X

Yeni normal: Hayatta kalmaya çalışırken yaşamayı unutmayalım

Son bir yıldır pandemiyle baş etmeye çalışırken, hayatta kalma içgüdümüzün sesini daha fazla dinler olduk. Odağımızı “hayatta kalmak” olarak güncelledik adeta. Hayatta kalmanın ilk şartı olarak da adapte olmaya çalıştık, hala da çalışıyoruz. “Yeni normal” diye bir söz icat ettik, kelimelerin özüne aykırı bir şekilde. Çünkü normal diyebilmek için eskimesi, içselleştirilmesi gerekiyordu bir şeylerin. Yeni bir düzen olduğu kesindi, ancak henüz normal değildi. “Normal”in başındaki yeni kalkmadan da adapte olduğumuzu söyleyemeyeceğiz.

Yaşamımızı tehdit eden herhangi bir şeyle karşı karşıya kaldığımızda, tabii ki hayatta kalma içgüdümüzle hareket ediyoruz. Ne gerekiyorsa yapıyoruz, bazen kaçıyor, bazen de savaşıyoruz. Ancak bu tetikte olma hali geçicidir, yani tehdit ortadan kalktığında doğal olarak eski düzenimize döneriz. Peki ya tehdit henüz geçmediyse? Ne kadar “tetikte kalmaya” devam edeceğiz? Hayatta kalmaya çalışırken, yaşamayı unutmaya başlamış olabilir miyiz?

Evet, virüs henüz etkisini kaybetmediği için önlemler almaya devam etmeliyiz. Ancak bu halin gelip geçici olduğunu düşünerek adeta hayata bir mola vermişçesine bir süre biçmek ve bu sürenin sonunda aslında hiçbir şeyin tamamen eskisi gibi olmadığını görmek çok tehlikeli olabilir. Dolayısıyla, öncelikli olarak bir süre biçmeyi bırakmalıyız. Henüz elimizde bilimsel olarak açıklanan kesin bir süre de olmadığı için, belki 6 ay sonra, belki 1 yıl, hatta belki de 10 yıl sonra eskisi gibi olma beklentisinde olmamak daha iyi olabilir. Gelişmeleri takip etmeli, o an için gerekenleri yapmalı ve bu süreçte yine önümüze bakmalıyız.

Bir bitiş çizgisi de belirleyemediğimiz için bir süredir “ertelediğimiz” şeyleri de artık ertelemeyi bırakmalıyız belki de. Bir döngüde kaybolmak çok kolaydır. Belirsizlik en çok korktuğumuz şey iken, onun arkasına saklanmak da çok kolaydır. Tutunduklarımıza ya da ertelediklerimize daha parlak ve kendimizce daha haklı başka bir paket seçemezdik herhalde.

Dolayısıyla, tam da bu şartlarda kendimize sormamız gereken çok önemli sorular var: Gerçekten şartlar el vermediği için yaptıklarımız veya yapmadıklarımız neler? Neleri ise, bu bahaneye tutunarak yapıyoruz ya da yapmıyoruz?

Bu soruların üzerinde düşünmeye ihtiyacımız var. Çünkü, hayatımız boyunca kendimizi çokça bahaneyle engelleyebiliyoruz. “Yaşamak” yerine sadece “hayatta kalma” halinde bulabiliyoruz kimi zaman kendimizi. Durum böyle olunca da, artık büyümeye ve gelişmeye kendimizi kapatmış oluyoruz. Tam da bu nedenle, bu soruları kendimize sormamız çok önemli.

Şartlar uygun olmadığı için bazı şeyleri ötelememiz pek tabii mümkün, ancak hayallerimizi ve hedeflerimizi de bir kenara kaldırdıysak eğer ya da önümüze çıkan fırsatları bir köşede saklamaya çalıştıysak eğer, onları bu yeni düzende nasıl hayata geçirebileceğimizi bulmanın tam zamanı.

Öyle ya da böyle artık bazı şeyleri biliyoruz. İlk dönemdeki belirsizlikle beslenen korkularımızı yönetmeyi öğrenmeye başladık. Yine enerjimizin düştüğü ve yükseldiği günler, yani dalgalanmalar hayatın akışında olmaya devam edecektir. Ancak, bu süreçte sadece bedensel olarak değil, aynı zamanda zihinsel ve ruhsal olarak da sağlıklı kalmak istiyorsak “yaşamayı” unutmamalıyız.

Bu, adaptasyon sürecinin de bir parçası esasen. Şimdi, hayalini kurduklarımızı, hedeflediklerimizi, istediklerimizi, varlığımızı bu düzende ortaya koymaya başlamalıyız. Mola zannettiğimiz şey, mola değilmiş. Evet, her şey geçicidir ve bu yaşadıklarımız da geçecek. Ancak, dönüşüm geriye doğru değil, ileriye doğru evrilir. Dolayısıyla, bu zamanlar geçtiğinde de, düzen bildiğimiz eski haline değil de bambaşka bir surete bürünmüş olacak. Dolayısıyla, bizler bu dönüşümde de kendimizi “canlı hissetmenin” yollarını aramalıyız. Çok tetikte bekledik, çok endişelendik, çok korktuk, belirsizlik deyip durduk. Halen de bu duygularla baş etmeye çalışıyoruz. Ancak, tüm bunlarla birlikte yaşamanın da kendimizce yollarını bulacağız. Eğer kabuğumuza çekildiysek, hayatın yaşanmaya değer deneyimlerine yeniden kendimizi açmaya ihtiyacımız var.

İlginizi çekebilir: Bazen yol almak için yavaşlamak gerekir: Dur, dinle, dinlen

Ceyda Tepret: İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği bölümü mezunudur. Koç Üniversitesi’nde MBA eğitimi alıp, Madrid’deki IE Business School’da International MBA programında eğitimini tamamlamıştır. Pazarlama alanında bir kariyer tercih etmiştir ve bu alandaki çalışmalarına devam etmektedir. İnsan davranışları ve psikolojiye duyduğu ilgi onu koçluk eğitimi almaya yöneltmiştir. ICF sertifikalı profesyonel bir koç olarak, danışanlarına kendi yolculuklarında destek vermektedir. Pazarlama profesyoneli kimliğiyle marka hikayelerinin, profesyonel koç kimliğiyle de insan hikayelerinin peşindedir.

Geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenmek isteyenlere: Fine Life Fermente Kajulu İçecek

Son yıllarda sağlıklı beslenme ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının, daha önce hiç olmadığı kadar ilgi gördüğü kesin. Veganlık, vejetaryenlik, fleksitaryen gibi bitki bazlı beslenme türleri, sadece etik ve çevresel nedenlerle değil, aynı zamanda bütüncül sağlık açısından sunduğu çeşitli faydalar nedeniyle de dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına yönelik talepler hızla artarken çok sayıda bitki bazlı ürün de raflardaki yerini alıyor. Özellikle süt ürünlerine alternatif arayanlar için çok sayıda ürün piyasaya sürülüyor. Bu konuda öncü isimlerden biri olan Metro Türkiye de “Sofrada herkese yer var!” mottosuyla tüketicilerin ihtiyaçlarına, yenilikçi ürünlerle cevap veriyor.



Raflarında 400’den fazla bitki bazlı ürün sunan Metro Türkiye, geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın en leziz yollarını sunuyor. Ve güzel haber; Türk mutfağının favori içeceklerinden ayrana bitki bazlı alternatif sağlıyor: Fine Life Fermente Kajulu İçecek.

Lezzetli, vegan, fermente: Ayrana bitki bazlı alternatif

Herkes için sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik anlayışıyla hareket eden Metro Türkiye, beslenme trendlerine ve değişen tüketici taleplerine verdiği önemle Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i raflara getiriyor. Geleneksel lezzetimiz ayrana bitki bazlı bir alternatif olarak öne çıkan Fine Life Fermente Kajulu İçecek, bitki bazlı beslenme alışkanlıklarını benimseyen ya da benimsemek isteyen herkesin beğenisine sunuluyor.

Metro Türkiye raflarında yerini almaya başlayan bu yenilikçi ürün, %27 oranında kaju fıstığı, tuz ve çeşitli probiyotikler içeriyor. Bunun yanı sıra katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermemesiyle de dikkat çeken Fine Life Fermente Kajulu İçecek, hem bitki bazlı ürünleri tercih edenlerin hem de laktoz tüketmemeye önem verenlerin favorisi olmaya aday. Ayran alternatifi olarak soğuk tüketilebilen bu ürün, 250 ml’lik cam ambalajlarda satışa sunuluyor. Vlabel etiketiyle otel ve restoran gibi yeme içme işletmelerinde rahatça kullanılabilecek Fine Life Fermente Kajulu İçecek, menülere yeni vegan bir alternatif getirirken, müşteri memnuniyetini de artırma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıllarda süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler sunmuş olan Metro Türkiye, Metro Chef Veggie Bademli ve Fındıklı içecekler ile yoğurda alternatif Metro Chef Veggie Fermente Süzme Kaju’yu ve Metro Chef Veggie Meze Serisi’ni tüketicilerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden ayrana bitki bazlı bir alternatif getirerek hem sağlıklı hem de yenilikçi bir seçeneği yani Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i tüketicilerle buluşturuyor.

Elbette Metro Türkiye’nin raflara taşıdığı yenilikçi ürünler sadece süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler ile sınırlı değil. Çok daha fazlası, raflarda çoktan yerini aldı.

Bitki bazlı geniş ürün yelpazesi: 400’den fazla çeşit



Metro Türkiye’nin raflarındaki vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; falafel çeşitlerinden pizzaya, ranch sostan çamaşır yumuşatıcısına kadar 50’ye yakın çeşitte gıda ve gıda dışı bitki bazlı ürün sunuyor. Eğer tüm bu ürünleri ve çok daha fazlasını incelemek isterseniz hemen tıklayıpvegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine;vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; Metro Türkiye’nin Bitki Bazlı & Vegan Katalogu’nu keşfedebilirsiniz.

Temel gıdadan temizlik ürünlerine, kişisel bakımdan atıştırmalıklara aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Metro Türkiye ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak artık çok daha kolay.

*Bu yazı Metro Türkiye katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlginizi çekebilir: Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’nin zengin vegan ürün yelpazesini keşfedinVegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’

 

İlgili Makale