“İnsanın değeri nedir?” sorusuna Mevlana Celaleddin Rumi’nin verdiği cevap kısa ama çok derindir: “Aradığı şeydir!”
Yepyeni bir yıla henüz kalbimizi açtığımız şu günlerde tüm “olası” güzelliklere, bu yılın bizler için hazırlamakta olduğu muhteşem sürprizlere ve en önemlisi sağlığa, mutluluğa ve huzura yeniden merhaba! Bugün bu yazımda sizlerle birlikte zenginlik ve fakirlik kavramlarına biraz daha yakından bakalım istiyorum. Hepimizin bildiği üzere bu yıl yılbaşı çekilişinde bir kişi 70 milyon liranın sahibi oldu. Evet, diyeceksiniz “tek başına tam bilet ile piyango çekilişinden kendisine yetmiş milyon Türk Lirası çıktı; ne kadar zengin!” Şimdi gelin biraz zenginlik kavramını inceleyelim…
Evet, zengin olabiliriz fakat o yetmiş milyonu birlikte “harcayabileceğimiz” sevdiğimiz dostlar, kardeşler, belki anne veya babamız, bizi içten anlayan bir arkadaşımız olmadıktan sonra… Toplam yetmiş milyonu da versek hayatta “yalnız” olduğumuz gerçeğini, sıcacık bir kalp ile bir dakikalık paylaşımın bize vereceği o gerçek zenginliği kaçırdığımızı değiştirebilir miyiz?
Peki ya toplam yetmiş milyon vermek bu dünyadan göç etmiş olan sevgili annemizin bir kez daha gülmesi için, bir kez daha bize mercimek çorbası pişirmesi için, bir kez daha “oğlum, kızım üşütürsün sırtına o yeleği giy” diye uyarması için, belki bir kerecik daha gece yatmadan bir bardak ballı sütle odamızın kapısını çalması için geri getirmeye yeter mi?
Peki ya toplam yetmiş milyon, harcadığımız onlarca yaşımızdan, tükettiğimiz onlarca günümüzden sonra on yedi yaşımızdaki o saf, tertemiz halimize dönebilmemize kadir midir? Tek değil çokça yetmiş milyonumuz olsa bile kaçan trenleri geri getirmemiz, dünyayı geriye döndürmemiz, zamanı geriye almamız ne yazık ki (!) mümkün değildir…
Peki ya toplam yetmiş milyonumuz olsa da bir insanın gözlerinde sevinci, mutluluğu görmek isteyecek bir kalbimiz olmadıktan sonra, o yetmiş milyondan “zengin” olmuş sayılabilir miyiz? O toplam yetmiş milyon “kendimiz dışında” daha bir kişiye bile yararlı olmadıysa, bir düşünü sevindirmedi, bir emekliye bir çay içmek zevki sunmadı, bir öğrencinin üşüyen ayaklarına spor ayakkabı olmadı ve küçücük bir çocuğu bir okuma kitabı hediyesiyle havalara uçurmadı ise, o yetmiş milyon dünyanın en zengin insanı olmamızı sağlayabilir mi?
Peki ya yetmiş milyonumuz değil de yetmiş liramız olsaydı da, bizler yine yolda dilenmekte olan bir teyzeden bir lirasıyla mendil alabilseydik, geriye kalan yirmi lirayı canımız kadar sevdiklerimiz için ayırabilseydik, sonra hala geriye kalan belirli miktarı “Anneciğim sen bunu harca, kendine bir şey alırsın” diye verebilseydik…
Saklamasaydık, sakınmasaydık, kaçırmasaydık, gizlemeseydik ve ne olurdu paylaşabilseydik? Ne olurdu bizler parada daha az ama kalpte daha çok olabilseydik?
Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız, yeni yılda içinizde yaşattığınız zenginlik ve fakirlik kavramlarına daha yakından bakmanızı dilerim… Para sadece zenginliğin bir formudur, enerjinin bir türüdür. Asıl zenginlik hepimizin kalbinde gizlidir; paylaşmakta, vermekte, beklemeden sunabilmektedir… Bugün “sadece kendim” diye düşündüklerimiz çok ise, gerçekten zengin miyiz? Belki de pahada az olup gerçeklikte çok olan çok daha zenginlerimiz mevcuttur!
Bu yılın hepimize, daha çok kalp zenginliği getirmesi dileklerimle…
İlginizi çekebilir: Gerçek sevgi: Onu nelere rağmen sevdiğinizi hiç düşündünüz mü?