Zen ile yaşamak 2: Değer vermek ve değer bilmek üzerine
“Siz satoriye erince her bir çimen yaprağının ardında değer biçilmez taşlardan yapılmış saray gibi bir konak keşfedersiniz. Ama satoriye ermedikçe saray gibi bir konak tek bir çimen yaprağının altında saklanabilir.”
Satori: Zen’le yaşamak, D.T. Suzuki
Bu yazı sizlerle birlikte çıkacağımız yeni bir maceranın ilk adımlarına yol oluyor. Evet, bir yazı dizisi yolculuğunda daha birlikteyiz ve bu sefer konu başlığımız Zen sanatı ve Zen ile yaşamak. Buradan sizinle paylaşacağım yazılar boyunca Zen kavramının hayatımızda nasıl uygulanabileceği konusunda değerlendirmeler yapacağız. Ve her zaman olduğu üzere günlük hayatımızdan örneklerle inceleyeceğiz.
Hemen bu yazı dizimizin esin kaynağı olan temel kaynaklarla başlayalım. İlki D.T. Suzuki ve Satori Zen’le Yaşamak isimli eseri. Daisetsu Teitaro Suzuki Budizm, Zen ve Uzak Doğu Felsefesi üzerine yazdığı kitaplarla bu kültürü bir anlamda batı dünyasına tanıtan Japon bir yazardır. Diğer eser ise Wumen Huikai ve Kaku-an Shi en tarafından yazılmış olan Zen Ustaları isimli eser. Bu kitap iki Çinli Zen ustasının kitabından oluşturulmuştur: ilki Wumen Huikai’nin yazdığı Kapısız Geçit eseridir, ikincisi ise On Boğa isimli eserdir.
Şimdi öncelikle biraz Zen hakkında bilgi vererek başlayalım. Chan ya da Zen. Zen, Budizm’in Mahayana ekolüne bağlı bir öğretinin Japonca adıdır. Kelime anlamı ise “derin bir meditasyon içinde olma” halidir. Zen’in amacı ise kısaca şöyle açıklanabilir: İnsanın içindeki Buddha doğasının, günlük yaşamda meditasyon yoluyla keşfedilmesi… Bunun insana varoluş hakkında yeni bir kavrayış kazandıracağına ve aydınlanmaya ulaştıracağına inanılır.
Zen ile Yaşamak yazı dizimizde Zen kavramına kısa bir giriş yaptıktan sonra yolculuğumuza değer kavramı ile devam ediyoruz. Bu yazımda sizlerle birlikte hayatımızda birçok diğer tanıma etki eden değeri ele alacağız. Hemen önemli sorularla başlayalım: Hayatımızda değeri nasıl tanımlarız? Değer demek para demek midir? Veya bir şeyin değerli olması için onu çok sevmemiz mi gerekir? Değer kavramımız nasıl etkilenir, zamanla azalıp artabilir mi? Zamanla öncelik sıralaması değişebilir mi? Bir çocuğu düşünelim mesela… En değerli varlığı belki annesi ve babasıdır, belki sıra sıra dizdiği oyuncaklarıdır, belki de çok sevdiği kitaplarıdır. Peki, büyüdüğünde neler onun için değerli olacak? Banka hesabı, kız arkadaşı veya eşi, çocukları, belki arabası, evi…
Peki, değeri tanımladıktan sonraki aşamada ne geliyor? Konumuzun kalbi değer vermek ve değerini bilebilmek. Evet, değeri anlamak tek başına ne yazık ki yeterli olmuyor. Bu yazımda sizlerle birlikte soralım istiyorum: Değer verebiliyor muyuz? Eğer değer veriyorsak bunu gösterebiliyor muyuz? Gerçekten değer “bilmeyi” biliyor muyuz? Sözde değil de, özde yaptıklarımızla, yansıttıklarımızla, davranışlarımızla değer bildiğimizi gösterebiliyor muyuz?
Hemen bir örnekle açıklayabilirim… Hayatımda çok kritik bir karar vererek yurt dışından aldığım bir iş teklifini ailevi nedenlerle kabul etmemiştim. Değer yargılarım ve terazimde ağır basan kavram aile inancım, aileye verdiğim önem ve ailemin kalbimdeki yeri olmuştu. Aslında bugün dönüp baktığımda hayatımda buna benzer birden fazla teklifi aynı “değer” şirazesi ile geri çevirdiğimi görmekteyim. Ben bu şekilde benim için değerli olanı seçtiğimde görmekteyim ki hayat her daim daha büyük, daha güzel örneklerle bana döndü!
İşte bu örnekle gördüğümüz üzere, bu yazımda bana eşlik ediyorsanız bugün neye değer veriyorsanız ona sıkı sıkı sarılmanızı öneririm. Hayat her daim değer vermekle, değer bilmekle, değeri anlamakla, değerli kılmakla güzel…
Ünlü yazar Stefano E. D’Anna’nın sözlerine kulak verelim: “Dünya ve diğer insanlar bizim gerçekte ne olduğumuzun en yalın, en samimi ve en dürüst ifadesidir. Dünya, senin içsel durumlarının mükemmel göstergesidir. Dünya böyle çünkü sen böylesin, yani dünya böyle olduğundan sen böyle değilsin.”
İlginizi çekebilir: Zen ile yaşamak 1: Dışarıdan kazanılanlardan arınmak üzerine