Yeryüzünde ahengin peşinde: İlk adım, soru sormak
“Ahenkli yeryüzü” kulağa ne kadar güzel geliyor değil mi? Ahenkten olmuş, ahenge gelmiş. Sanki bir çeşit insanlık ailesinin ulaşması gereken hedef gibi? Kendi içimizdeki ahenklere ve ahenksizliklere bir bakalım her şeyden önce; buyurun yazımıza…
Dikkatin genelde dışarıda, TV’de, programlarda, başkalarında olduğu bir haldeyiz şu anda insanlık ailesi olarak. Dışarıda gördüğümüz, fark ettiğimiz çoğu şey bizim içsel aynalarımız olabilir mi? Gölgelerimiz ya da temel arketiplerimiz olabilir mi? Hem dışarısı dediğimiz şey nedir ki? Bugün kuantum fiziği en büyük spiritüelistler gibi açıklamalar yapıyor madde ve görünen/algılanabilen dünya üzerine. Kanıt arayarak ilerleyen bilim bunları bize söylemesine rağmen ahenksizlik nasıl oluşuyor aramızda ve kendi içimizde? Neden dikkatimiz, kendi yarattığımız realitenin üzerinde bu kadar? Neyi görmemiz gerekiyorsa görelim de bir sonraki realitenin sezgilerini alalım insanlık ailesi olarak.
Hindu sistemlerinde bu dünya “maya” olarak geçiyor. Şöyle bir netlik ve aynı zamanda sembolizm verelim kozmosa; “Maya, (Sanskritçe “sihir” veya “illüzyon”) Hindu felsefesinde, özellikle Vedanta’nın Advaita (dualitenin olmadığı) okulunda temel bir kavramdır. Daha sonra bu kavram, olağanüstü dünyanın gerçek olduğu, kozmik yanılsamayı yaratan süper güç anlamına geldi. Şimdi, Maya demek -kadimler esirgesin- kuantum fiziği ile aynı anlama gelebilir mi belki de?
Bu dünyanın gerçekliği ne kadar güçlü değil mi? Kim derki Dünya yalandır, illüzyondur? Yunus Emre’nin dizesinde şöyle geçiyor: “Yunus Emre der ki dünya yalandır.” Doğru, biz de duygusal hale girdik hallendik zikirde, sonra ne oldu? Dünya yalan mı, değil mi dostum sen bana onu söyle? Bu dünya bizim için çok gerçek. Kuantum diyor ki illüzyon, kadimler diyor ki illüzyon… Peki bunun şuuruna nasıl geleceğiz? Her iki noktadan da aynı şeyi gösteriyor bize sistem. Hala burası bu kadar gerçekmiş gibi yaşamak?
Bu dünya gerçek değil, özdeşleşmeyin dostlar. İllüzyon, olayla olay olmayalım. İzleyelim şu hayatı, hareket ettireceğimiz fikir varsa da ruhun cesaretiyle hareket ettirelim. Burada neler yaptığımızı anlamak için sorular sormalıyız sisteme. Manyetik alanımızda sorular dolaşmalı. Soru/merak/istek, çaba, cehit varsa, dönüşüm var, cevaplar var. Yirmi yıl odun mu taşıyalım bu dünyaya yalan demek için Yunus gibi? İhtiyacın oysa, git taşı ne taşıyacaksan; kim sana ne der? Daha hızlı bir ulaşım yolu istiyorsan, o zaman git onu ara.
Herkese, her şeye içsel olarak “Ben Avni Onur, varlığı arıyorum, ahengi arıyorum, görünmeyeni arıyorum” de. Bunu duyarlar ve sana ihtiyacın olan karşılaşmaları yollarlar. Sonra ne mi olur? İlk önce, sonra diye bir şeyin olmadığını anlarsın, çünkü “dünya yalandır”ı anlamak için önce, sonra diye bir şey olmadığını kalbinde hissedersin. Sonra diyelim yine, işaretleri toplarsın. İçinde bir sevinç olur, bağ kurarsın her şeyle, herkesle. Doğru bağlar ya da yanlış bağlar… Bir şekilde kurun, sonrasında zaten öğrenmek ve ince ayarlar başlıyor. Yolu, yolculuklarda öğrenenler ile giderseniz ince ayarlar daha hızlı yapılır ve ahenk dediğimiz o uyum, o orta yol hali size iner.
İlginizi çekebilir: İyinin ve kötünün ötesinde yaşamak: Tarafsız durabilme sanatı