Yüksek IQ sahibi olmak, psikolojik rahatsızlıklara mı neden oluyor?
“Zeki insanların mutlu olduğuna nadiren rastlanır.” -Ernest Hemingway
Hepimiz mutlaka hayatımızın bir döneminde IQ testi yaptırmış ya da en azından yaptırmayı düşünmüşüzdür. Okulda lafı geçmiş, bir arkadaşımızın böbürlenmesini istemişizdir belki. Ya da komşunun oğlundan daha akıllı olduğumuzu söyleyip duran annemizin haklı olup olmadığını merak etmişizdir… Yüksek IQ yani “zeki olmak” rekabetçilik ve mükemmeliyetçiliğin doruk noktasına ulaştığı ve tüm yaşamın bir yarıştan ibaret olduğu günümüzde övülen ve sahip olmak istenen bir özellik. Ancak zekanın getirdiği yük pek çok insana ağır gelebiliyor ve çeşitli psikolojik hastalıklara neden olabiliyor. Kişinin gerçek bir mutluluk hissedememesi de cabası.
Dahilerin ortak özelliği: Bunalım
İster ödüllü bir bilim insanı olsun ister ünlü bir sanatçı, dahilerin yaşam öykülerine bakıldığında büyük bir bunalım, acı ve yalnızlık dikkati çeker. Bu insanlar tüm başarılarına rağmen hayatla başa çıkamadıklarını hisseder, hatta onların hikayelerini okuyan bizlere “Bunu neden bu kadar büyütmüş acaba?” dedirtebilirler.
“Cehalet mutluluktur” sözü, aslında cahil olmanın erdemini vurgulamaz. Hayatın zor ve acı dolu yönlerini pek de önemsememeye, etrafındakilerden haberdar olmamaya dikkat çeker. Hiçbir şeyin farkında değilsek, başkaları için üzülmek ya da onlar adına utanmak da mümkün değildir. İşte yaşam öykülerini okuduğumuz dahilerin çoğu kez ulaşamadığı da budur: Umursamaz ve rahat olmanın verdiği iç huzuru.
Yüksek IQ sahibi olmanın yükü
Akademik zekanın geliştirilmesine yönelik olan eğitim sisteminde, zekayı nesnel olarak ölçmeye yarayan IQ Testinin ilkel varyasyonları 1900’lerin başında kullanılmaya başlandı. Zaman içinde bugün bildiğimiz halini alan IQ Testi, özellikle zeka ve başarı ilişkisini araştıran tüm araştırmaların merkezi haline geldi. Peki ya başarıyı ararken mutluluğu ve akıl sağlığını feda ediyorsak?
Zeki insanların çeşitli psikolojik sorunlara sahip olmasının başlıca nedeni, dünyada kötü giden şeylerin farkında olmaları ve bunu varoluşsal bir sorun haline getirmeleri. Dünyanın geldiği noktaya inanamadığı için, yoğun umutsuzluk ve hüzün yüzünden intihar eden başarılı yazar Stephen Zweig’in depresyonu buna bir örnek.
Bir diğer neden ise, zeki ve yeteneklerinin farkında olan kişilerinden kendilerinden beklentilerinin aşırı yüksek oluşu ve bunu asla gerçekleştiremediklerini düşünmeleri. Kanada’da yapılan bir araştırma, yüksek IQ sahibi öğrencilerin sıradan ve günlük sorunlara karşı hissettikleri endişenin de yüksek olduğunu ortaya koydu. Sürekli zekası övüldüğü için her şeyi bildiğini ve hep önde olduğunu düşünen bir öğrencinin, bir dersi anlamadığında yaşadığı panik ve kaygı hissini herhalde hepimiz tahmin edebiliriz. Bu da panik ataktan bipolar bozukluğa kadar pek çok rahatsızlığı tetikleyebilen bir durum.
Zeka, başarı ve mutluluğu birbirini sağlayan özellikler olarak görmek yerine, şu an her ne isek onu kabullenmek gerekiyor. Kendimizin mümkün olan en iyi versiyonu olmak ve bu şekilde mutlu olmak, şayet hayatın anlamı bizim için bu ise.
İlginizi çekebilir: Psikolojik hastalıkların en ilginci “şehir sendromları”: Bu ne biçim Eyfel!
Kaynaklar:
Psych Central
BBC Türkçe