Duygusal birlikteliklerde partnerimizi seçmekte özgür olsak da, aslında bu konuda tam anlamıyla özgür hareket edebildiğimizi söylemek güç. Bunun en büyük nedeni ise geçmişten gelen kalıplarımız. Bir başka ifadeyle; her ne kadar kimi sevebileceğimize ve kime çekim hissedebileceğimize biz karar veriyor olsak da, bu kararı verirken bazı kısıtlamalar çerçevesinde düşünüyoruz. Ve bu kısıtlamaların tek bir kökeni var: Çocukluğumuz.
Hepimizin bir psikolojik geçmişi var. Bu geçmişin en önemli kısmını ise çocukluğumuz oluşturuyor. Bu dönemde geliştirdiğimiz alışkanlıklar, daha sonraki dönemlerde başkalarına karşı hissettiklerimizi de belirleyebiliyor ve biz küçükken sevgi olarak tanımladığımız hisleri sağlayan kişilere aşık oluyoruz. Buradaki sorun ise şu: Çocukluğumuzda içselleştirdiğimiz sevginin sadece cömertlik, şefkat, incelik gibi olumlu özelliklerden oluşmuş olma ihtimali çok düşük.
Ebeveynlerimize benzeyen partnerler seçmemizin nedeni de aynı
Dünyanın hemen her yerinde sevgi birtakım acı verici deneyimlerle iç içe geçmiş halde bulunmaktadır. Örneğin; anne-babanızla aranızda çok iyi bir bağ olabilir. Dolayısıyla çocukluğunuz boyunca onların yanında kendinizi her zaman güvende hissetmiş olmanız da doğaldır. Ancak ebeveynlerinizden birinin kırılgan ya da depresif bir ruh haline sahip olması, sizin kendinizi bu tür bireylerin yanında güvende hissetme alışkanlığı kazanmanıza neden olur. Sevginin ve kurulan güçlü bağların bu tür insanlarla sağlanabileceği düşüncesi bilinçaltınıza yerleşir ve bu durumda yetişkinlik döneminde depresif partnerler seçme olasılığınız da yükselir.
Başka bir örnek vermek gerekirse; sesini sık sık yükselten öfkeli bir ebeveyne sahip olduğumuzu düşünelim. Kendisini sevdiğimiz için o sinirlendiğinde “hata bende olmalı” hissine kapılmamız hayli olası. Ne var ki bu durum bizim ürkek ve aciz hissetmemize sebep olur. Bunun yetişkinlik dönemindeki partner seçimine etkisi ise şöyle olacaktır: Çekim hissettiğimiz kişi sinirlendiğinde çocuklar gibi tepki verebilir, surat asıp suçlu hissedebiliriz. Ancak kırgınlığın yanında hissettiğimiz başka bir şey daha vardır; onun bağırmasını ‘hak etmiş’ olmamız.
Ya da belki de çok çabuk incinen, hassas, savunmasız bir ebeveynimiz vardı. Bu durumda zayıf ve bizden ilgi talep eden insanlara çekiliriz. Fakat sonrasında onların zayıflıklarına katlanamamaya başlarız. Bir yandan, aynen küçüklüğümüzdeki gibi onlara karşı çok dikkatli ve nazik davranır, destek olmaya çalışırız; bir yandan da onları gördükleri ilgiyi hak etmediklerini düşündüğümüz için ayıplar, suçlu ilan ederiz.
Çocukluk döneminde sevgiyle bağdaştırılan güçlüklerin kişi üzerindeki etkisi o kadar güçlüdür ki; yetişkinliğimizde de buna özlem duyabiliriz. Ve bu güçlükleri kişiliklerinde barındırmayan muhtemel partner adaylarını görmezden gelebiliriz. İlgilenmediğimiz biri için “sıkıcı, hoş biri değil” gibi farklı farklı nedenler bulsak da, aslında o sırada bilinçaltımızdaki cümle şudur: “Sevginin gerçek olduğunu hissetmem için yaşamam gereken sıkıntıları bana yaşatmayacak birisine benziyorsun.”
İlginizi çekebilir: Psikolojide “bağlanma teorisi”: Çocukluğumuz yetişkinlikte kurduğumuz ilişkileri nasıl etkiliyor?Psikolojide “
Ne yapabiliriz?
Sorunlu insanlara çekim hisseden kişilere, genelde o insanlardan ayrılmaları ve psikolojik olarak daha sağlıklı adaylar bulmaları tavsiye edilir. Ancak bu pratikte neredeyse imkansız bir şeydir. Çekim gücünü sihirli bir değnekle başka bir yöne yönlendiremeyiz. Çekim duyduğumuz insan tiplerini değiştirmeyi amaçlamaktan ziyade, geçmişimizin bize çekici bulmamızı söylediği karakterler karşısında nasıl davrandığımızı ve onlara karşı nasıl tepkiler verdiğimizi değiştirmek daha akıllıca olacaktır. Çünkü sorun yaşamamızın asıl sebebi, çekici bulduğumuz insanlar karşısında çocukluğumuzdaki davranışlarımızı erişkinliğimizde de sürdürüyor olmamızdır.
Çekim şablonlarımızı değiştirmemiz pek mümkün olmasa da çekim hissettiğimiz güçlüklerle ilgili tepkilerimizi, çocuksuluktan olgunluğa taşımak yetişkinler olarak hepimizin yapabileceği bir şey. İçgüdülerimizi radikal bir şekilde yeniden tasarlamaya çalışmak yerine, çekim hissettiğimiz adaylara çocukluğumuzdaki gibi değil, daha olgun ve yapıcı bir şekilde, yani rasyonel bir erişkin gibi karşılık vermeyi öğrenmeliyiz.
Duygusal ilişkilerimizde neden zor partnerleri tercih ettiğimizle ilgili daha fazlasını öğrenmek için aşağıdaki videoyu izleyebilirsiniz:
İlginizi çekebilir: Evlenmeden önce partnerinizle ilgili gözden geçirmeniz gereken 5 kişilik özelliği
Kaynak
theschooloflife