2016’da Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre, 15 yıl ve üzeri eğitim alan kişiler, eğitim süresi daha kısa olan kişilere göre haftalık bazda daha çok çalışıyor. Ancak şunu da eklemeliyim ki, eğitim durumumuzdan bağımsız bir şekilde, 50 yıl öncesine göre hepimiz daha az çalışıyoruz. Bununla birlikte mutluluk seviyemiz orantılı bir şekilde yükseliyor mu, açıkçası ben emin değilim.
Eskiden profesyonel hayata fiziksel katkımız yüksekken, artık daha çok zihinsel olarak emek veriyoruz. Odak, somut olandan soyut olana geçince zaman ve mekan önemini kaybetmeye başlıyor. Fiziksel sınırların kaybolması, bize dizüstü bilgisayarımız olan her yerden çalışma şansı sunarken, tuvaletteyken bile mail kutumuzu kontrol etme hissini de geliştirebiliyor.
Bu kadar özel alanımıza giren iş sorumlulukları, misal Bozcaada’da tatildeyken katılmamız elzem olan telekonferanslarla özel zamanlarımıza da uzanıyor. “Şimdi ve burada” dediğimiz his iyice zorlaşıyor. Belki eskiden o Bozcaada tatilinde gözlerimizi kapadığımızda dikkatimizi dağıtacak şey sineklerin konmasıyken, şimdi Salı gününe netleştirilen toplantının gerginliği oluyor. Bizi odaklanmaktan uzaklaştıran konular bile mekandan çok zamana, somuttan çok soyuta evriliyor gibi.
Başarı kriterleri de zamanla muğlaklaşıyor. Artık iş tanımlarımız gereği kendimizden daha çok şey katıyoruz yaptığımız şeye. Hazırladığımız raporlar, sunumlar ve yeni fikirlerde daha çok kendimizi görme şansımız varken tatmin duygumuz hep ve sürekli karşılanmıyor sanırım. Eskiden somut olarak 8 saat bir işyerinde bulunmak ve belgeleri dosyalamak yeterliyken takdir için, artık 8 saati geçen mesai süreleri, bekleneni dahi karşılamıyor.
Peki ne yapacağız? Burada bahsettiklerim çoğumuzun halihazırda kahve aralarında konuştuğu konulardan olabilir. Her ne kadar öyle hissetmesek de en başta da dediğim gibi eskiye göre daha az çalışıyoruz ve bunun mutluluğumuza katkısından emin değiliz. O yüzden tatil günlerinde veya haftasonlarında değil çözümümüz. Hayatımızın çoğunu, sadece zihnimizde yaşıyoruz. Hayatımızdaki insanlarla bile gerçekten konuştuğumuz zamanlar, içimizden konuştuğumuz zamandan az bazen.
Profesyonel hayatın somuttan soyuta evrilmesini pek de pohpohlamayan bakış açım, kendi hayatımızda da zihnimizden dışarı çıkmamızı öneriyor. Yaşadığımız mekan ve zamandan koparan bir düzen içinde yaşıyorken, dikkatimizi tekrar soyuttan somuta, bulunduğumuz yerle daha çok bağlantı kurmayı deneyerek odaklayabilir miyiz? Tuvaletteyken tuvalette, toplantıdayken toplantıda, masa başındayken masa başında, Bozcaada’dayken Bozcaada’da kalmak için farkındalığımızı geliştirebilir miyiz? Belki farkında olursak bizi buralardan koparan şeylere karşı tepkilerimiz farklılaşır, belki ufak adımlarla zihnimizi eğitiriz. Belki değişen tüm koşullara rağmen 50 yıl öncesinden daha az çalışıyor oluşumuzun keyfini çıkarabilecek anlar yaratırız.