X

Yunanistan’ın bakir kalabilmiş tatil yöresi: Halkidiki

Yıllardır dinlediğimiz “Yunanistan şöyle güzel, böyle ucuz” sohbetlerinde edecek 2 kelamımız olsun, dünya gözüyle bir de biz görelim diyerek Nice tatili sonrasında eşimle bir Halkidiki tatili planladık.

Schgen vizelerimizin bitmesine çok az zaman kalmıştı ve bir miktar da paramız vardı. Yunanistan’a daha önce gitmemiştik ve açıkçası hem Schengen avantajı, hem de elimizdeki parayı en efektif kullanabileceğimiz tatil planı burası gibi görünüyordu.

Nasıl gidilir?

Biz İstanbul’dan otobüsle Selanik’e, Selanik’ten de yine otobüsle Halkidiki’ye gittik. Dönüşü ise Selanik’ten İstanbul’a uçakla yaptık. Türkiye’den Yunanistan’ın pek çok şehrine seferleri var.

Not: Otobüsler Esenler Otogarı’ndan kalkıyor. Evinize en yakın otogar servisini öğrenip servise binebilir, Esenler’e gidebilirsiniz.

Bilet ne kadar?

Kişi başı 35 Euro gibi bir ücret söz konusu. Bizim gittiğimiz dönem “high season”olduğu için uçak ücretleri çok pahalıydı. 2 kişi yaklaşık 600 TL gibi bir tutara geliyordu. Otobüs bu anlamda çok daha ekonomik oldu.

Güzergah

Tekirdağ-Keşan-İpsala üzerinden gidiliyor.

Hangi belgeler gerekiyor?

Pasaportunuz ve Schengen vizesi gerekiyor. Yeşil pasaportlular için vize gerekmiyor. 18 yaşından küçüklerin anne ve babadan ayrı olacak şekilde noter onaylı muvafakatname almaları isteniyor.

Not: Pasaportunuz hem Esenler’de biletinizi alırken (biz online bilet almıştık, basılı bileti Esenler’de aldık), hem de sınırda sizden istenecek.

 Kaç saat sürüyor?

Ortalama 7 saat sürüyor.

 Hangi mevsimde gitmeli?

Yaz, yaz, yaz!

İpsala sınır kapısı
  • İpsala’da otobüsten iniyorsunuz ve köpeklerle otobüste arama yapıyorlar. Standart prosedür, korkmayın.
  • İpsala’da yazın ve gündüz saatlerinde uzun araç kuyrukları oluyor ve kuyruk km’lerce devam ediyor. Gece yolculuğu bu anlamda daha verimli, daha az araç sırada oluyor (Sadece Yunanistan’a gidenler değil, Avrupa’ya araçla giden herkes bu kapıdan geçiyor malum).
  • İpsala’da pasaportlarınızı alıp kuyruğa giriyorsunuz. Burada sizden yurt dışı çıkış pulu isteniyor. Çıkış pulunu orada gişeden alabiliyorsunuz. Ama burada her şey çok yavaş işliyor, Yunanlılar bizim kadar tez canlı değil. Biz çıkış pulu için o kadar bekledik ki, pasaport kontrolü yapan görevli memurlar beklemekten usanıp çıkış pulu almadan geçmemize izin verdi.
Nerede iniliyor, Halkidiki’ye nereden gidiliyor?

  • Otobüslerin şehir içine giriş izinleri yok. Bu nedenle şehre (Selanik’e) yaklaşık 15 dakikalık bir mesafede indiriyorlar ve servislerine biniyorsunuz. Servisler şehre gidiyor. Otobüs garı ve tren garında duruyor bu servisler. Nerede ineceğinizi iyi takip edin ve doğru yerde inin.
  • Otobüs garında indikten sonra “information desk”lerden hangi yöne hangi otobüsün gittiğine dair bilgi alabilirsiniz. Maalesef indiğiniz yerde durakta herhangi bir yönlendirme yok, biz başı kesik tavuk gibi 15-20 dakika aradık ve sonra pes edip danışma masalarına sormaya karar verdik.
  • İçeride, yani ana terminal kısmında otobüslerin hangi yönlere gittikleri yazıyor. Bize doğrudan Halkidiki’ye giden bir araç olmadığı, belediye otobüsüyle bir noktaya kadar gidip, sonra ara terminal gibi bir noktada aktarma yaparak Halkidiki’ye giden asıl otobüse bineceğimiz söylendi. Bu talimatı takip ettik.
  • Özetle Halkidiki’ye 2 otobüsle gidiyorsunuz. Biri belediye otobüsü, diğeri ise Halkidiki tur otobüsü.
Bilet alımı

Aktarma noktasına gideceğiniz belediye otobüsünün içinde bilet satın alabileceğiniz bir makine var. 1.5 Euro gibi bir ücret söz konusu.

Aktarma yapacağınız alana geldiğinizde, Halkidiki’ye giden ana otobüse binmek için bilet alıyorsunuz. Burada nakit çalışıyorlar, kredi kartı kabul edilmiyor. Yanınızda mutlaka Euro nakit olsun. Bu biletler de kişi başı 8 Euro.

Selanik’ten Halkidiki’ye gitmek ne kadar sürüyor?
  • Aktarma yapacağınız noktaya gitmek, yaklaşık yarım saat sürüyor (İndi- bindi süreçleri nedeniyle).
  • Aktarma alanından, Halkidiki’ye varış ise yaklaşık 1 saat sürüyor (Biz Halkidiki’de Afitos’ta kaldık ve buraya göre bir saat sürüyor diyebiliriz). Halkidiki 3 adadan oluşuyor ve gideceğiniz noktanın uzaklığına göre bu süre değişebilir.
  • Otobüs sizi bir terminalde bırakmıyor. Terminali olan ilçeler de var, ama Afitos gibi noktaların bir terminali yok. Otelinizin olduğu yeri haritada takip edip, doğru durakta inmeniz gerekiyor. Biraz köy dolmuşu usulü.
Halkidiki

Yunanistan’ın 3 parmaklı bir el görünümündeki adalar topluluğuna verilen genel isim Halkidiki. Bu adaların isimleri ise Kassandra, Sithonia ve Athos.

Athos adası bir keşiş adası (2000’e yakın papaz yaşıyor). Özel izin alınarak tekne ile erişilebiliyor. Yalnızca erkek ziyaretçiler alınıyor bu adaya. Kadınlar giremiyor. “Aynoroz Özerk Bölgesi” olarak da geçiyor.

Kassandra ise Selanik’e en yakın olan bölge. Bu bölge daha eğlenceli imkanlar ve güzel plajlar sunuyor.

Sithonia ise kamp alanları, saklı mağaraları olan, daha sakin bir tatil geçirmek isteyenler için bir cennet.

Halkidiki’yi Yunanlılar’ın sayfiye yerleri olarak düşünebilirsiniz. Türkiye’den farkı, bizdeki sayfiye yerlerinin çoğunun betonlaşmış, tek tipleşmiş ve kirlenmişken Halkidiki’nin devasa turizm potansiyeline rağmen bakir kalabilmiş olması.

Biz Kassandra Bölgesi’ndeki Afitos’ta kaldık ve bu tercihimizden dolayı da çok mutlu olduk.

Kaç gün kalmalı?

Eğer sadece bir ilçede/kasabada kalacaksanız 3 gün yeterli. Biz 5 gün kaldık ve Afitos’taydık. Sadece yarım günlüğüne Kalithea’ya uğradık. Bu nedenle 5 gün biraz fazla geldi açıkçası.

Nerde kalmalı?

Yaz dönemi “high season” olduğu için otelinizi mutlaka önden ayarlayın. Gittiğinizde gezerek bulmanız çok zor bir ihtimal olabilir.

Halkidiki’de özellikle Kassandra’nın diğer şehirlerinde çok lüks oteller bulmanız mümkün. Ama bu otellerin ücretleri de oldukça yüksek. Bu nedenle biz konaklamaya çok para ayırmadan, keyifli bir tatil geçirmeye odaklandık ve orta seviye bir aile işletmesi olan Stratos Otel’de kalmaya karar verdik.

Halkidiki’de bu lüks otelleri dışarıda bırakırsak, genel olarak oteller aile işletmesi ve evden otele dönüştürülmüş gibi. Tasarım, mobilyalar, ya da sunulan olanaklar açısından Türkiye’nin 80’lerdeki hali gibi düşünebilirsiniz.

Bizim otelimiz 3’er katlı 2 binadan oluşuyordu, her katta da 2 daire vardı. Havuza bakan odalardan, geniş balkonu olan birinde kaldık. Yatak, bir mini buzdolabı, konsollar ve gömme dolap dışında bir malzeme yoktu. Banyo ufaktı. Ama bizim için oldukça yeterli oldu.

Afitos Çarşı’ya yürüyerek 2 dakika, otobüs durağına yürüyerek 5 dakika, denize ise yürüyerek 15 dakika mesafede.

Ayrıca otelin kahvaltı servisi olması bizim için artı oldu. Kafe/yemekhane tarzı bir alanı var, açık büfe kahvaltı servisi oluyor sabah 8.00-11.00 arası, bu saatler sonrası kahvaltı yok. İçecek, içki alabileceğiniz bir de mini bar alanı var.

Afitos

Halkidiki’nin en güzel yeri burası.Küçük bir kasaba aslında. Küçük bir çarşısı, bolca aile işletmesi olan oteli, restoranları, kafeleri, kilisesi, döviz bozdurmak için dükkanları, tekne turu- motor ya da araba kiralamak için kiralama dükkanları, hediyelik eşyalar alabileceğiniz mağazaları bulunuyor. Bir de bol bol sunak… Neredeyse her evin önünde, hatta otellerin önünde görebileceğiniz küçük sunaklarda mumunuzu yakıp, dileğinizi dileyebilirsiniz.

Afitos, deniz seviyesine göre biraz tepede kalıyor. Sahile bakan restoranlardan birinde yemek yerken, kumsalı, mavi-yeşil denizi izleyebiliyorsunuz.

Eğer amacınız sabahlara kadar dans etmek, kendinizi kaybetmekse burası öyle bir yer değil. Afitos güzel, gerçekten güzel yemekler yiyebileceğiniz, muhteşem deniz ve kumsallar vadeden, güzel şarap/bira/uzo içip sevgilinizle, ailenizle keyifli sohbet edebileceğiniz bir yer. Çok fazla çocuklu turist, ya da yaşlı insanın gelmesinin nedeni bu rahatlığı ve sakinliği. Tabi huzur evi gibi de değil. Rus turistler, dünyanın her yerinde olduğu gibi burada da oldukça fazlalar. Sonunda sıcak denizlere inebilmişler… Ama onlar daha “her şey dahil” otelleri tercih ediyorlar. Yemeye, içmeye çok fazla harcayamıyorlar.

Çarşısı akşam saatlerinde oldukça hareketli oluyor. İnsanlar saat 18.00 civarı denizden çıkıp, otellerine gidiyor. Duşunu alıyor, dinleniyor ve tazelenip yemeğe çıkıyor. Yemek için bir başlangıç saati yok. 19.00 civarı restoranlara insanlar gelmeye başlıyor. Yemek sonrası kafelerde kahve içebilir, ya da tatlı yiyebilirsiniz.

Hediyelik eşya dükkanları, hatta eczaneler gece çok geç saatlere kadar açık. Hatta kilise bile. Bu arada kilisenin içi oldukça güzel ve gece geç saatlere kadar kalabalık. Küçük bir kasaba olmasına rağmen, esnaf yazın para kazandığı için yazı dolu dolu yaşıyorlar.

Kumsallar tertemiz, bir pet şişe bile göremeyeceksiniz. Deniz de aynı şekilde. Bakir, işletmeler çevreye son derece saygılı. Sahilde sizden şezlong, şemsiye parası istemeyen, sadece yediğinizi içtiğinizi ödeyerek saatlerce denize girebileceğiniz işletmeler var. Bazı işletmeler ücretli, ama bunları daha lüks gibi düşünebilirsiniz. Yataklı, tenteli, minderli, fonda hafif bir müziğin çaldığı (asla Bodrum’daki gibi dımtıs dımtıs değil), görgüsüzlüğün olmadığı nezih işletmeler bunlar. Şezlong, şemsiye için asla fahiş ücretler söz konusu değil. Nice’te şezlonga 20’şer Euro ödemişken (üstelik içinde şemsiye yok, şemsiye ekstra ücretli), burada kişi başı 5’er Euro ödedik bu işletmelerde oturup denize girmek için. Üstelik çok daha iyi hizmet aldık. Bu işletmeleri tercih etmek zorunda değilsiniz tabi, biz bir de “Buranın denizi nasılmış?” diyerek denedik açıkçası.

Upuzun bir sahil şeridi var. Bu sahil şeridinde hiç bir işletmenin olmadığı yerlerden de denize girebilirsiniz. Ancak biz taş olduğu için tercih etmedik. Hep girişinden itibaren kum olan yerleri tercih ettik.

Deniz ılık. Sıcak değil, ama soğuk da değil. Derinlik korkusu olanlar için söyleyelim, oldukça uzaklaşmanız lazım derinleşmesi için. Hatta oldukça açıldıktan sonra birden ayağınızın yere değdiğini bile görebilirsiniz. Minik balıklar bacaklarınızın arasından geçecek. Denizden küçük midyeler toplayabilirsiniz. Ben hayatımızda görmediğim deniz canlılarını burada gördüm. Deniz kestanesi konusuna dikkat, eğer işletmesi olan bir yerden denize girmiyorsanız kestaneye basabilirsiniz. İşletmeler topladıkları için bir sıkıntı yok. Deniz anası yok. Rahat rahat yüzebilirsiniz. Biz parmaklarımız büzüşene kadar yüzdük ve güneşi depoladık. Şnorkele ihtiyacınız yok, denizin dibini zaten çıplak gözle görebiliyorsunuz. İddia ediyoruz, hayatınızın en iyi tatilini burada yaşayabilirsiniz!

Ne yemeli?

5 gün kaldık ve tatlılar dışında 1 tane kötü bir şey yemedik. Her şey mi güzel olur, her şey mi lezzetli olur diye kafamızı taşlara vurduk!

Porsiyonlar inanılmaz doyurucu. Her şeyi paylaşmalık söyleyebilirsiniz. 1 kişi için oldukça fazla kalabilir.

Menüler Türkçe, İngilizce ve Yunanca. Garsonların çoğu sizden sipariş alabilecek, ya da ayaküstü muhabbet edebilecek kadar Türkçe biliyor. Menüdeki her şeyi Türkçe olarak sorabilirsiniz.

  • Greek salad: Mutlaka yemeniz gereken bir salata. Domates, salatalık, soğan, peynir demeyin, yiyin. Salata yemeyi gereksiz bulan eşim bile tabaklar dolusu bu salatadan yedi. Güzelliği malzemelerinin iri iri doğranması ve malzemelerinin kalitesi. Bir domates nasıl bu kadar lezzetli olabilir, kokusu daha garson masaya koymadan burnumuza ulaşır anlayamadık.
  • Deniz ürünleri: Hayatımızın sonuna kadar yetecek Omega’yı depolamış olabiliriz. Izgara sardalya muhteşem. Kalamar, karides, ahtapot yığın masanıza. Denizden günlük olarak çıkıyor, tazecik pişiyor ve önünüze geliyor. Kalamarı kızartılmış, ahtapotu ızgara isteyin. Bu arada günlük balıklar değişiyor, restorana geldiğiniz gün hangi balığın olduğunu sorabilirsiniz.
  • Mezeler: Caciki, bizim cacığın süzme yoğurtla yapılan daha kıvamlı hali. Ama bizce bir kere tadına baksanız yeterli. Dolma, sarma, patlıcan salatası vs gibi bizim mutfak kültürümüzde olan her şey karşı komşuda da var. Bizce bizdeki versiyonları daha lezzetli. Ama yine de komşu nasıl yapmış diye deneyebilirsiniz.
  • Tatlı: Yunanlıların bu konuda bizden öğrenecek çok şeyleri var. Maalesef bir tatlı kültürleri yok. Bizim mutfağımızda da olan irmik helvası, müşebbek tatlısı gibi tatlılar onlarda da var ama oldukça kötü versiyonları. Hayatımızda yediğimiz en kötü irmik helvasını yemiş olabiliriz. Fakat Afitos’un çarşısında muhteşem bir krepçi keşfederek kendimize geldik. Yemeğinizi yiyip, şarabınızı içtikten sonra üstüne bir krep yiyerek cennete gitmek isteyebilirsiniz.
  • Kahve: Yok, yok, yok. Bizim damak tadımıza uygun, klasik bir kahve yok. Frappe içiyorlar sürekli. Gece, gündüz fark etmeden, herkesin elinde bunu görebilirsiniz. Kafein oranı çok düşük, bol sütlü-kremalı bir kahve bu. Otelde bulabildiğimiz filtre kahveye sarıldık ama o da kötünün iyisiydi. Yemek sonrası kahve siparişi vermeyin, biz içtiklerimizin hepsinde ilk yudumda pes ettik.
  • İçki: Yunan biralarını deneyin. Mythos favorim. Üstelik işletmeye göre farklılık gösterse de 2- 4 Euro civarında. Halkidiki bölgesinde üretilen üzümlerden elde edilen yerel şarapları mutlaka deneyin. Şişesi 10 Euro civarında ve Türkiye’deki pek çok şaraptan çok daha lezzetli.

Özellikle öğlen saatlerinde denizden acıkmış bir şekilde çıkıp, Greek salad, kalamar & patates kızartması & ahtapot ızgaradan oluşan bir menüyü, buz gibi bir Mythos’la taçlandırmanız lazım. Günün en keyifli zamanı bu olabilir.

Özellikle tavsiye edebileceğim mekanlar:
  • Thea Thalassa
  • Taverna to Steki

 Adaları nasıl gezmeli?

Afitos’ta araba, motor, ATV ve tekne kiralayan işletmeler var. Araba için mutlaka yurt dışında da geçerli ehliyetinizin olması gerekiyor. Motor kiralamak için mutlaka B tipi ehliyet istiyorlar. Yani “Sen araba kullanabiliyorsun, ehliyetin var, buyur sana motor var” gibi bir durum yok.

Tekne turları, hatta diğer şehirlerin turistik bölgeleri, ya da ilginç yerleri için (dünya mirasında yer alan bir kilise var mesela) turlar da düzenleniyor. Fakat bunların hepsini bizim gibi son dakika değil, önceden planlamanız gerekiyor. Yani eğer böyle bir niyetiniz varsa, geldiğiniz ilk gün bu kiralama yerlerine gidin ve teklifinizi alın. (turlar için otellerde detaylı broşürler oluyor ve oteller yardımcı olabiliyorlar) Motor, ATV, araba ellerinde her an bulunmuyor, bulunanlarda da teknik sıkıntılar olabiliyor.

Toplu taşıma ve toplu taşıma ağları maalesef gelişmemiş. Kassandra’nın diğer ucundaki Nikki Beach’e gitmek istediğimiz gün, Selanik’ten bir otobüs olduğunu ve o otobüsün de sabah 10.00’da kalkıp 11.00 civarı Afitos’ta olduğunu öğrendik. Bu otobüs saat 13.00 civarı Nikki Beach’te oluyordu ve bir sonraki en erken sefer 14.00’teydi. Yani Nikki Beach’e sadece 2 otobüs seferi vardı ve dönüşü de hesaba katarak orada sadece 3 saat zaman geçirebilecektik. Otobüs dışında dolmuş gibi bir seçenek de yok. Otobüs duraklarında saati, seferleri gösteren bir tablo, ya da ekran bile yok.

 Ne almalı?
  • Bu bölge ballarıyla meşhur. Pek çok dükkanda hediyelik bal satıldığını görebilirsiniz. Biz o bölgedeki çiçeklerden elde edilen yerel üretim ballardan 1 kavanoz aldık ama çok lezzetli diyemeyiz.
  • Eşek sütünden sabunları da eşe dosta hediye etmeye değer.

 

İlginizi çekebilir: Dışı Fransız içi İtalyan bir kent: Nice

Didem Tekin: 1985 Hatay doğumluyum. Anadolu Üniversitesi Reklamcılık ve Halkla İlişkiler bölümünden mezunum. Türkiye’nin büyük global reklam ajanslarında yaklaşık 11 sene kadar müşteri ilişkileri departmanında farklı pozisyonlarda çalıştım. 2017 yılında, klasik anlamda reklamcılığı bırakmaya karar vererek, sene sonunda About Us isimli organizasyonu kurdum. Reklam geçmişimi kullanarak markalarla yetenekli insanları buluşturduğum ve iletişim çözümleri sunduğum bir iş yapıyorum. Yeme, içme ve seyahat kendimi bildim bileli en büyük tutkum. Seyahatlerimi planlarken, sıradan tavsiyeleri okuyup, farklı bir yolculuk yaratmaya çalışmayı hiçbir zaman sevmedim. Bu yüzden buradayım, gezdiğim yerlerin birilerine farklı bir bakış açısı sunmasını sağlamak istedim. Onlyforeaters isminde, yeme içmeye dair deneyimlerimi paylaştığım, mütevazı bir Instagram hesabım var. Yurt dışı seyahatlerimi planlarken “nereye gitsem?” yerine önce “ne yesem?”i düşünürüm. Bu yüzden daha çok yiyebilmek için spor yapıyorum.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale