Selam! Nasılsınız? Yeniden karantinaya girdik büyük bir ölçüde. Aralık ayı şu an için bu şekilde geçecek belli ki. Elimizde sağlığımızı ilk sıraya koyarak olduğunca evde kalmak olduğuna göre, bu duruma şikâyet edip isyan etmektense ne yapılabilir diye düşünmekte fayda var. “Bu süreci nasıl değerlendirirsem kendim için faydalı olur?” diye sormak belki de başlangıç için iyi bir adım olabilir.
Bu sözleri size eve girmek zorunda olduğumuz gerçeğini asla kabullenmeyip, yeme ataklarının ortasına düşüp, sadece dizi izleyip uyuyarak geçirdiğim bir haftanın ardından yazıyorum bu arada. Böyle iki cümle, bir soru gibi göründüğüne bakmayın. Bu satırlar ardında ne duygulardan, hallerden geçişler var… Bunu özellikle belirtmek istedim, çünkü ben başkalarını okurken içimden şöyle cümleler geçiyor açıkçası: İyi de yapabilsem zaten yaparım! Demesi kolaydı. Benim yerimde ol da yap göreyim. Bu insanlar ne kadar rahat ilerliyor; bir ben beceremiyorum her halde bu işi.
Konumuza geri dönecek olursak, bir haftanın sonunda o kadar yoruldum ki kendimden ve biraz da izlediğim dizinin bölümlerini tükettiğimi itiraf etmem lazım galiba (!), “Böyle geçmez bu kış, olmaz! Bir şeyler yapmalıyım” diye kalktım bir gün, bir anda yataktan. Bir de sipariş ettiğim eşofman takımından çıkan göbeğimin de etkisi olduğunu söylemem gerek sanırım. Sardı beni bir hırs. O eşofman takımını karnım çıkmadan giyeceğim diye. Tüm bu sebepler beni ayağa kaldırmak için voltran oluşturdu. Kalktım ve ilk işim yılbaşına kadar isteklerimi, hedeflerimi yazmak oldu. Hedef derken sakın aklınıza herkesin anladığı dilden koca koca şeyler getirmeyin; bir gün, evet 30 gün içerisinde sadece bir gün şeker yememek de benim için pekala bir hedef olabilir bu dönemde. Hem de baya büyük bir hedef! Yani hedef koyarken gerçekçi olun. Başkalarına göre değil, kendi gerçekliğinize göre belirleyin yolunuzu.
Hemen ardından içinde bulunduğumuz bu aralık ayı için isim koydum: the Sparkle Month, yani Işıldayan Ay. Dünyaca zar zor geçirdiğimiz bu seneyi olduğunca iyi hallerde kapatabilmek adına iyi bir isim bence, sizce?
İsteklerim, hayallerim, hedeflerim doğrultusunda başladım aralık ayı için kendime takvim yapmaya. Baktım ki ay dediğimiz şey 30 gün ve çok uzun; kendime söz verip tutmama ihtimalim ve ardından kendimi yerme, oradan oraya atma, kendime öfkelenme, hayal kırıklığı yaşama ihtimalim çok yüksek; ben de karar verdim ki bu bir ayı haftalara bölmek ve haftalık planlar yapmak daha sağlıklı olacak benim için.
Dün gece bir ilham ve motivasyon geldi bana; sabaha karşı 03:00’te takvim yapıyordum kendime aralık ayının ilk haftası için; gün gün, saat saat. Takvime sadık kalacağıma söz vererek fakat ihtiyacım olduğu taktirde içinde oynamalar, bir takım değişiklikler yapacak şekilde esneklik göstereceğime ve şefkati kendimden asla mahrum etmeyeceğime kendime bolca söyleyerek. Bu kısım da önemli; tam burada eril-dişil dengesi var ama onu başka bir hafta konuşuyor oluruz.
Sabah kalktığımda ise her şey çok farklıydı ve hiç beklediğim gibi olmadı. Işıldayan Ay’ın ilk gününün bunca karar ve motivasyon ardından benim için nasıl geçtiği bölümünü de haftaya ayrıca konuşalım, ne dersiniz? Orası da ayrı hikaye. Yazımı şunu söyleyerek kapatmak isterim ki: İçinde bulunduğumuz gerçeği ne kadar olduğu haliyle kabul edip ardından kendi faydamıza çevirirsek o kadar rahat ederiz.
E madem böyle bir gerçek var; evdeyiz. E o zaman siz de kendiniz için kendinize en iyi gelecek şekilde haftalık takvimler oluşturmaya ne dersiniz boşlukta kaybolmak yerine; tabii eğer böyle bir ihtiyacınız varsa? Benden size küçük bir tavsiye olsun bu hafta için. Haftaya yeniden görüşmek dileğiyle.
Sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Taştan başını uzatan bir filizin düşündürdükleri: Hayat her zaman kendi ritminde akar