Yorgunum.
Yıllardır ruh-beden-zihin seviyelerinde, birçok farklı metot aracılığıyla kendimle çalışmaktan.
Bir yandan günlük hayatın koşuşturmacası içinde işlev göstermeye devam ederken, bir yandan da yılların alışkanlıklarını, inançlarını, otomatik davranış kalıplarını dönüştürmeye çalışmaktan. Zamanında halının altına süpürdüklerimi yavaş yavaş ortaya çıkarıp, hepsiyle teker teker yüzleşmekten. İfade edilmemiş duygularımın açığa çıkmasının getirmiş olduğu yoğun hislerden. Üstelik sadece kendi konularımın değil; ebeveynlerimin, onların ebeveynlerinin, atalarımın tutulmamış yaslarının ve çözülmemiş travmalarının üzerimde oluşturduğu yüklerden özgürleşmeye çalışmaktan.
Evet yorgunum ama 5 yıl önce ilk yogaya başladığım döneme tekrar gitme şansım olsa, yine aynılarını yapardım. Aslında hep olmam gereken kişi ile buluşmuş olmaktan ve tüm bu süreçlerin bana kattığı bilgelikten dolayı oldukça mutlu ve tatminim. Sadece yorgunum. Ve son zamanlarda anlıyorum ki tüm bunları sindirebilmek için durup, her şeyden uzaklaşacağım bir “demlenme” dönemine ihtiyacım var.
Yorgunum.
Dünyanın içinde bulunan kaostan. Sanki git gide derinleşen “ayrılık bilincinden”. Sosyal medyanın linç ve nefret kültüründen. İnsanların her geçen gün birbirlerine karşı daha tahammülsüz ve öfkeli olmasından. Devamlı artan fiyatların, sinir sistemimizde yarattığı savaş-kaç tepkisinden. Bir empat ve HSP (Hayli Duyarlı Kişi) olarak, tüm bunları çok derinden hissedip, kendi enerjimi koruyabilmek, sonsuz olasılıklar evreninde kalabilmek ve “birlik” enerjisini güçlendirebilmek için devamlı bilinçli bir çaba içerisinde olmaktan.
Fakat umutsuz ya da karamsar değilim. Bu dönemde burada olmamın ruhsal tekamülümün bir parçası olduğunun farkındayım. Ne olursa olsun, özümüzde “bir” olduğumuza tüm kalbimle inanıyorum. Kendimi gündemden uzaklaştırmanın bencillik olmadığını, aksine sevgide ve birlik enerjisinde kalmanın, dünyaya sunabileceğim en önemli katkı olduğunu idrak ediyorum.
Yorgunum.
Kolektifteki ağır enerjilerin de etkileriyle, kapitalist düzenin bireylere dayattığı, gittikçe artan beklentilerinden. Devamlı daha hızlı ve agresif olmamızı bekleyen bir düzen içerisinde yavaşlamaya çalışmaktan. Yalnızca belirli karakterlerin (yırtıcı, baskın vb.) öne çıkarıldığı iş hayatında, ısrarla “kendim” olmaya çalışmaktan. Bozulan iş yaşam dengesinin normalleştiği bir düzende, her geçen gün daha net sınırlar koymak durumunda olmaktan.
Her ne kadar yıllar içerisinde kendime sahip çıkmayı öğrensem de yorgunum. Yıllardır üzerime aldığım gereksiz yüklerden dolayı bir “tükenmişlik” içindeyim. Çalışan/para kazanan kimliğimden ayrılmak korkutucu gelse de bu kaotik düzene de bir süre ara verip, fabrika ayarlarıma geri dönmeye ihtiyacım var. Ve oluşacak boşluğun içinden, kendi doğama uygun yeni fırsatlar yaratmaya.
Yorgunum.
Yıllarca “uyumlanma” ihtiyacında yaşayıp, herkesi memnun etmeye çalışmaktan. Çatışma yaşamamak adına, kendi duygularımı bastırıp, ihtiyaçlarımı ikinci plana atmaktan. Yaşadığım her sorunda, hemen kendimde hata aramaktan. Etrafımdakilere anlayış ve hoşgörü ile yaklaşırken, kendime karşı oldukça acımasız olmaktan. Tüm bunların sonucunda sinir sistemime vermiş olduğum hasarlardan.
Kendimle çalışmaya başladığımdan beri önemli bir ilerleme göstermiş olsam da daha gidecek yolum olduğunu biliyorum. Kendi ihtiyaçlarıma daha fazla odaklanmaya çalışıp, daha çok “hayır” demeye başlarken, bir yandan da sevdiklerimi ihmal etmemeye gayret gösterip, yeni bir denge kurmaya çalışıyorum.
Yorgunum.
Ruhsal yolu birlikte yürüdüğüm küçük topluluğum dışında pek kimsenin anlamadığı; geçirgen bağırsak, histamin intoleransı, huzursuz bacak gibi psikolojik kökenli rahatsızlıklara sahip olmaktan. Zihni ve bedeni iki ayrı sistem olarak ele alan geleneksel tıp ihtiyaçlarıma cevap vermezken, fonksiyonel tıbbın abartı derecede kısıtlayıcı eliminasyon/besin takviyesi yönlendirmelerinden. Beslenme trendlerinin sürekli olarak değişmesiyle birlikte, her uzmanın (çoğu zaman birbirleriyle de çelişen) farklı önerilerde bulunmasından. Tüm bunların sonucunda artık “kendi doktorum” olmak durumunda kalmaktan.
Hayatımı tehdit eden, ciddi bir sağlık problemine sahip olmadığım için şükretsem de düşük bir hayat kalitesi içinde yaşarken, tüm bunların dışarıdan bir şımarıklık olarak görülüp, küçümsenmesinden. Çok fazla yemek seçen, mızmız, garip, fazla hassas bir insan olarak etiketlenmekten. “Saçmalama bu da dokunmaz artık” ya da “Bak benim de karnım şişiyor hemen, çoğu kişinin sindirimi sorunlu zaten” tarzında yorumlar almaktan.
Yıllar süren çabalarım sonucunda artık kendimi iyileştirmek için neye ihtiyacım olduğunu biliyorum. “Anlaşılma” ihtiyacımdan da gün be gün vazgeçip, öncelikle ben kendimi daha iyi anlamaya çalışıyorum. Önce kendimi iyileştirip, sonrasında benimle benzer yoldan geçenlere ışık olmaya niyet ediyorum.
Evet epey yorgunum ama artık yorgunluğumun farkındayım. Artık ondan kurtulmaya çalışmıyorum. Devamlı “üretken” olmanın pompalandığı bir düzende, ihtiyacım olan şeyin daha fazla kafein ya da enerji veren vitaminlerden almak değil, yorgunluğumu yaşamaya izin vermek olduğunu biliyorum.
Ben genelde sorunlarından kaçmayıp, sonuna kadar mücadele eden, kolay kolay pes etmeyen, iradeli biri oldum. Bu özelliğimin bana kattığı hediyeler olsa da bazen yapılacak en doğru şeyin “bırakmak” olduğunu öğreniyorum.
Hassas bir doğam olduğunu kabullenip, bunu değiştirmeye çalışmak yerine, kendime daha yavaş bir hayat oluşturmak adına planlar yapıyorum. İleride bu denli bir tükenmişlik yaşamamak için; ara ara inzivaya çekilmeye, daha fazla yardım istemeye, enerjimi daha dengeli kullanmaya (tükenme noktasına gelmeyecek şekilde) ve Tami Lynn Ken’in Vahşi Dişilik kitabında belirttiği, dişil ve eril enerjilerin dengesini ifade eden “sürdürülebilir üretkenlik” anlayışını hayatıma oturtmaya niyet ediyorum.
Eğer sen de benzer hislere sahipsen ya da bu yazıda sana tanıdık gelen bölümler olduysa, bil ki yalnız değilsin.
Yorgunluğunu bastırmaya çalışmak yerine, onu fark et. Onun sana anlatmak istediklerini duy. Ona gerekli alanı ve zamanı tanı.
Yavaşla. Hayatını toplumun beklentilerine göre değil, kendi ihtiyaçlarına göre şekillendirmeye başla. Limitli zihnin bazen bunun imkansız olduğunu düşünse de inan ki sen yeterince kararlı olduğunda, sonsuz olasılıklar evreninde her şey mümkün.
Ege Soley’in Sakin kitabında ifade ettiği gibi; “Koşmayı bıraktığın gün, vardığın gün.”
İlginizi çekebilir: İçimizdeki acımasız sesi susturarak kendimizi iyileştirebiliriz