Binlerce kez yeniden ve yeniden düşünürüz… Dikkatlice, etraflıca ve hani “eğrisi ve doğrusuyla” dedikleri türden… Yola çıkmak dediğimizde hep bir “korku” kaplar içimizi. Ben bu yazımda çıktığımız ve çıkmaya korktuğumuz yollara bakalım istiyorum sizlerle birlikte. Bu fiziki anlamda “yola çıkmak” da olabilir, sadece mecaz anlamında da kabul edebiliriz. Bırakamadığımız fakat artık devam bile edemeyen bir ilişki, “hayır” cevabı veremediğimiz bir istek veya sevmediğimiz ama her gün katlanmak üzere zorunlulukla devam ettirdiğimiz işimiz de olabilir.
Tüm bu örneklerin ortak yönü bir “yola çıkmak” eylemidir. Yola çıkmak eylemi -biraz daha yakından incelersek- iki bölümden oluşur; arkamızda bıraktıklarımız ve önümüzde henüz gitmediğimiz yolumuzda bizi bekleyenler…
Şimdi öncelikle arkamızda “bıraktıklarımız” veya henüz bırakamadıklarımıza bakalım istiyorum. Korkularımızı oluşturan ve “çıkmak” eylemine karşı gelen asıl bölüm buradan geçiyor. Hemen kendimden bir örnek vererek açıklamak isterim, evet birçok defa kırılmama ve artık devam edecek halimin bile olmamasına rağmen bir evliliği bitirebilmem ve kendi yoluma çıkabilmem uzun zamanımı almıştı. Bu kararı vermek kendime karşı gelmek diğer yandan çok severken ve aynı zamanda bu kadar huzursuz, kırgın ve mutsuzluğun en dip noktalarında gezinirken, artık mantıklı düşünebilecek bile halim kalmamışken yine de “kalmıştım”… Adım atamamıştım. Hepimiz gibi büyük korkularımın ardından, son on yılı birlikte geçirdiğim bir adamdan ayrılabilmek fikri bile beni her ne kadar mutsuz olursam olayım, değişiklik yapmak yani yola çıkmak üzere ne kadar bir adım ileri gitmek istesem de adeta görülmeyen iplerle olduğum noktaya bağlamıştı…
Hayatta bazı insanlar vardır düşünmez ve yaparlar. Ben tam anlamıyla onlardan biriyken çokça kullandığım “sonunu düşünen kahraman olamaz” sözüne inat yola çıkamamıştım… Arkamda bıraktıklarıma ve “olası” bırakacaklarıma o derece gömülmüştüm ki, sanki alternatif bir yol düşünülemez, yaşanamaz ve adeta “ölümle” eşdeğer olacaktı…
Şu an bu kelimeleri yazarken bile “basitçe” saçma bulabileceğimiz bu açıklamalar ne yazık ki çoğumuzun yola çıkmak üzerine verdiğimiz bugünkü kararlarımızı etkilemektedir. Gitmek ve kalmak arasındaki o incecik çizgi işte “geride bıraktıklarımızı” bırakabilmeye karar vermek ve bırakmak eylemini gerçekleştirdiğimizde dönüşür. Bizler “vazgeçerek” yola çıkarız, yani yola düştüğümüz noktada kalmak durumumuzun getireceklerinden ve tüm olasılıklarından vazgeçeriz, bırakırız ve “yolumuzu yaşarız”.
Bu yüzden yola çıkmak mutlak bir vazgeçmek halini içerir. Benim vazgeçişim öyle bir noktada gelmişti ki, artık kırılabilecek bir parçam daha kalmamıştı; çünkü tam anlamıyla paramparça durumdaydım. Bu noktadan sonra arkamda ne bırakırsam bırakayım “vazgeçebileceğimi” (ki o benim için sonsuz vazgeçilmez olandan vazgeçebilmek haline dönüşmek büyük zorluklar içermişti) biliyordum.
Peki, bu noktaya ulaştığımızda yani vazgeçmek eyleme dönüştüğünde ne olur? “Yola çıkmak” yani gitmek halimiz. Şimdi bir de önümüzde bizi bekleyenlere karşı olan korkularımıza açıklık getirelim. Varsayın ki, yola çıkmaya karar vermek üzeresiniz ve aklınıza birden çokça farklı soru üşüşüveriyor; “tek başıma” ne yapacağım, yapabilir miyim, güvende olacak mıyım?
Kendi kendime olduğum durumda tüm bu sorulara çok basit bir soruyla yanıt veririm genelde; “gitmeden bilebilir misin” diye sorarım kendime, görmeden nasıl tahmin edebilirsin, güvende olmayacağını, tek başına kalacağını, eğlenmeyeceğini, bu yolu sevmeyeceğini? Diğer taraftan bugün cesaret edemezsen her zaman içinde kalacak ve düşüneceksin “ya yapsaydım” nasıl olurdu, bugün olduğum kişi olabilir miydim, kendimden memnun olabilir miydim, vazgeçmek üzere olduğum yolumdan vazgeçmeseydim ve bu yolu severek yürüseydim daha “mutlu” olur muydum?
Otuz yaşıma girdiğim doğum günümde daha önceki seyahatlerimden farklı olarak ilk defa bu kadar uzun ve ilk defa bu kadar uzak bir seyahat planlamıştım kendim için. Bana soranlara anlatırken bile “ne olacak giderim dönerim” düşüncem vardı, ta ki uçağa bininceye kadar. Beni neyin beklediğini bilmediğim bir kıta, sokaklarının isimlerini bilmediğim şehirler ve bugün halen yüzümü güldüren maceralar… İşte tüm bilinmezlik sadece bundan ibaretti…
Gelecek kaygısı, yola çıkmak üzere olduğumuz noktada yani bırakabileceklerimizi geride bıraktığımızda ve hatta yolumuza devam ederken bile bizimle olacaktır. Hayatta her ne seçim yaparsak yapalım; kalmayı da seçsek, gitmeye de karar versek, bir yol ayrımı yaşamış oluruz. Vazgeçtiklerimiz ve edindiklerimiz, her zaman geçmiş ve gelecek iki kutup olarak bizimle olacaklardır. İşte bu noktada yola çıkmaya karar vermek, bilinmeyeni tercih etmek demektir.
Yola çıktığınızda yani tüm bu aşamaları atlattığınızda artık önünüzde yepyeni bir akış uzanır, bu akışta geçmişin pişmanlıkları, ya kalsaydım varsayımları, iyi mi yaptım kötü mü yaptım muhasebesi veya geri mi dönsem sorunsalları olmamalıdır… Her ne olursa olsun -ve sonra başladığınız noktaya bile dönecek olsanız- her yol sizin olgunluğunuzu perçinleyen, size yeni yepyeni maceralar getiren ve sizi henüz belki “tanışmadığınız” yepyeni yüzlerinizle tanıştıran muhteşem bir deneyimler zinciridir…
Yola çıkmak, yolda olmak, “yol olmak” kendini tanımak, kendiyle kalmak, kararlar almak, hayatı hissetmek… Bıraktıklarınız, vazgeçtikleriniz, sonlarınız, başlangıçlarınız, her ne hikâye ile o “yola çıkmak” haline geldiyseniz, korkmayın; güzeldir… Yolunuz size açılan kapılar gibidir, bazen o can-ım kapıların neden başkalarına değil de “size” açıldığını aslında “yolun sizi çağırdığını” bilmek zaman gerektirir…
En güzel yolculuklar sizinle olsun…