Yoga eğitmeni ya da mimar olmak, işte bütün mesele bu
Dışarıdan bakıldığında mimarlık ve yoga arasında bir ilişki olduğunu düşünmek oldukça zor görünebilir. Ancak yıllardır edindiğim mimari bakış açısı ve aldığım yoga eğitimi ile hem mesleğimin hem de mesleğimin yanında sadece bir ilgi alanı olarak başladığım yoga pratiğinin temelde ne kadar bağlantılı olduğundan bahsetmek istiyorum.
Mimarlık eğitimi, özünde problem çözme beceresinin geliştirildiği, ritim, hareket, uyum-uyumsuzluk, iç-dış, araştırma, esneklik üzerine birçok tartışmanın yer aldığı, tüm bu tartışmaların nihayetinde, bitmiş bir ürün ortaya çıkarmaktan öte, tüm tasarım ve araştırma sürecinin bir anının durdurulduğu bir bina yapım pratiğidir diyebiliriz. Çıkan ürün beden-mekan ilişkilerinin belirli kriterler dahilinde olası bir çok senaryodan en makul olanının seçilmiş olanıdır ama hiçbir zaman mükemmel olan ya da nihai hedef değildir. Beden-mekan ve zaman ilişkisinin yorumlanarak o bedene uygun mekanı yaratma halidir diyebiliriz.
Yogayı ise beden, zihin ve ruhun birliği olarak özetleriz. Yoga hakkında bilinen en eski metinlerden Yoga Sutralar’ın ilk cümlesinde yoga, ‘zihnin dalgalanmalarının durdurulmasıdır’ olarak tanımlanır. Zihni oluşturan tüm hikayenin içerisinde durdurulan bir ‘an’dan bahseder. An içindeki beden-zihin ve ruhun birlikteliğidir.
Yani nasıl mimaride her şeyin bir arada en makul biçimde bir araya getirilerek durdurulması ve binalaştırılması söz konusuysa, yogada da beden-zihin ve ruhun bir aradalığının en saf hali olan derin sessizlik anının yakalanması söz konusudur.
Bir bina yapmaya başladığımızı düşünelim. Öncelikli olarak o binanın nereye yapılacağı, neye hizmet edeceği, o yerin çevresindeki tüm fiziksel etmenler, iklim koşulları, yaşayan insan profilleri ve daha birçok konuda derin bir araştırma sürecinden geçeriz. Bu araştırmalarla birlikte, bina bileşenlerini bir araya getirecek estetik kaygılar, ekonomik ve çevresel faktörler işin içine girerek araştırmayı daha derin bir boyuta taşır. Her seferinde bir problemi çözme hali ile ilerlerken, sürekli bir deneme-yanılma ilişkisi de söz konusudur. Yeri geldiğinde o mekanı kullanacak birinin gözünden görebilmek, henüz yapılaşmamış bir mekanın içinde dolaşarak, daha iyisi, daha faydalısı ya da daha sağlıklısının arandığı ve sürekli bir döngünün içinde ilerleyen bir süreçten geçeriz. Tasarımından inşa edilmesine kadar olan tüm süreçte bir araştırma ve problem çözme hali etkindir.
Hadi bir de şimdi bir yoga dersine girdiğimizi düşünelim. Genellikle tıpkı mimarlıkta anlattığım gibi bize o günün temasında bedende neleri araştıracağımızdan bahsedilir. Sen de o günkü ruh halin, bedensel hareket kabiliyetin, giydiğin kıyafetin rahatlığı da dahil olmak üzere bir pratiğe başlarsın. Her adımda bedenin ve nefesin üzerinde bir araştırma halindesindir. Bir önceki derste yapabildiğin bir poz, bugün için mümkün olmamış olabilir. Ya da daha önce hiç gerçekleştiremediğin bir poza, o günün koşulları içinde girebilmişsindir. Sen, bedenini tetikleyen bir sürü unsurun arasından optimum koşulları sağlayarak bir araştırmadan geçersin. Eğer bir de stüdyoda eğitmen konumundaysan, bu sefer öğrencilerin o günkü haline göre dersi yeniden şekillendirmen, tüm koşulların içinde daha önceden hazırladığın metne bağlı kalmadan, tıpkı mimarideki döngüsel süreçte olduğu gibi başa dönerek yeniden şekillenmen ve o esnekliği koruyabilmen gerekir.
Özetleyecek olursak, mimarlık mesleğinde bedenin dışındaki tüm etmenlerin bir aradalığının en makul koşullarda bir araya getirilerek durdurulması ve inşa edilmesi söz konusuyken, yoga da bu işleyiş sanki bir adım öteye taşınmış, bedenin içine girilerek, içeriden yapılan bir araştırmayla, özdeki bir birliği yakalama ve o anı durdurma arayışı söz konusudur diyebiliriz.
Tüm bu düşünsel ve edimsel pratiklerin yanında mimarlığın tasarım sürecini bir kenara alıp, inşa sürecine baktığımızda ise yogada asana pratiğiyle birebir aynı düzlemde yer alan yeni bir alan karşımıza çıkar. Zıt kuvvetlerin bir aradalığı, yani denge.
Yogada beden-zihin-ruh dengesi üzerine konuşulanlar bir yana dursun, asana dediğimiz bedensel pratiklerin temelinde, bir pozun şekli ile poza giriş biçimimiz tamamen zıt kuvvetleri keşfetmek, bilmek ve bu kuvvetleri dengeleyebilmek üzerinden çalışır. Sosyal medya üzerinde çoğumuzun imrenerek baktığı yogilerin asana pratikleri ile iyi bir mimari ürüne hayretle bakmak da bu anlamda pek farklı değildir. Örneğin, Türkiye’de konuyla ilgili alakalı ya da alakasız herkesin Mimar Sinan’ı tanımasının özünde de onun iyi bir denge ustası olması yatar. Her ne kadar mimar olarak nitelendirilse de aynı zamanda oldukça başarılı bir inşaat mühendisidir. Bina bileşenlerinin yer çekimine karşı nasıl bir arada dengede kalabileceğini derin bir araştırma sürecinden geçerek inceler, nihayetinde de adından yıllarca söz ettirecek binalara imza atar.
Bana göre, iyi bir mimar olmak nasıl derin bir araştırma süreci, düzenli pratik ve denge arayışından geçiyorsa, iyi bir yogi/yogini olabilmek de birebir aynı ritüelleri bu sefer beden kabuğunun içinden geçerek gerçekleştirmekten öte değildir.
Kendi adıma değerlendirdiğimde bir mimar gözünden yoga eğitimi almış olmak, hem mimari pratiğimi hem de yoga pratiğimi karşılıklı besleyen müthiş bir yolculuk. Farkında olmadan yöneldiğim beden dışı araştırma pratiğini meslek edinmek ve yıllar içinde bunu bir adım öteye taşıyarak, ‘beden içinden aynı araştırmaya girmek’ oldukça keyifli ve besleyici bir süreç. Araştırmanın hiç bitmediği, birinin diğerini tamamlayarak çoğaldığı kocaman bir okyanus.
Bu nedenle iyi bir yogi/yogininin aynı zamanda iyi bir mimar olduğunu da hatırlatmak mümkün. Eğer bir şekilde bu yolculuğa adım atmış ya da atmayı düşünürsen, bir mimar gibi bakmaya, bedenini edindiğim tüm bilgi ile her gün yeni baştan araştırmaya, inşa etmeye ve esnemeye hazır olman en büyük tavsiyem olacaktır.