Bu aralar yepyeni bir yıla ve tabii ki yeni bir yaşa girmiş olmamızın heyecanı ile kendimi sorgulama evresine girdim yeniden. Pek çoğumuzun yaptığı gibi ben de yeni yıla yeni birçok karar ile adım atma hazırlığı yaparken, çok daha fazla şaşırdığım bambaşka bir durum ile karşılaştım.
“Hallettim” diyerek rafa kaldırdığım ama bir anda başka bir eşyayı çekerken önüme yuvarlanan bir kutu gibi saçılıverdi ayaklarımın dibine bu gerçeklik.
Ben bir süre anı durdurup, kutudan saçılanları tanımaya çalıştım. O objeler benim miydi? Zamanında bana neler yaşatmışlardı? Bir anda yeniden elime alıp incelemekle, hiç bakmadan kutusuna hızla doldurup ait olduğu rafın en derinlerine gömmek arasında çok kararsız kaldım. Ancak, bir süre bekledikten sonra o kutunun önüme saçılmasının tesadüf olmadığına kanaat getirdim, tıpkı hayatta yaşadığımız hiçbir şeyin tesadüf olmadığı gibi.
Derin bir nefes alıp oturdum yere ve başladım o objelerin tozunu alıp, yüzleşmeye… O kutudan bana neler mi çıktı?
Hatalarım… İyi niyetimin zaman zaman kurbanı olmam… Hayatıma giren herkesi çok önemsemem ve onları merkezim yapma konusundaki iflah olmaz gönüllülüğüm. Uğradığım haksızlıklar. İnsanlara güvenmem, kendimi açmam, yanımda olduklarını düşünmem ama bir anda hayatımdan çıkmaları ile yaşadığım tarifsiz hüsran…
Bu kutudaki duyguların hiçbiri yeni değil. Pek çoğunu çözüp, kaldırmış olsam da yeniden aynı hüznü vermelerine bir şeyler sebep olmalıydı. Düşündüm durdum ve buldum! Vedalaşmam, yenilenmem gerekti. Hayat akıp giderken ben yerimde sayamazdım ki… Defalarca yenilenen ben. Bazı konuların üzerinden hızlı geçmiş, sanırım yok saymışım. Şu an tam olarak bu konulara eğilme zamanıydı.
O zaman kartalın yeniden doğuş hikayesini hatırlama zamanı geldi.
Eminim birçoğunuz biliyorsunuzdur ama her seferinde okumaktan sıkılmadığım için buraya da yazmak isterim. Neydi bu hikaye, hadi gelin hatırlayalım beraber:
“Kartal, kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır. 70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşlarındayken çok ciddi ve zor bir karar vermek zorundadır. Kartalın yaşı 40’a dayandığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir. Gagası uzar ve göğsüne doğru kıvrılır. Tüyleri kartlaşır, kalınlaşır ve kanatlarına takılmaya başlar.
Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır. Dolayısıyla kartalın burada iki seçimden birisini yapması gerekir. Ya ölümü seçecektir ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir. Bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir. Bu yönde karar verirse kartal, bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde yuvasında kalır.
Bu uygun yeri bulduktan sonra gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar.
5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.”
İşte tıpkı bu kartal gibi ben de kendi yeniden doğuşum için yine, yeniden bir gözden geçirme, eskiyen, beni yıpratan, yoran tüm özelliklerimden, belki de tıpkı kartal gibi benim de uçmamı engelleyen tüm insanlarla da vedalaşıyorum. Bu kutuyu açıp yüzleşmesem de hayatıma kaldığım yerden devam edebilir miydim? Elbette ederdim, ancak yazımın başında da dediğim gibi hiçbir şey tesadüf değildi ve ben almam gereken bazı dersleri tam özümseyememişim. Biraz daha altını çizmem gereken satırlar varmış, yüzleşmeliydim. Ya yeniliğe direnerek yaşamının sonlanmasını bekleyen kartal olacaktım ya da acı da olsa değişimimi kucaklayıp yeniden doğacaktım.
Ben yeniden doğuyorum. 36 yaşımda hayatın beni şaşırtacak güzel sürprizlerini beklerken, bir yandan da yaptığım tüm yanlışları cebime koyup kendime öğütler veriyorum.
Sevgili yeni yaşım,
En olgun olduğun zamanlarda bile hala çocuk masumluğunla, birilerinin senin yaralarını sarmasını bekleme. Kendi pansumanını kendin yap. Dostun sandığın, evinin, kalbinin kapılarını açtığın insanların seni kalben anlamalarını bekleme her zaman. Bugün seni dinleyenler, salt seni anlamak için değil, nasıl da çıkmazda olduğunu öğrenerek, kendi kişisel tatminlerini sağlamak için yanında olabilirler, aklından çıkarma. Herkesi kendin gibi sanma, iyi niyetinin, sevgi dolu olmanın kıymetini bunu gerçekten anlayacaklara emanet et…
Hayat nedir derseniz bana, öğrenme yolculuğu derim. Öğrenecek konuları bitmeyecek bir yolculuk.
“Tamam şimdi oldum!” dediğim her anda karşıma yeni dersler çıkaran, “dur daha, bitmedi bir eksiğin var” diyen sevgili hayat!
Ben derslerimin şimdiye kadar olan kısmını aldım, yenilendim. Artık uçmaya hazırım… Herkesin kanatlarının olduğunu zaman zaman kendine hatırlatması ve yenilenmekten korkmaması dileğimle.
İlginizi çekebilir: Çocukluğumuzun yılbaşı gecelerini hatırlayalım: Geçmişten geleceğe neleri taşıyoruz?