Yeniden doğmak: Hikayenizi sil baştan, kendi el yazınızla yazmaya var mısınız?
Sana ne söylendi şimdiye kadar? Hepsini unut!
Kimsin, nasıl birisin, ne yapmalısın, ne sevmelisin, neyi kınamalı, neyi hoş görmelisin, neye katlanmalısın, nereni saklamalı nereni ortaya çıkarmalısın? Hepsini sil at. Sanki bomboşmuş gibi hayat… Ne var ne yoksa, sil baştan. Aynı kağıda çizdiğin binlerce resmi sil, hatta at, yenisini alıyormuş gibi al hayatın beyaz kağıdını önüne!
Yeniden başla!
Her şeye yeniden.
Tekrar yaz kendini: Neleri seversin? Kimsin? Nelerden hoşlanırsın, neleri hoş görürsün?
Senin el yazın olsun bu sefer, senin sil baştan kendi hikayen!
Fikrinde tek olsan bile, senden başka inanan olmasa bile.
Beyaz kağıdına sadece kendini yaz, bağımsız ve özgür olarak…
Özgürlük sensin, yaşam sensin, soluk sensin ve sonsuzluk sensin. Başka her şey, cehennem kapısının zebanisi. Bırak, yık, yak, çık oradan!
Terbiyeli olacağım diye sesini, sözünü yutmadan, başkalarının düşüncelerini tahmin etmeye çalışmadan, samimiyetinden korkmadan, fikrinden utanmadan, ahlakından şüphe etmeden… Sen kur senin yeni dünyanı.
Tek oy vereni sen olsan bile.
Belediye başkanı, cumhurbaşkanı seçimlerinde ikisine de tek aday sen olsan ve tek oy verecek sen olsan bile…
“Azıcık bırak” demeyeceğim, toptan bırak gitsin!
Yoksa bu hayat, ucundan köşesinden tutundukça, açığa demir atmış tekneler gibi dön babam dön, aynı hali yaşatır bize.
Bırak gitsin…
Giden biri ise de bırak, mutluluk sandığınsa da bırak, şimdiye kadar inanmak için ömür harcadığınsa da bırak, emek emek ördüğün ve artık üzerine çöken balık ağı gibi seni hapseden ise; kesin bırak…
Sensin önemli olan, inan hayat bakacak bize, biz “biz” olduğumuz sürece.
Hepimizin yanı başına gelecek ve “Evet, sensin” diyecek!
Dedi bile de, duyacağız inan! Duymak için bırak, zurnanın zırt dediği yer şu an olsun! Sen karar ver, öyle olsun.
Bırak gitsin, kimin ne düşüneceğini, içlerinden ne dedikodular yapacaklarını, ne cezalar uygulamaya çalışacaklarını… Sen düşünme, sen sadece yaşamak istediğin hayatı ve sen olmayı düşün.
Kalk sor kendine;
Bu hayatta senin için ne yapabilirim? Ne istersin çocuk?
Gönlün kimlerle olmak ister, gönlün nasıl konuşmak ister? Nerelerde coşmak ister?
Saklama düşlerini, düşüncelerini…
O düşünceleri saklamaktan yamulmadı mı omurgalarımız?
Düşüncemiz yüzünden sevmezlerse bizi, sevmiş oluyorlar mı sessizliğimizde…
Bırak “edepsiz” desinler, dürüstlükten öte edep var mıdır?
Bırak korksunlar, bu temizliğin ve netliğin karşısında kendi lekelerini görmekten.
Sen sen ol, dümdüz ve pırıl pırıl ol! Çünkü dürüstlük, kendine dürüstlük, oluşundaki dürüstlük, üzerinde toz tutmaz. Şüphe etmezsin artık olanın kimden ve neden kaynaklandığından, pürüzsüzsündür, pırıl pırıl bir aynasındır çünkü.
Ve seni aynalayan da karşında, pırıl pırıl olur.
Sadece güzelliklerini görürsün karşındakinde, gerisi zaten yapışmaz sırına.
Bırak gitsin, ne korkuna tutun, ne de “oldum” dediğin haline.
Gönlünün pusulasına ve dürüstlüğüne tutun anca.
Bu hayat denizinde pusulan onlar olsun, dalgalar da, rüzgarlar da gelir geçer. Sen dalgalarda bir ceviz kabuğu gibi sallan dur, gün gelir güneş açtığında, hala yolunda, tertemiz denizde seyir eden olursun!
Kendi yaşamının kaptan-ı deryası ol, seyir defterindeki imza ödünç değil, senin olsun…
Yolun, gönlün açık, pusulan hep sana doğru olsun!
İlginizi çekebilir: Bir yol masalı: İçimizdeki ışık ve onu koruyan gardiyanlar