X

Yeni anne olmuş birine sorulmaması ve söylenmemesi gerekenler

Yeni anne olmak, şüphesiz ki yaşamın en heyecanlı yolculuklarından birinin başladığı bir dönem. Ancak bu yolculuğun heyecanlı olduğu kadar zorlu olduğunu da kabul etmek gerek. Bir kadının hamilelikten sonra yine pek çok değişimi bir arada yaşadığı, fiziksel olduğu kadar duygusal dönüşümlerden de geçtiği bu süreç, adeta bir rollercoaster gibi… Lohusalık ile baş etmek, yenidoğan minik bir bebeğin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmak, evdeki düzeni devam ettirmek için çabalamak, kendi kişisel bakımına dikkat etmek… Ama en önemlisi, toplumsal baskı ile mücadele etmek! Ne yazık ki yeni annelerin endişelenecek çok şeyi olmasına rağmen toplum, bu konuda destek olmak yerine ‘köstek’ olabiliyor…

Yeni anneler yeterince stres faktörü ile başa çıkmaya çalışırken bir de çevrelerindeki insanların ‘iyi niyetli’ olsa da kendilerine ‘asla iyi gelmeyen’ yorumlarına maruz kalabiliyorlar. Biz de bu konuyu ele almak ve yeni doğum yapmış bir anneye söylenmemesi gerekenleri hatırlatmak istedik. İşte yeni annelerin duymaya ihtiyaçlarının olmadığı, onlara asla sorulmaması ve söylenmemesi gerekenler:

Normal doğum mu sezaryen mi?

Muhtemelen yeni doğum yapmış bir anneyi ilk kez ziyarete giden pek çok kişinin en merak ettiği ve sormadan duramadığı sorulardan biri; normal doğum mu yoksa sezaryen mi. Bu sorunun cevabı ne olursa olsun, doğum yapmış anneden bir başkasını ilgilendirmez. Doğum, oldukça hassas ve kişisel bir deneyimdir ve pek çok yeni anne bu konuda konuşmak istemiyor olabilir. Ayrıca, bir beklenti ile daha doğrusu soran kişinin kendince doğru olduğunu düşündüğü doğum yöntemine göre ‘muhtemelen’ yorumları olacağını da göz önünde bulundurursak yeni bir annenin bu yorumları duymaya da ihtiyacı olmadığını da söyleyebiliriz. Ne yazık ki toplumdaki yaygın algı tek ‘geçerli’ doğum yönteminin ‘normal’ daha doğrusu ‘vajinal doğum’ olduğu. Oysa ki bebeğin ve annenin sağlık durumuna, annenin nasıl iyi hissettiğine ve doktorun önerisine göre, vajinal veya sezaryen doğum tercihi yapılabilir, bu tercih ne olursa olsun birini diğerinden daha iyi ya da kötü yapmaz.

Kaç kilo doğdu?

Bebeğin kaç kilo doğduğu, yine çok merak edilen ve pek çok insanın ‘rahatça’ yeni anneye sorduğu sorulardan biridir. İlk bakışta herhangi olumsuz bir durum ya da yorum barındırmıyormuş gibi görünen bu soru, anneyi bazı açılardan rahatsız edebilir. Doğumun genel bir göstergesi olarak anlaşılan bu soru, her zaman bebeğin sağlığı ile doğrudan ilişkili olmayabilir. Bu nedenle özellikle de bebeğin nispeten zayıf göründüğü ve annenin bu durumdan hoşnut olmadığı koşullarda ve anne bu konu üzerine konuşmak istemediğinde böylesi bir soru yöneltilmemelidir. Eğer, anne ve bebek sağlıklıysa ve anne kendisi bu konuda konuşmaktan herhangi bir memnuniyetsizlik durmuyorsa, o zaman konuşulabilir.

İlginizi çekebilir: Doğum ve doğum sonrasında doula desteği almak üzerine merak edilenler

Sütün geliyor mu?

Yeni anneye sütünün gelip gelmediğini ya da yetip yetmediğini sormadan önce bir kez daha düşünmekte fayda var. Çünkü bu soru, hem çok özel ve duygusal bir konu ile ilişkilidir hem de annenin kendisini yetersiz hissetmesine neden olabilir. Bu soru karşısında anne cevap vermeye çalışırken veya cevaplamaktan kaçınırken kendisini başkaları tarafından değerlendiriliyor ve eleştiriliyor hissedebilir. Bazı anneler, süt üretimi konusunda zorluk yaşayabilir ve bu tamamen ‘doğal’ bir durum olsa da toplumun yargıları neticesinde kendisini kötü bir anne olmakla, çocuğuna yetememekle suçlayabilir, bu da onun için halihazırda zor olan bir süreci daha da kötü hale getirebilir. O yüzden böylesi bir soruyu sormamak en iyisi olacaktır.

Emiyor mu? Mama veriyor musun?

Sütün geliyor mu sorusu gibi bebeğin emip emmediğini sormak veya annenin mama verip vermediğini öğrenmeye çalışmak, annenin ebeveynlik tarzının eleştirildiğini hissetmesine neden olabilir. Veya yargılandığını düşünebilir. Özellikle de yine yaygın olan söylemlerden bir tanesi; ‘mama verme, emzir’ gibi bir yaklaşımla anne ile konuşmak, kendisini daha kötü hissetmesine neden olabilir. Belki kişisel terci, belki ebeveynlik stili belki de annenin ve/veya bebeğin sağlığı ile ilgili bir durumdan ötürü anne emzirmeyi, mama vermeyi ya da ikisini birlikte yapmayı uygun görebilir. Önemli olan hem annenin hem de bebeğin sağlığının önceliklendirilmesidir.

Şunları ye/yeme

Genellikle büyükanneler, anneanne veya babaanneler ya da daha önce doğum yapmış kadınlar, yeni annenin beslenmesine yönelik ‘iyi niyetli’ yorumlarda bulunmak isteyebilirler. Bu yorumlar genelde; şunu yeme bunu ye, bunu yersen sütün artar, şunları ye süt yapar ya da bunları sakın yeme sütün kesilir gibi söylemleri içerebilir. Ancak, annenin kendisi için de bebeği için de en iyisinin ne olduğunu kendisinden daha iyi kimse bilemez. Bir yiyeceğin annenin sütünü etkileyip etkilemediği konusunda ya da annenin neler yiyip neler yiyemeyeceği konusunda en doğru yorumları yalnızca doktoru yapabilir. Ayrıca, yeni annenin zaten stresli olduğu dönemde kendisini daha fazla stresli hissetmesine de neden olabilir.

İlginizi çekebilir: Ebeveynlikte suçluluk duygusunun nedenleri ve çözüm önerileri

Bebek uyurken sen de uyu

Muhtemelen en sık söylenen ama uygulanması da pek mümkün olmayan ‘öğütlerden’ biri bebek uyuduğu zaman annenin de uyuması gerektiği ile ilgili söylemlerdir. Bu ‘ideal senaryoda’ mantıklı ve uygulanabilir görünse de pek çok anne bilir ki bebeğin uyuduğu zamanlarda yapılması gereken, bekleyen o kadar fazla iş vardır ki, anne çok istese bile dinlenmeye, uyumaya vakit bulamaz. Dolayısıyla böylesi bir yorumda bulunmanın faydalı hiçbir yanı olmayacaktır.

Çok yorgun görünüyorsun

Çok fazla stres faktörü ile uğraşan yeni annenin moralini bozabilecek bir diğer söylem de ne kadar yorgun, halsiz, bitkin veya zayıf göründüğü ile ilgilidir. Bedensel ve zihinsel birçok değişimle uğraşırken, aynı anda yeni doğmuş bir bebeğin ihtiyaçlarını karşılamak için çırpınırken ve de en önemlisi bilmediği, ilk kez deneyimlediği pek çok durumu çözmeye çalışırken, yeni annenin dış görünüşüyle ilgili yorum yapmak, en yanlış yaklaşımlardan biri olabilir. Hele ki ‘toparla kendini, bırakma kendini, salma kendini’ gibi devam eden yorumlarla birleştiğinde anne için bu söylemler çok daha yıpratıcı olabilir.

Bunlar daha iyi günlerin…

Sen bir de yürümeye başlayınca gör, sen bir de konuşmaya başlayınca gör, sen bir de okula başlayınca gör ve benzeri cümlelerle yeni anneye ‘Bunlar daha iyi günlerin!’ mesajını vermek, hem annenin geleceğe dair büyük kaygılar beslemeye başlamasına hem de şu an yaşadığı zorlukların küçümsendiğini hissetmesine neden olabilir. Dolayısıyla bu yorumlar, zaten zor durumların içerisinden geçen bir annenin kendini daha da kötü hissetmesine zemin hazırlıyor, moralinin daha da bozulmasına neden olabiliyor.

İkinci bebeği düşünüyor musun?

Henüz ilk bebeği ile hayatı yeniden keşfetmeye çalışan bir anneye sorulabilecek en kötü sorulardan biri de; ikinci bebeği düşünüp düşünmediği ile ilgilidir. ‘Ne yeri ne zamanı’ denilebilecek bir soru varsa; muhtemelen bu soru olabilir. Herhangi birine ilk, ikinci veya üçüncü çocuğu isteyip istemediğini sormak zaten ‘hiçbir zaman’ uygun değilken, bir de yeni anneye bu soruyu sormak, kelimelerin kifayetsiz kaldığı yer olabilir.

İşe ne zaman döneceksin?

Daha yeni doğum yapmış bir anne, henüz bebeği ile bağ kurmaya çalışırken, kendini, bedenini iyileştirmek, bir yandan da bebeğini beslemeye, ihtiyaçlarını gidermeye uğraşırken işine ne zaman döneceği muhtemelen aklındaki en son konu bile değildir. O yüzden işine dönüp dönmeyeceğini ya da ne zaman döneceğini sormak annenin stres kaynaklarına bir yenisini daha eklemekten başka bir işe yaramayacaktır.

İlginizi çekebilir: Doğum izninden sonra işe dönüş: Ne yapmalı, ne yapmamalı?

Ben doğum yaptığımda…

Ve en yaygın, en zorlayıcı konulardan biri; kıyaslama! Genellikle yaşça büyük kadınlar, kendi hamilelik ve doğum hikayelerini paylaşırken yeni annenin kendisini kötü hissedebileceği kıyaslamalar yapabilirler. Ben normal doğum yaptım, ben lohusayken senin gibi değildim, komşunun kızının bebeği şu kadar kilo doğmuş, doğum kilolarını verememişsin ben hemen vermiştim… gibi cümleler, yeni annenin moralini bozabilir. Oysa ki her kadının hamilelik, doğum, lohusalık süreci farklıdır ve her anne ve bebek de benzersiz yapıdadır. Kıyaslama yapmak, gereksiz bir baskı ve kaygıdan öteye geçmez. Her anne kendi hızında ve tarzında ilerlemeye devam eder, bu da çok doğaldır.

Kısacası, yeni doğum yapmış bir annenin tek ihtiyacı empati, anlayış ve bol bol destektir. Ona gereksiz ve kendini kötü hissettirebilecek sorular sormak, hem kendisinin iyileşme sürecini geciktirebilir hem de yetersiz bir anne olduğunu düşünmesine neden olabilir. Ayrıca, bebek bakımı ile ilgili kafa karışıklıkları yaşamasına ve öz güveninin zedelenmesine de zemin hazırlayabilir.

İlginizi çekebilir: Dünyanın farklı yerlerinden ilgi çekici ebeveynlik pratikleri

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale