Yeterince iyi olmak ya da olmamak: İşte bütün mesele bu
“İnsanlar genellikle oIdukIarına inandıkIarı kişi haline gelirler. Eğer bir şeyi yapamayacağıma inanırsam, bu inanç onu yapma gücünü elimden alır. Yapabileceğime inanırsam, başlangıçta sahip olmasam bile, onu yapacak gücü kendimde bulurum.” -Mahatma Gandhi
Sıkça duyarız değil mi “yeterli olmak” kalıbını. Örneğin; neden sürekli siyah, lacivert, gri veya koyu tonları tercih ettiğimi sorarlar giysi seçerken, belki fark etmeden tercih etmekteyimdir ama diğer renklerin bana siyah kadar “iyi” gitmeyeceğini düşünüyorumdur. Hepimiz bu kalıbı aslında oldukça sık kullanmaktayızdır; “yeterince param yok”, “yeterince birikimim yok”, “beni beğenmez çünkü yeterince güzel değilim” veya “bu iş için beni kabul etmeyeceklerdir, yeterince iyi değilim”…
İşte bu örneklerin tümünde de gördüğümüz üzere, aslında önümüzde açılması muhtemel tüm yolları daha o yollara çıkmadan ve henüz belki de açılmaya gönüllü bu yollar açılmadan “yeterince iyi” olmadığımız inancımız ile çoktan kapatmışızdır. Bazen de şu olur; tam yollar açılır, adımımızı atmaya yelteniriz, orada o içimizdeki şeytanlar konuşmaya başlar; “yeterince iyi misin, başarabilecek misin, korkmuyor musun, ya başaramazsan ne olur, sen yapamazsın, sen bu yolu yürüyemezsin çünkü sen yeterince iyi değilsin”…
“Yeterince iyi” olabilmek korkulması gereken bir sınır mıdır?
Peki şimdi bu yazımda sizlerle birlikte detaylıca bakalım istiyorum, gerçekten bu kendi kendimize yarattığımız “yeterince iyi” olabilmek kavramı bizleri bu yollardan döndürmeyi başarabilecek kadar korkulması gereken bir sınır mıdır? Bu iyi ve iyi olmamak halimiz nereden gelmektedir ve bizler bunu nasıl fark edebilir ve dönüştürebiliriz?
Hemen güncel hayatımızdan bir örnekle açıklayabiliriz aslında; iş yerimizdeyiz ve bir sunum hazırlamamız istendi. Bu koşulda ne yapıyoruz; hedefimiz belirlendi, “hedefimize nasıl gideriz” sorusunu soruyoruz. Hedefimize içerik ile ilişkili durumumuzu analiz ederek yaklaşıyoruz. Detaylarına genel olarak hakim olduğumuz fakat yapacağımız sunum için ek bilgiye ihtiyaç duyduğumuz bir durum olduğunu tespit ettik.
Ne yaparız bu bilgiye erişebilmek için? Okumak gerekiyorsa okuruz, bir kişiden detayları öğrenmek gerekiyorsa öğreniriz ve sonunda sunumu hazırlayabilecek düzeye geliriz. İşte bu aşama “yeterince iyi” olduğumuza inandığımız o uçurumun ucundaki noktadır. Çoğumuz işte hayatımızda bu noktaya kadar gelmekteyizdir, fakat asıl farklılık yaratan kısım ise bu noktanın hemen önünde uzanan kocaman bir “uçurum” inancımızdır.
Bu uçurumun son adımı, bu yüzden oldukça önemlidir ve “yeterince” inancımız yani yeterince kelimesinden sonra cümleyi nasıl devam ettirdiğimiz sonraki adımlarımızı da büyük oranda etkilemektedir. Yeterince “iyiyim, ben yapabilirim, başarabilirim, çalıştım, tüm gerekliliklere hakimim ve bu sunumu yapacağım” inancı ile sabırla çalıştığımızda muhteşem bir iş çıkarmamamız imkansızdır.
Bir de tam tersini düşünelim; eğer düşüncelerimize yaklaşımımız “yeterince iyi değilim, ben bu bilgileri nasıl kullanabilirim kapasitem yetmiyor, ben bu sunumu tamamlayamayacağım, ben bu işi tamamlamak için yeterince iyi düzeyde olduğuma inanmıyorum” diyerek başlıyorsak daha önce yapmış olduğumuz tüm çalışmalarımız, hazırlıklarımız ve emeklerimiz de o noktadan ileriye geçemeyecektir.
Buraya kadar “kendi kendimize” dayattığımız yeterince iyi olamamak inançlarımıza örnek verdik. Sadece bu kadarla bitmiyor değil mi? Bir de dışarıdan bizlere dayatılan “yeterince”ler de vardır. Örneğin; “kızım sen yeterince kendine güveniyor musun, bu seyahate tek başına nasıl gideceksin, oğlum sen bu borcu nasıl ödeyebilirsin yeterince paran var mı ki hayal ettiğin bu ev için böyle bir kredi riskini aldın” gibi.
Tabi ki bu cümlelerin “bizim iyiliğimiz” için kurulduğu açıktır, fakat aslında daha önce verdiğimiz örneklerde de olduğu üzere bu cümleler ve bu kalıplar, o içimizde dönen “yeterince iyi miyim, yapabilecek miyim, başarabilmek için yeterli miyim” sorularını tekrar tekrar kendimize sormamızı kodlayan, temelleri oluşturan, çocukluğumuzda sıkça duyduğumuz “düşersin, yürüyemezsin, bir yerin kırılır, yeterince büyümedin, yeterince yemedin, yeterince çalışmadın” gibi “yeterliliğimizi” iyi ve kötü olarak ayırmanın temellerini atan anlayışımızdır.
Tüm bu cümleleri incelediğimizde aslında çok önemli bir kavram ortak nokta oluşturuyor; inanç yani herhangi bir şeyi başarabilmeye, sahip olabilmeye veya herhangi bir şeye layık olduğumuza dair inancımız, “YETERİNCE İYİ” olduğumuz bilinci ve buna tüm kalbimizle inanmak. Bu yüzden bu yazımı okuyorsanız bugün sorgulamanızı istiyorum sizlerden, ne için “yeterince iyi” olmadığınızı düşünüyorsunuz. Örneğin yeterince iyi kilo veremiyor musunuz, bu yüzden kendinizi güzel hissetmiyor musunuz, kendinizi cezalandırıyor musunuz, örneğin yeterince becerikli olmadığınızı mı düşünüyorsunuz, bir yemek kursuna gitmek isteği yüreğinizde yanıyor ama aksiyona geçemiyor musunuz, örneğin bir kitap yazmak istiyor fakat bunun için yeterince donanımlı yeterince bilgili yani yeterince olmadığınızı mı düşünüyorsunuz, bir evlilikte aldatıldınız ve yeni bir evlilik yapmaktan korkuyor musunuz, mutlu olmak için yeterince acı çekmemiş olduğunuzu mu düşünüyorsunuz, bunu hak etmediğinize mi inanıyorsunuz?
Bu dünyada bulunuyorsak mutlaka en azından bir amaç için, ki bu herhangi bir ağacın yaprak vermesi kadar bir çiçeğin açması kadar muhteşem bir amaçtır, buradayız, bugün hepimiz “yeterince iyi” olmadığımızı düşündüğümüz tüm inançlarımızı, “ben yeterince iyiyim, yeterliyim, çalışarak başarabilirim, ben kendime inanıyorum, korkmuyorum, deneyeceğim, emek vererek başaracağım” ile değiştirelim.
Çünkü bizler kalbimizdeki inancımız yanımızda olduğunda “dağları yerinden oynatacak” kadar yeterliyiz…