Balkanlar, yeşil doğası, buz gibi akan nehirleri, tarihi dokusu ve kültürel çeşitliliğiyle vize derdi olmadan kültür ve deniz seyahati yapmak isteyenler için güzel bir seçenek. Biz turla gittik, artıları ve eksileri mevcut, yoğun bir programla ve disiplinle gezmeniz gerekiyor sekiz gün boyunca ama kendinizin o kadar keyifli rotalar oluşturması da hiç kolay değil bunu yapmak isterseniz de yoğun mesai harcamanız gerekiyor, o yüzden mantıklı bir seçimdi diyebilirim.
Rehberimiz işini aşkla yapan biriydi, bu konuda da şanslıydık. Gezdiğimiz beş Balkan ülkesini hesaba katarak Balkanlar’ın hizmet sektörü konusunda Türkiye kadar yol almamış olduğunu söyleyebilirim, otellerin yıldız anlayışının ülkemizden farklı olduğunu bilerek gitmenin faydalı olabileceğini düşünüyorum. Otelleri dört yıldız da olsa beş yıldız da olsa internet sıkıntısı yaşayabiliyor, yemek konusunda kısıtlı seçeneklerle karşılaşabiliyorsunuz. Belgrad‘ı wifi konusunda ayırabilirim, çünkü sokakta, çarşıda, her yerde ücretsiz wifi bulabiliyorsunuz.
Bütçe bakımından Balkanlar’ı gezerken İstanbul’da harcadığımızdan daha fazla harcamıyorsunuz. Daha önceden kur bu kadar yüksek değilken daha uygun olduğu söyleniyordu Balkan ülkelerinin, şu an için yeme içme, alışveriş fiyatlarının Türkiye’ye denk olduğunu, dikkat çeken fark olarak suyun daha pahalı ve alkolün çok daha ucuz olduğunu söyleyebilirim. Güzel bir yemek ve içecek için 10-15 euro civarı ödeniyor.
Sirbistan’ın başkenti Belgrad’daki Knez Mihailova caddesi, taksim caddesini hatırlatıyor. Dinamik yapısı ve tarihi binalarıyla bu caddede yeme içme alışveriş için aradığınız her şeyi bulabilirsiniz, canlı müziklerin ritmleri, tınıları da caddenin her bir köşesinde size eşlik ediyor. Bu meydandan kısa süre yürüyerek Sava ve Tuna Nehirleri’nin kesiştiği Kalemegdan’a ulaşabiliyorsunuz. Şehrin merkezinden ister 888 hatlı otobüs ile ister yürüyerek Sava Nehri’ne gidebilir, nehrin kenarında yemeğinizi yiyebilir, bir şeyler içebilirsiniz. Sırbistan’ın en hayran kaldığım yerleri köyleri oldu ve köylerdeki evlerin mimarisi, villa tipi inşa edilmiş geniş evler ve bakımlı bahçeleri… Gerçekten görülmeye değer.
Yüksek dağlar ve berrak nehirleriyle Bosna Hersek güzelliğiyle dikkatleri çekerken, 1992-1995 Bosna Savaşı’nın izlerine tanık olmak bile içinizi burkuyor. Saraybosna hüznüyle karşılıyor ziyaretçilerini, özellikle restore edilmemiş, taranmış bir şekilde duran yapılar savaşın acı yüzünü unutturmamaya kararlı bir görüntü çiziyor.
Sönmeyen ateş anıtı, Sarayevo Ketadrali tarihi dokusuyla dikkat çekiyor. Mostar Neretva Nehri güzelliğiyle büyülüyor, Vrelo Bune de görülmesi gereken doğa güzelliklerine sahip. Küçük bir kasaba olan Trebinje’ye bayıldım, bu kasabada huzuru hissedebiliyorsunuz.
Karadağ da Hırvatistan gibi Avrupa Birliği’ne girmeye hazırlanıyormuş, o yüzden vizesiz gezmek isteyenler ellerini çabuk tutmalılar. Kotor tarih kokan bir körfez şehri olarak Budva da daha turistik dokusuyla, deniziyle, doğasıyla görülmesi gereken, bizim de listemize daha sonra yine gelinebilecek daha detaylı daha uzun süre kalınarak keşfedilebilecek yerler olarak işaretlediğimiz şehirler.
Arnavutluk’u çok detaylı gezme imkanımız olmasa da geçtiğimiz iki şehri ve Makedonya’ya giderken yol boyunca görmek zorunda olduğumuz çöpler beni çok şaşırttı. Şehir içlerinde çöp tenekeleri olmasına rağmen tenekeler boş ama etrafı ve yol kenarları çöp dolu ne yazık ki. Bahsettiğim birkaç km yol kenarı değil kilometrelerce alan parça parça çöplerle dolu… Bu durum beni neden böyle acaba diye düşünmeye itti. Onun dışında Arnavutluk’un başkenti ve en büyük şehri Tiran görülmeye değer bir şehir.
Ben Makedonya’yı da çok sevdim. Saint Naum, Ohrid, Üsküp, Drim Gölü… Hepsi de iyi ki gördük, iyi ki geldik hissiyatı yaratan yerler oldu bizim için. Ohrid, incileri, tavuskuşları, sincaplarıyla, sevecen halkıyla ve nehirleriyle, gölüyle, deniz ürünlerinde İtalyada’ymışsınız gibi hissettiren restoranlarıyla ve zengin doğasıyla mutluluk verici bir yer.
Üsküp, birçok Türk’ün bulunduğu hiç yabancılık çekilmeyen bir şehir, 250 milyon dolar fon almış şehir heykelleri için, devasa heykeller yapılmış şehrin dört bir yanına. Bu heykeller, Vardar Nehri’nin ve Taşköprü’nün ihtişamına ihtişam katmış bir şekilde ziyaret edenleri bekliyor.
Fotoğraflar için Melis Sertoğullar’a teşekkürler!
İlginizi çekebilir: Duygusal farkındalık: Duyguları tanımak ve altında yatan ihtiyaçları fark etmek