Hepimizin zaman zaman sıfırlanmaya ihtiyacı olduğunu biliyorum fakat bunu çok nadir hatırlıyorum. Art arda kötü olaylar yaşadığımda ya da aynı şeyleri çok sık tekrarladığımda bir anda etrafımdaki her şeyden kurtulma fikrine kapılıyorum. Yeni bir şehir, yeni ev, yeni bir hayat… Sonra hatırlıyorum ki bu fikir yeni bir eşya alma dürtüsü ile hemen hemen aynı. Bir keresinde arkadaşım ‘yeni bir telefon alsam hayatım düzene girecek gibi hissediyorum, galerim o kadar karışık ki içinden çıkamıyorum’ demişti. Dediği gibi yeni bir telefon aldı ve onun hafızasını da doldurmayı başardı. Sorunun mevcut durum değil de kendi zihnimiz olduğunu bir kez daha fark ettim.
Geçen hafta, 5 yıldır ilk kez evimizde aradığımız bir şeyi bulamadık. İki günün sonunda ise çok alakasız bir yerde karşımıza çıkıverdi. Eşim, yeniden sadeleşme zamanımızın geldiğini hatırlattı. Hem evimizin hem de zihnimizin zaman zaman sadeleşmeye ihtiyacı olduğu çok açık. Fakat bu kez önce evimizden değil kendimden başlamaya karar verdim.
Yıllar geçtikçe biriken yalnızca eşyalar değil aynı zamanda duygularımız. Yaşamımıza aldığımız her insan iyi veya kötü, bir şekilde bizi etkiliyor. Çocukluk hatıralarımız, kırık kalbimiz, aile travmalarımız veya çok mutlu olduğumuz anlar; her ne olursa olsun içimizde buruk bir anı olarak öylece duruyor…
Geçtiğimiz yıl çalıştığım kurumun düzenlediği ve ‘doğru nefes’ konulu bir programa katıldım. Yaşam koçu unvanlı konuşmacı, katılımcılara ‘gözlerinizi kapatın, çok kırgın olduğunuz birini hayal edin ve elinizi kalbinize koyarak seni affediyorum diye bağırın dedi. O an gülmemek için kendimi zor tuttum fakat salonun yarısı ağlamaya başladı. Program sonunda herkes koçun bilgilerini almak için sıraya girdi.
Olayları zihnimizde çözmeye o kadar ihtiyacımız var ki, artık yalnızca sosyal yaşamımız ya da yaşadığımız evin sadeliği yetmiyor.
Nasıl ki evimizin odalarını tek tek sadeleştirip temizliyorsak, zihnimizin her odasını da aynı şekilde düzenlemeye ihtiyacımız var. Nasıl ki eve iş, işe ev sorunlarını taşımıyorsak, zihnimizdeki sorunları da birbiriyle bağdaştırmadan çözmeye ihtiyacımız var.
Nasıl ki sadelik bir evin değerini artırıyorsa, sade bir zihin karmaşık olandan çok daha kıymetli. ‘Ne istediğini bilen insanları seviyorum’ diyorsanız, ‘sade beyinli insanları seviyorum’ demek istiyorsunuzdur.
Kaliteli bilgiden feragat etmeden, beyninizi gereksiz şeylerle doldurmadan sade bir zihne sahip olmak için 5 ipucum var:
- Olayları olduğu şekilde algılayın: Geçmişte yaşananlarla, kulaktan dolma bilgilerle ya da gelecek ile ilgili tahminlerinizle olayları yorumlamaktan vazgeçin. Olanı olduğu gibi anlayın. Çoğu zaman durumları yorumlamak zihnimizi alakasız yerlere sürükler.
- Sevdiğiniz bir sporla ilgilenin: Yoga, voleybol, tenis… Her ne olursa. Düzenli bir şekilde egzersiz yaptığınızda vücudunuzdaki erdorfin, serotonin ve dopamin seviyesi artar. Bu nedenle sporla ilgilenmek mutluluk hormonlarınızı artırmak için harika bir seçenektir.
- Bir hedef belirleyin: Bu yıl kitap listemdeki tüm kitapları okuyacağım. Bu yıl yeni bir dil öğreneceğim. Bu yıl uzun zamandır görmek istediğim o şehre mutlaka gideceğim. Bu yıl ailemle en az bir tatil planı yapacağım. Bu yıl uzun zamandır planladığım o detoksa başlayacağım. Bu yıl sevdiğim insanlara daha fazla zaman ayıracağım. Bu yıl haftada en az 2 gün egzersiz yapacağım. Bu yıl şekersiz bir yaşam için çabalayacağım… Bu yıl erteleyip durduğum sağlık taramalarımın tamamını yaptıracağım. Liste o kadar uzun ki… Sizin hedefiniz ne?
- İçinize sinmiyorsa terk edin: Hepimizin içine hiç sinmediği halde bulunmak zorunda hissettiği arkadaş grupları olmuştur. Hatta belki akrabaların da yer aldığı? Ya da ailemiz seviyor diye devam ettiğimiz kurslar, neden olmasın? 30 yaşına geldim ve rahatlıkla söyleyebilirim ki şu ana kadar hiç ama hiç pişmanlık duymadığım belki de tek şey içime sinmeyen her durumu terk etmek oldu. Hatta sonunda şöyle dediğimi hatırlıyorum; ‘Bu zamana kadar niye yapmadım ki?’
- Paylaş, yardım et, koru: Mutluluğu tanımlamak, ölçmek, belli kalıplara sokmak elbette doğru değil. Şunu yaparsanız mutlu, bunu yaparsanız minimalist olursunuz demek de aynı doğrultuda yanlış. Ancak mutluluğun bir şans meselesi olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Yapılan araştırmalar beynimize iyimserliği ve mutlu olmayı öğretebileceğimizi söylüyor. Rick Hanson bu konuyu şöyle özetliyor; “Zihinden geçen düşünceler beynin sinirsel strüktürünü yeniden yapılandırıyor. Kızdığınız ya da pişman olduğunuz şeylere odaklanırsanız, bu olumsuz düşüncelerin sinirsel alt tabakalarını oluşturursunuz. Bu nedenle gerçek tehditler ve yanlış alarmlar arasında ayrım yapabilmek önemlidir. Diğer yandan dikkatinizi olumlu ve minnettar olduğunuz şeylere yoğunlaştırırsanız, çok farklı sinirsel subtratlar oluşturursunuz.”
İlginizi çekebilir: Öz şefkati geliştirmek için 10 etkili adım