Bir önceki yazımda hep birlikte Yunanistan’da bir sofra kurmuş, keyfimize keyif katmıştık .
Şimdi, eğer doyduysak ve enerjimiz tavan yaptıysa, ülkede kaybolma zamanı!
Bu hafta Kuzey Yunanistan’da keyifli bir geziye çıkıyoruz; herkes hazırsa haydi çıkıyoruz!
Hani derim ya hep, “denizdir, sudur, havadır o şehrin insanını başkalaştıran, huyunu suyunu ayarlayan, şehrini yapılaştıran” diye. Yunanistan kıyıları da tam bu konsepte uyuyor işte. Al Ege kıyılarını, al Ege insanlarını, vur Yunanistan kıyılarına, vur Yunan insanlarına…
Aynı denizin iyot kokusunun salındığı sokakları, aynı mavinin sakinliğini almış insanları, aynı iklimin enerjisini depolamış auraları ile tipik Ege kıyıları, tipik Ege insanları Kavala, Selanik ve Halkidiki, Thassos Adası ve yaşayanları.
Mevsim kapanmış, gecelerin hafif yaz serinliği yerini artık yanındakine sokulmayı gerektirecek sonbahar etkilerine bırakmış da olsa, hiç umursamadan yine de tadını itinayla çıkarmamızın sebebi de bundandı muhtemelen…
Gereksizce edindiğim bir görev olarak; gittiğim, gördüğüm her yeri, belki de her kimseyi geçmişimden zihnimde edinilmiş bir kare ile eşleştirme çabam burada hat safhaya geçti böylelikle. Rehberimiz ve sonrasında görüşülecek arkadaşlar listeme eklediğim Ayşecan’a da sürekli “burası şimdi Türkiye’nin neresi gibi imaj olarak mesela?” diye sormalarım da hep bu yüzdendi.
Zamanında Yunan arkadaşlarımdan öğrendiğim iki üç Yunanca cümlemi bol bol kullanarak Türk-Yunan dostluğuna az biraz katkıda bulunmuş da olabilirim. Zaten çok fazla kasmanıza da gerek yok Yunanca ‘kelime’ üretme konusunda. Sonuna -i koyduğunuz veya -is ekleyeceğiniz Türkçe kelimeler mütemadiyen Yunanca olmuş olacaktır.
Kıyıların denizde oluşturduğu koy ve körfezlerden Yunanistan kıyı şehirleri de nasibini almış durumda. Şehir boyunca uzanan sahilleri ve plajları buralarda bol bol görmeniz mümkün. Eğer geçmişinizde bir Marmaris, bir Kuşadası, bir Urla görmüşseniz; buraları fazla yadırgamayacaksınız. Tek farkı tabelalarda anlam veremediğiniz karakterler ve üzerlerinde minare yerine haç işaretinin bulunduğu ibadethanelerin bol miktarda olması.
Bu bağlamda, İzmir Kordon’un dolgu yapılmamış hali olan Selanik’te nostaljik takılabilir, ara sokaklarında gençlerin ve mitolojik Yunan’ların seyrine dalabilir, bir sonraki gideceğiniz mekanın hangisi olması gerektiği konusunda Foursquare’lerinizin nimet olduğunu bir kez daha kabul edebilirsiniz!
Atatürk’ün o çok heyecanla görmek için can attığım, Türk Konsolosluğu’nun bahçesinde yer alan evini ziyaret edebilir, ancak içerisindeki tüm eşyaların ülkemize gittiği ve geri gönderilmediği için boş kalmış odalarında içiniz burkularak gezebilirsiniz.
Halkidiki’nin mis kokan deniz kokusunu içinize depolamak için ciğerlerinizin potansiyelini zorlayabilir, kumsala vuran dalgaların sesleri eşliğinde huzuru bulduğunuza şahit arayabilirsiniz.
Kavala’nın şirin evlerinin bulunduğu dar sokaklarını -Osmanlı zamanında Kanuni Sultan Süleyman’ın inşaa ettirdiği su kemerlerini geçtikten sonra- takip ederek, Bizans Kalesi’nin bulunduğu Panagia Tepesi‘ne rakip olarak yükselmiş karşı tepeye varabilirsiniz. Buradan eşsiz mavinin güzelliğini panoramik olarak izleyebilir, öncesinde de yol üzerindeki Kavalalı Mehmet Paşa Medresesi’nin önünden geçerken Osmanlı havası soluyabilirsiniz.
Gecelerinde ise sahilde önce bir rakı-balık keyfine dostlarla kadeh kaldırabilir, ardından salaş kafelerinde fonda çalan Yunan müziklerinin o sıcak ezgileriyle ‘Greek Coffee falı’ bakmayı deneyebilirsiniz. Onun aslında bir Türk Kahvesi olduğu gerçeğini de hiçbir zaman dile getirmek istemezsiniz. Zira, kimin umrunda ki herkes dostsa…
Sonrasında ise feribot saatlerini kaçırmadan Kavala sahilinden Thassos Adası’na geçerek salaş restoranları ve dar çarşılarında dolanabilir, en çok da o masmavi plajın hayalini yazın tekrar yüzmeye gelmek üzere kurabilirsiniz…
Gelecek yazılarda, bambaşka yerlerde kaybolmak üzere…
Fotoğraflar: Gökçen Gökyer & Hülya Yorulmaz
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.