Zen ile yaşamak 1: Dışarıdan kazanılanlardan arınmak üzerine
Kapısız bir geçitten nasıl geçilir?
Eski bilgelerden biri, “Bu kapıdan geçen aile yadigarı değildir, başkalarının yardımıyla dışarıdan kazandığın her şey eninde sonunda yok olur,” demiş.
“Rüzgar olmadan denizi dalgalandırmak ya da kusursuz bir deriyi deşmek. Bu özü başkalarının sözleriyle anlamaya çalışanlar aya sopayla vurmaya çalışan ya da ayağının altı kaşındığında ayağını ayakkabı tabanının üstünden kaşımaya çalışan aptallardır. Gerçeği, aslında olduğu gibi nasıl görebilir ki onlar?”
Zen Ustaları, Wumen Huikai
Bu yazı sizlerle birlikte çıkacağımız yeni bir maceranın ilk adımını oluşturuyor. Evet, bir yazı dizisi yolculuğunda daha birlikteyiz ve bu sefer konu başlığımız Zen sanatı ve Zen ile yaşamak. Buradan sizinle paylaşacağım yazılar boyunca Zen kavramının hayatımızda nasıl uygulanabileceği konusunda değerlendirmeler yapacağız. Ve her zaman olduğu gibi günlük hayatımızdan örneklerle inceleyeceğiz.
Hemen bu yazı dizimizin esin kaynağı olan temel kaynaklarla başlayalım. İlki D.T. Suzuki ve Satori Zen’le Yaşamak isimli eseri. Daisetsu Teitaro Suzuki Budizm, Zen ve Uzak Doğu Felsefesi üzerine yazdığı kitaplarla bu kültürü bir anlamda batı dünyasına tanıtan Japon bir yazardır. Diğer eser ise Wumen Huikai ve Kaku-an Shi en tarafından yazılmış olan Zen Ustaları isimli eser. Bu kitap iki Çinli Zen ustasının kitabından oluşturulmuştur: ilki Wumen Huikai’nin yazdığı Kapısız Geçit eseridir, ikincisi ise On Boğa isimli eserdir.
Şimdi öncelikle biraz Zen hakkında bilgi vererek başlayalım. Chan ya da Zen. Zen, Budizm’in Mahayana ekolüne bağlı olan bir öğretinin Japonca adıdır. Kelime anlamı ise “derin bir meditasyon içinde olma” halidir. Zen’in amacı ise kısaca şöyle açıklanabilir: İnsanın içindeki Buddha doğasının, günlük yaşamda meditasyon yoluyla keşfedilmesi. Bunun insana varoluş hakkında yeni bir kavrayış kazandıracağına ve aydınlanmaya ulaştıracağına inanılır.
İşte bugün sizlerle birlikte Zen ile Yaşamak yazı dizimizde Zen kavramına kısa bir giriş yaptıktan sonra yolculuğumuza dışarıdan kazandıklarımıza bakarak devam ediyoruz. Bu yazımızda sorgulamak istediğim kavram, dış dünya tarafından bizlere uygun görülen sıfatlar, tanımlar ve isimler. Hemen örneklendirelim: Bazılarımızın sıfatı çalışkandır, bazılarımızı tanımlarken dış dünya “müdür” kelimesini uygun görmüştür örneğin, bazılarımız kendimizi “mutlu bir evlilik” üzerinden tanımlarız, bazılarımız için bu tanım “anne veya baba olmaktır”, bazılarımız için “zengin” denir bazılarımız için “aldatılmış”, bazılarımız için “başarılı” ve bazılarımız için “uyumsuz”…
Peki, sizlerle birlikte “dış” dünyanın direttiği tüm bu sıfatlara, tanımlara, isimlere bakalım istiyorum bugün. Hangisi bizi “tam” olarak tanımlıyor? Yani, bugün şu anda kalkıp bir aynanın karşısına geçecek olsak neye bakıyor olurduk, “müdür” olana, “çalışkan” olana, “mükemmel” olana değil mi? Peki, tüm bu sıfatlar eğer dış dünyanın bizi tanımlama şekliyse bunlardan hangisini son nefesimizi verirken yanımıza alabileceğiz?
Hemen cevap verelim: Aslında hiçbirini… Yani içimizden gelmeyen, dışarıdan kazandığımız bunca “tanım” bizimle birlikte olmayacak o anda. Belki de sadece bir sabah uyandığımız ve çok mutlu olduğumuz bir anı hatırlayacağız (sıfatlarımızdan arınmış ve sadece kendimiz olarak), belki de bir ormanda muhteşem bir koşu yaptığımız ve yemyeşil denize kendimizi bıraktığımız bir anı hatırlayacağız (yine kendimizce kendimiz olarak)…
İşte bu yüzden, bu yazımda bana eşlik ediyorsanız hayatınızda neye ne kadar değer yüklediğinize bir kez daha derinden bakmanızı dilerim. Çünkü gün gelecek biz bazı kapılardan geçerken, dış dünyanın bize “kazandırdıkları”, diğer bir söylemle bizi tanımladığı bütün o sıfat ve tanımlar “anlamsız” olacak. Geriye sadece kalbimizde taşıdıklarımız, yani içimizde olanlar kalacak…
Bugün dışarıdan kazandıklarımızdan arınmaya hazır mısınız?
İlginizi çekebilir: Yansımalar üzerine: Söylediklerimiz, hissettiklerimiz ve dilediklerimiz