, bilgi ve deneyimleri konusunda göstermiş olduğu paylaşma arzusu için Esra Uyman‘a çok teşekkür ederiz.
İlginizi çekebilir: Bir deliliğin peşinde tüm insanlık