Hep aynı insanları hayatıma çekiyorum diye yakınıyorsanız yineleme zorlantısı içinde olabilirsiniz. Romantik ilişkilerde birçok insan, benzer sorunları tekrar tekrar yaşadığını fark eder. Bir ilişkide yaşanan sorunlar, başka bir ilişkide neredeyse aynı şekilde yeniden ortaya çıkabilir. Bu tür döngülerin altında yatan nedenleri anlamak, sağlıklı ve tatmin edici ilişkiler kurabilmenin anahtarıdır. Yineleme ya da tekrarlama zorlantısı (repetition compulsion), bireyin geçmişte yaşadığı travmatik ya da olumsuz olayları, farkında olmadan tekrar etme eğiliminde olmasını ifade eden bir kavramdır. Bu kavram, özellikle psikanalitik kuramda derinlemesine ele alınmış ve farklı kuramcılar tarafından farklı açılardan incelenmiştir.
Sigmund Freud ve yineleme zorlantısı
Yineleme zorlantısı kavramı, ilk olarak Sigmund Freud tarafından 1920 yılında yayımlanan “Beyond the Pleasure Principle” (Haz İlkesinin Ötesinde) adlı eserinde ortaya atılmıştır. Freud, bu kavramı açıklarken bireylerin haz ilkesine aykırı bir şekilde, acı verici deneyimleri yeniden yaşama eğiliminde olduklarını belirtir. Freud’a göre, bu durum bilinçdışında işleyen bir mekanizmanın sonucudur. Travmatik bir deneyimden sonra birey, bu deneyimi tekrar ederek onu kontrol altına almaya çalışır. Freud, bunu ölüm dürtüsüyle de ilişkilendirir ve bireylerin bilinçsizce ölüm dürtüsüne (thanatos) yöneldiklerini öne sürer.
Bir savaş gazisinin, savaş sırasında yaşadığı şiddetli anksiyete ve korku dolu anları tekrar eden kabuslar görmesi ya da savaş sonrası hayatında benzer tehlikeli durumları arama eğiliminde olması, Freud’un tanımladığı yineleme zorlantısına örnek olarak verilebilir. Yani kişi, bu deneyimleri tekrar ederek onları anlamlandırmaya ve üzerinde bir tür kontrol sağlamaya çalışır.
Jacques Lacan ve tekrar
Fransız psikanalist Jacques Lacan, Freud’un çalışmalarını geliştirerek tekrarlama zorlantısını “yeniden anlamlandırma” arayışı olarak yorumlamıştır. Lacan, bireyin geçmişte yaşadığı travmaları yeniden canlandırmasının, o travmanın bilinçdışındaki izlerini silme ya da onu anlamlandırma çabası olduğunu ileri sürer. Bu tekrarlamalar, aynı zamanda bireyin bilinçdışındaki arzularını ifade etme yollarından biri olarak görülür. Lacan’a göre, tekrar, dil ve sembolizasyon süreçleriyle yakından ilişkilidir.
Bir kişinin çocukluğunda yaşadığı reddedilme duygusunu yetişkinlik döneminde de romantik ilişkilerinde sürekli olarak tekrar etmesi, Lacan’ın perspektifinden bakıldığında bu reddedilme duygusunu yeniden anlamlandırma ve onunla başa çıkma çabası olarak yorumlanabilir. Yani kişi, bu duyguyu tekrar ederek, aslında bilinçdışındaki arzularını ifade etmeye çalışır.
Melanie Klein ve tekrar
Melanie Klein ise yineleme zorlantısını, çocukluk dönemine dayandırır ve bireyin erken dönemde yaşadığı nesne ilişkilerinin tekrarını arama eğiliminde olduğunu savunur. Klein’a göre, çocuklukta yaşanan ayrılık ve kayıplar, bireyin yaşamı boyunca tekrar eden bir arayışa dönüşebilir. Bu arayış, bir yandan kaybedilen nesneyi yeniden bulma, diğer yandan ise o nesneyle ilgili duygusal çatışmaları çözme çabasıdır.
Küçük yaşta annesini kaybeden bir bireyin, yetişkinlikte yaşadığı ilişkilerde sürekli olarak annesi gibi bir figür araması, Klein’ın teorisine göre, kaybedilen nesneyi (anne figürünü) yeniden bulma ve onunla ilgili çözümlenmemiş duygusal çatışmaları çözme çabası olarak görülebilir.
John Bowlby ve Bağlanma Teorisi
John Bowlby’nin Bağlanma Teorisi, yineleme zorlantısı kavramına farklı bir perspektiften yaklaşır. Bowlby, bireyin erken dönem bağlanma deneyimlerinin yaşam boyu ilişkilerini etkilediğini savunur. Güvensiz bağlanma stiline sahip bireyler, çocuklukta yaşadıkları güvensiz ve istikrarsız ilişkileri, yetişkinlikte tekrar etme eğiliminde olabilirler. Bu bağlamda yineleme zorlantısı, bireyin çocuklukta yaşadığı bağlanma travmalarını yeniden yaşama ve onları anlamlandırma çabası olarak görülebilir.
Çocukluk döneminde ebeveynleri tarafından ihmal edilen bir bireyin, yetişkinlikte sürekli olarak mesafeli ve duygusal olarak erişilemeyen partnerler seçmesi, Bowlby’nin Bağlanma Teorisi bağlamında yineleme zorlantısının bir örneği olarak yorumlanabilir.
Freudyen tekrarlama zorlantısı ve romantik ilişkiler
Freudyen tekrarlama zorlantısı, bireylerin geçmişte yaşadıkları travmatik ya da çözülmemiş duygusal deneyimleri bilinçsizce tekrar etmeye yönelik bir eğilim olarak tanımlanır. Romantik ilişkilerde bu kavram, bireylerin çocukluk dönemlerinde yaşadıkları duygusal yaraların ve travmaların yetişkinlik dönemindeki ilişkilerinde yeniden canlandırılması olarak yorumlanır. Freud’a göre, bilinçdışı zihnin etkisi altında olan bireyler, çocuklukta yaşadıkları ilişkisel dinamikleri tekrar eden bir şekilde yetişkinlik ilişkilerinde canlandırır. Bu döngüde, bireyler, çocuklukta karşılaştıkları hayal kırıklıkları, ihmal, reddedilme veya diğer duygusal travmaları, yetişkinlikte kurdukları romantik ilişkilerde tekrar yaşamaya eğilimlidir. Yani bir kişi, çocuklukta bir ebeveyni tarafından ihmal edildiğini veya duygusal olarak terk edildiğini hissetmişse yetişkinlik döneminde de duygusal olarak mesafeli veya istikrarsız partnerler seçme eğiliminde olabilir. Romantik ilişkilerde, bu durum bireyin çocuklukta ebeveyninden alamadığı sevgi ve onayı yetişkinlikte partnerinden almaya çalışması şeklinde kendini gösterebilir. Bu çaba, çoğu zaman bilinçdışı bir şekilde, bireyin ilişki içinde yaşadığı tekrar eden çatışmalarla sonuçlanır.
Bilinçdışı düzeltme arayışı
Tekrarlayan toksik ilişkiler, bireyin çocuklukta yaşadığı travmayı yeniden yaşamasına neden olur, ancak bu kez bilinçdışı bir şekilde bu travmayı “çözme” çabası içinde olabilir. Freud’un teorisine göre, yineleme zorlantısı, haz ilkesine aykırı gibi görünse de bireylerin acı verici deneyimleri tekrar ederek bu acıları anlamlandırmaya ve onları kontrol altına almaya çalışmasıyla bağlantılıdır. Romantik ilişkilerde, bu durum, bireyin sürekli olarak mutsuz veya toksik ilişkiler içinde kendini bulmasıyla ortaya çıkabilir. Bu ilişkilerdeki acı, bilinçdışında tanıdık bir duygudur ve birey, acı verici olsa bile bu duruma çekilir.
Örneğin bir kişi çocukluk döneminde ebeveyni tarafından sürekli eleştirilen ve sevgi görmeyen biri olarak yetişmişse yetişkinlikte de eleştirel ve mesafeli partnerler seçme eğiliminde olabilir. Bu seçim, bireyin çocuklukta aldığı yaraları bilinçdışında tekrar canlandırma ve bu kez o yaraları “iyileştirme” arzusundan kaynaklanabilir. Ancak, bu tür ilişkiler genellikle aynı travmatik döngünün tekrarına yol açar ve birey kendini sürekli aynı acı verici durumlarda bulur.
Eğer aynı ilişki döngülerini tekrar tekrar yaşıyorsanız alanında uzman birinden bu konuyla ilgili yardım alabilir, önce kendinizle ve ebeveynlerinizle ilişkinizi çalışabilirsiniz.
İlginizi çekebilir: Fedakârlık ve bencillik dengesi: Partner ilişkilerinde sağlıklı bir denge nasıl kurulur?