X

Yoganın pek de üstünde durulmayan ilk basamağı: Yamalar (ahlak öğretisi)

Yoga binlerce yıllık kadim bir öğreti. Bu öğreti, insanın bedeni ve zihnini saflaştırarak dönüşmesi ve özgürlüğe kavuşması için dünya üzerindeki uygulanan yöntemlerden sadece bir tanesi. Binlerce yıllık gelenekte gurudan yani öğretmenden öğrenciye aktarılan bu bilgi ve yöntem artık iletişim araçlarının yaygınlaşması sayesinde çok kolay ulaşılabilir. Fakat ulaşılabilir ve bilinebilir olması, tam olarak uygulandığı anlamına geliyor mu?

Bugün internet ortamında yoga hakkında bir arama yaptığınızda bir çok bilgiye ulaşabilirsiniz. Aslında niyetim her yerde yazan bir şeyi tekrar hatırlatarak bir farkındalık yaratmak. Yoganın ilk basamağı YAMA’lardır. Peki nedir bu YAMA’lar?

Yama’lar yani ahlak kuralları diye Türkçeye çevireceğimiz kavram, temel yoga metni olan Yoga Sutralar’da açıkça anlatıldığı üzere 5 bileşenden oluşmaktadır.

  1. AHİMSA: ZARAR VERMEMEK (ŞİDDETSİZLİK)
  2. SATYA : DOĞRUYU İFADE ETMEK, DÜRÜSTLÜK
  3. ASTEYA : ÇALMAMAK
  4. BRAHMACHARYA : GERÇEĞİN FARKINDALIĞI İLE HAREKET ETMEK, CİNSEL SAFLIK
  5. APARİGRAHA : AÇ GÖZLÜLÜK YAPMAMAK, SAHİPLENMEMEK

Görünürde 5 tane kısa Sanskrit kelime fakat gerçek hayatta alışkanlıklar, kişinin kolayına gelmemesi, zihin kalıpları (bilinçaltı kodları) …vs. nedeniyle uygulanması bir o kadar zaman ve dikkat gerektiren 5 büyük önemli kavram.

Yoga pratiği matın üzerine çıkıp asana (poz) çalışmasından önce bu ahlak kavramlarının uygulanmaya başlaması ile başlıyor. Günümüzde değer yargılarının çeşitlilik oluşturması ve ahlakın satılabilecek bir meta olmamasından dolayı bu ilk basamak birçok eğitimde es geçiliyor. Tabii yamalar olmadan kimse yoga pratiği yapmamalı demiyorum, fakat en azından bu çok da ilgi çekici olmayan ve belki yoga pratiği yapacak kişiyi zorlayacak olan bu parçasını hatırlatmak istiyorum. Çünkü Yoga bir bütün olarak sistem ve kişi bu sistemde ilerlemek istiyorsa bu sistemin gereklilikleri  bilerek ve uygulayarak hareket etmeli. Kendi kafasına göre sevdiği şeyleri yaparak, sevmediği şeyleri yapmaktan kaçınarak ilerlemesi yine bir bölünmüşlük yaratır. Oysa ki yoga ile istediğimiz tüm bölünmüşlükleri ve ayrılıkları ortadan kaldırabiliriz.

Bu anlattığım, yoga yolu ile kendini keşfetmek ve tamamen özgürleşmek isteyip kendini bu yola vermiş kişiler için. Yoksa bugün dünyada birçok yoga uygulayıcısı bu ahlakı umursamadan pratikler yapmakta. Kimseyi yargılamak ve değerlendirmek benim haddime değil, tabii ki de herkes kendince doğru bildiğini yapıyor. Ben bu yazıyı sadece bu konu hakkında bilgilendirmek ve bir bakış açısı sunmak için yazıyorum. Aslında bu ahlak pratiğinin bize ve etrafımıza sağladığı faydalarını anlatmak istiyorum.

Yama pratiği her ne kadar dışarısı için görünse de aslında kişinin yine kendi için yaptığı bir pratiktir. Matın üzerine çıkıp asana pratiğini nasıl kendi için yapıyorsa aynı şekilde düşünce ve davranışlarını belli bir ahlaki çerçevede şekillendirmesi yine kişinin kendi için. Bu pratik sayesinde kişinin zihni saflaşmaya başlıyor. Sadece bilinç düzeyinde değil bilinçaltı düzeyde de bir arınma temizlenme meydana geliyor. Halk arasında bir söz vardır ‘kafasında kırk tilki dolaşmak’ diye. İşte bu ahlakı oturtmak o tilkilerden arınmamızı sağlıyor. Artık hayata ve insanlara daha yargısız ve tarafsız bakmaya ve olanı olduğu gibi görmeye başlıyorsun. Bu düşünce ve davranış değişikliğin ise yaşam içerisinde herkesle ve her şeyle daha uyumlu olmanı sağlıyor.

Mesela sorsanız herkes barış dolu huzurlu mutlu bir hayat ve dünya istiyor. Oysa sen kendi içindeki şiddeti bitirmeden kendin ve dünya nasıl huzur bulabilecek? Kendi huzurun ve mutluluğunda kendi düşünce ve davranış seçimlerin sonucu şekillendirdiğini görebilmek lazım. Dışarıdan gelen etki ne olursa olsun senin içinde bir şeyler dönüşmüş ise sen her geleni dönüştürebilirsin. ‘Ahimsa’ yani ‘şiddetsizlik’ ilkesinin uygulanışı  ile ilgili en saygı duyduğum kişilerden birisi Ganhdi diğeri ise Nelson Mandela’dır. Ganhdi bugün dünyanın en büyük ikinci nüfusa sahip ülkesi olan Hindistan’ın, Mandela ise yıllarca köle olarak zulüm görmüş acı dolu bir ülke olan Güney Afrika’nın bağımsızlığını şiddetsiz bir şekilde elde etmesine vesile olmuşlardır.

İşin bir de kendinden başka, yani kendin olarak görmediğin ama aslen her biri senin parçan olan, diğer insanlar diye nitelendirdiğin boyutu mevcut. Bu ayrımı birleştiren en sevdiğim kavramla açıklamayım durumu:

Empati

Empatik yaklaşımı anlatan birçok söz vardır: “Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma.” “Başkasını yargılamadan önce onun ayakkabısını giyip dolaş.”

Eminim kimse kendisine yukarıda saydığımız durumların hiçbirinin başına gelmesini istemez. Hayatında ne şiddet görmek, ne yalan sözler duymak, ne de bir şeyinin çalınmasını isteyen yoktur sanırım. O zaman bunları neden başka insanlara yapıyoruz? Neden kendimizin ve sevdiklerimizin başına gelmesini istemediğimiz şeyleri sırf tanımıyoruz ve duygusal bir etkileşimimiz yok ya da o insanlarda hoşumuza gitmeyen bir davranış gördük diye başka insanlara yapmaya kendimizde hak görüyoruz. İçinizden şöyle bir isyan yükseliyor olabilir: “Ama herkes yapıyor ve ben yapmazsam enayi olup salak yerine mi konacağım?” Burada da şöyle bir büyük paradoks oluşuyor, herkes ahlaklı davranışları biliyor ama toplumda çoğu kişi böyle yaşamıyor diye ve toplumsal işlerini ve ilişkilerini bu şekilde yürütememe kaygısı ile kendisi de bu toplumsal algının kurbanı olup kendini kirletiyor. O zaman nasıl temizleneceğiz?

Yaşadığımız toplumu ya da sistemi bizler yaratmadık. Sadece bu tarihte bu düzenin içine doğarak, etrafımızdan belli toplumsal kalıpları öğrendik. Fakat kendi vicdanına sığmayan eylemleri toplumdan kopma ve maddi kayıplar pahasına uygulayanlar sayesinde dönüşüm hızlanarak artacak. Materyal değerler kendini ahlaki değerlere bırakacak. İnsanlık kendi kendine yarattığı acı ve üzüntüyü anlayacak ve buna bir son verecek. İçinde olduğumuz düzeni biz yaratmadık fakat bunun temizlenmesi için bu dönüşümü kendinden başlatarak elini taşın altına koyabilirsin. Ve tabii burada amacımız toplumsal devrim yaratmak değil kendi kişisel devrimimizi yaratarak acıdan özgürleşmek ve her şeyle bütünleşebilmek. Tıpkı yoganın kelime anlamı gibi…

Sevgilerimle…

 

İlginizi çekebilir: Yoga ile içe doğru bir yolculuk: Matın üzeri eşittir hayatın kendisi

Burak Ayhan: 1987 yılında, Akdeniz'in sıcakkanlı şehri Mersinde gözlerini dünyaya açan Burak, kendi kişisel öyküsüne başlamış. Herkes gibi kendi öyküsünün kahramanı olan bu şahıs, üniversitede tıp okumayı seçerek etrafındaki kişilere şifa vermeye niyetlenmiş. Sonrasında Radyoloji dalında uzmanlaşarak yolculuğuna devam etmiş. Fakat bu süreçlerde içinde hep bir şeylerin eksik olduğu duygusunu taşıyan kahramanımız, çeşitli kişisel gelişim seminerlerine, ruhsal öğreti danışmanlıklarına katılmış ve bu alanlarda bilgi sahibi olabileceği araştırmalar yapmış. Ta ki bir gün bütün öğretilerin dediği gibi "KENDİNİ BİL, KENDİNİ TANI" ifadesini uygulamaya ve gerçekten sadece kendi içine yönelmeye karar verip, meditasyon yapmaya başlayana kadar. Meditasyon yapmaya başlayıp kendini anlamaya ve tanımaya başladıkça, onun için süreç hızlanmış, işinin onu ifade etmediğine karar vererek işini bırakmış ve bir süre sonra da yolunu aydınlatan öğretmeni ile tanışıp YOGA yapmaya başlamış. Artık kendisi Yoga yolunda kendine giden bir yolcu. Bu yolda bir yandan öğretmeye devam ederken kendisi de bir yandan öğrenmeye, kendini keşfetmeye devam ediyor. İnsanlara artık bu yolla şifa vermeye ve aslında insanların kendi şifalarını bulmalarına destek oluyor.
İlgili Makale