X

Yemek tercihleriniz arkadaşlarınızın tercihlerine göre mi şekilleniyor: Kıyaslamayı bırakmak

Şöyle bir olay belki de hepimizin başına gelmiştir: Arkadaşınızla öğle yemeğine çıktınız ve canınız pizza istedi. Arkadaşınız ise pek aç hissetmediği için hafif bir öğün yemeye karar verdi. Onun siparişini duyana kadar pizza istediğinizden emindiniz ama şimdi ikileme düştünüz. Acaba menüye bir kez daha mı baksam diye düşünmeye başladınız. Peki, şu tanıdık geliyor mu: Yine bir arkadaşınızla kahve-tatlı keyfi yaptınız ve arkadaşınız tatlıdan aldığı kalorileri “telafi etmek (!)” için spor salonunda fazladan ter dökeceğinden bahsediyor. İçten içe, “Ben de yarın yürüme bandında daha uzun mu kalsam acaba?” diye sormaya mı başladınız?

Hayatımızın hemen her alanında tercihlerimizi, zevklerimizi, değerlerimizi başkalarınınkiyle kıyaslıyor, kendimizi o veya bu kişiye bakarak yargılıyoruz. Yeme tercihlerimiz de bunun dışında değil. Hele ki etrafımızdaki insanlardan fazla yediğimizde ya da “kaçamak” yaptığımızda kendimizi “suçlu” hissetmemiz yönünde şartlandırıldığımız bir kültürde bundan kaçınmak zor. Bakın beslenme uzmanı Robyn Nohling ne diyor: “Yediklerinizle ilgili yaptığınız kıyaslamalar ve yeme alışkanlıklarınızdan dolayı duyduğunuz suçluluk sizi mutsuzlaştırır, yemekten aldığınız zevki öldürür.

Kendini diyet karşıtı beslenme uzmanı olarak tanımlayan Nohling açlık ve tatmin olma hislerinize kulak vererek beslendiğinizde, bu her ne kadar başta korkutucu ve tekinsiz gelse de, zamanla büyük bir rahatlama duyacağınızı ifade ediyor. Kısacası, hiçbir gerekçesi olmayan yeme kurallarını ve beklentileri bir kenara itip isteklerinize ve içgüdülerinize göre özgürleştirici bir beslenme şekli öneriyor.

Pekâlâ, şimdi gelelim yeme bozuklukları ve psikolojik rahatsızlıklar arasında en ölümcülü olarak bilinen anoreksiya nervoza ile bu kıyaslama meselesi arasındaki ilişkiye. Yeme bozuklukları üzerine eğitim alan ve bu konuda danışmanlık yapan Elisa Oras’a göre anoreksiya nervoza, kişinin bedeninde ve beyninde düşük kalori alımından dolayı belli başlı fiziksel tepkilere yol açar ve beynin kimyasını değiştirir. Kısacası, bedenimizi yeterince beslemediğimizde beynimiz de açlık moduna girer ve gittikçe yiyeceklere saplantılı hale geliriz. Bir bu kadar da etrafımızdaki insanların ne yiyip yemediklerine dikkat etmeye başlarız.

Aktif olarak anoreksiya nervoza rahatsızlığı yaşayan kişiler yiyeceklere ne kadar saplantılı hale gelirse, iyileşme yoluna girmiş hastalar da aynı şekilde beyinlerinin sürekli yiyeceklerle meşgul olduğunu fark eder. Belki fiziksel olarak çok aç hissetmezler ama beyinlerinde sürekli ne yemeleri, ne kadar yemeleri veya ne zaman yemeleri gerektiği konusunda düşünceler dolaşır.

Beslenme uzmanı Tabitha Farrar “zihinsel açlık” olarak tanımlanan bu durumun atlatılması için anoreksiya nervoza rahatsızlığı yaşayan kişinin yediklerini kısıtlamaktan vazgeçip günlük kalori alımını yavaş yavaş –ve epey– artırması gerektiğini belirtiyor. Farrar aslında ilginç bir noktaya da parmak basıyor.

Anoreksiya nervozada, kişi, yediklerini kısıtladığı için etrafındaki insanlardan fazla yemez ve böylece kendini kıyaslama yapacak durumda bırakmaz. Fakat tüm cesareti ve kararlılığıyla bu ölümcül hastalığa meydan okumaya karar verdiğinde belki de senelerdir gıdasız bıraktığı vücudunu ve beynini beslemesi gerektiğini, bunun da ancak çevresindeki sağlıklı insanlardan daha fazla yediğinde mümkün olduğunu bilir. Ama gelin görün ki bunu kabul etmek, az yemeyi alışkanlık haline getirmiş bir anoreksiya nervoza hastası için daha zordur. Farrar bu noktada, zihinsel açlığın sinyallerini görmezden gelmeyip yeterince gıda alınmasını tavsiye ediyor ve bunun “normal” insanlardan fazla yemek anlamına geldiğini de not düşüyor. Bunda kişinin kendini kötü hissetmesini gerektiren bir durum yok aslında, ne de olsa anoreksiya nervozanın sonucu olarak bedeninde oluşan enerji açığını gidermesi gerekiyor. İyileşmenin ilk adımı bunu kabul etmekte belki de.

Ama bir taraftan da kulağa korkutucu geliyor değil mi? Farrar, “Korkacaksınız, bu hisse en azından belli bir süre için alışın hatta kucak açın,” diyor. Anoreksiya nervozadan iyileşme sürecinde bu türden korkular hissetmek normal karşılanıyor. Korku hissi her ne kadar nahoş olsa da kişiye anoreksiya nervozanın olası sonuçları kadar zarar veremez. Kalori alımınız arttıkça, masadaki diğer insanlardan daha fazla yedikçe aklınıza kuşkular düşecek, endişeleneceksiniz ve bu durum bedeninizin kalori ihtiyacını karşılayana kadar da sürecek. Ama Elisa Oras’a göre yeterince yemek için kendinize izin verirseniz iyileşme sürecinizin inisiyatifini üzerinize almış oluyorsunuz. Bedeniniz fiziksel olarak güçlendikçe ve beyniniz ihtiyacı olan besine kavuşunca, hastalık sırasında bozulan beyin kimyası normal, yani sağlıklı haline dönmeye başlıyor. Bir süre sonra yiyeceklere karşı saplantılarınızdan kurtulduğunuzu, yediklerinizi başkalarınınkiyle kıyaslamadığınızı (hadi çok daha az kıyasladığınızı diyelim) görecek ve içgüdüsel beslenmeye doğru emin adımlar atacaksınız.

Gelin, benzer süreçten geçmiş birinin söylediklerine kulak verelim:
Yıllardır hatalarım olarak gördüğüm şeyler için kendimi affetmeyi öğrenmeliydim. Bu, öncelikle çevremdeki insanlara benzemediğim için kendimi suçlu hissetmemem gerektiğini kabullenmek anlamına geliyordu. Fazla yediğimde ya da yeme planlarımın dışına çıktığımda bunun dünyanın sonu olmadığını fark ettim. Anoreksiya nervozadan iyileşirken kendimi diğer hastaların iyileşme deneyimlerine, başarılarına göre değerlendirirdim ama bu bana zarar vermekten başka bir işe yaramadı. Bir süre sonra bunu yapmayı bıraktım, adım adım. İyileşme deneyimim bana özgüydü ve başkalarının sağlıklı olmaya ne kadar yavaş ya da hızlı ulaştıkları beni ilgilendirmezdi. Karşımdaki yüksek dağı kendi adımlarımla tırmanmalıydım. Zirveye ulaşmak güçtü ve kıyaslama yapmayı bırakmamı gerektiriyordu. Bu yolda çok aşama kaydettim ama bazen hâlâ tökezlediğim oluyor. Yine de bir şekilde, kendi çabamla, ayağa kalkmayı başarıyorum.

Görünüşe göre hepimiz yiyeceklere belli etiketler, ahlak nosyonları yüklüyoruz. İnsan ister istemez yemek ne zaman doğal olmaktan bu kadar uzaklaştı diye soruyor. Cevap? Tekrar yazımızın başında atıf yaptığımız Robyn Nohling’e dönelim: “Yiyecek sadece yiyecektir. Bizi beslemek, ayakta tutmak için vardır. Ama yemekten aldığımız zevk, duyduğumuz memnuniyet de yabana atılmamalı. Yemek yemenin öz disiplin, irade gücü, kimlik ya da değer kaygılarıyla bir ilgisi olamaz.

Kaynaklar:
Bu yazıyı hazırlarken Elisa Oras ve Tabitha Farrar’ın düşünceleri başta olmak üzere aşağıdaki kaynaklardan yararlandım:
https://followtheintuition.com/comparing-food-intake-eating-disorder-recovery/
https://www.thereallife-rd.com/2017/10/food-comparison/
https://tabithafarrar.com/2017/10/stop-comparing-eat-people-eat/
https://themighty.com/2017/09/comparison-eating-disorder-recovery/

İlginizi çekebilir: Yeni yılda daha mutlu, daha sağlıklı olmak için “mucizevi” diyetlere ihtiyacımız yok

Burcu Uluçay: Sözcüklerle, cümlelerle dahası dille uğraşmayı hep sevdim. Bunun üniversitede mütercim tercümanlık okumamda önemli bir payı oldu. 2012’de Marmara Üniversitesi’nden mezun olduğumda bir sene kadar çeşitli alanlarda çevirmenlik yaptım. “Şirket-bazlı” çevirmenliğin pek bana göre olmadığını anlayınca daha “naif” bir yönü olan yayıncılık dünyasına yöneldim. Fakat The University of Westminster’da Cultural and Critical Studies (Kültürel Çalışmalar) yüksek lisans programını burslu okuma şansı kapımı çalınca –pırrr– Londra’ya uçtum. 2014’te elimde afili diplomamla yurda döndüm. Ama yalnız değildim: Ben ve anoreksiya nervoza birlikte gelmiştik! Londra’ya gitmeden de ufak ufak “yoldayım” dese de pek aldırış etmediğim bu yeme bozukluğu artık sağlığım başta olmak üzere tüm hayatımı etkiliyordu ve kendisini yenmek için halen mücadele veriyorum. Bir taraftan asıl mesleğimi yani çevirmenlik ve editörlük çalışmalarımı sürdürsem de altı aydan uzun bir zamandır tam zamanlı işim buymuş gibi anoreksiya nervozadan iyileşmeye çalışıyorum. Yeme bozukluklarının nedenlerini, tedavi yollarını, iyileşen hastaların öykülerini ve güncel araştırmaları didik didik edip okumaya başladığımda tüm isteğim kendimi bu azaptan kurtarmaktı. Fakat zamanla yeme bozuklukları hakkında Türkçe yazılmış kaynakların İngilizcedekilere göre yetersiz kaldığını gördüm. Üzücü değil mi sizce de? Hele de yeme bozuklukları dünyanın hemen her yerinde bütün yaş grupları için gittikçe tehlikeli bir hal alırken. Tabii bir de yeme bozukluğu yaşayan kişilerin ailelerini, yakınlarını, arkadaşlarını düşünmek lazım. Sevdiklerine yardımcı olmak için daha güvenilir ve güncel içeriklere ulaşsalar ne güzel olur! Böylece önce kendi ailem ve yakınlarım için okuduklarıma dayanarak çeviriler ve derlemeler yapmaya başladım. TEDTalks’ta yeme bozuklukları, kaygı bozukluğu, yoga ve meditasyon gibi konularda ilham verici konuşmalar olduğunu biliyordum çünkü hemen hepsini izlemiş/dinlemiştim. Aralarında Türkçe altyazı çevirisi olmayanlar vardı. TEDTalks’un gönüllü çevirmenler projesine dâhil olup çeviriler yaptım. Sonra blog açma fikri geldi. Blogumda hem yabancı kaynaklardan edindiğim bilgileri hem de kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdığım içerikleri paylaşmaya başladım. Yazdıkça yazdıkça anladım ki paylaşmak ihtiyacım varmış. İtiraf etmek. Yeme bozukluklarının ciddi bir zihinsel rahatsızlık olduğunu, dahası bunu bizim “seçmediğimizi” bilin demek. Böyle böyle Uplifers’la yollarımız keşişti. Yeme bozuklukları hakkında yerleşmiş yanlış düşünceleri değiştirmek için buradaki birlikteliğimizden aldığımız güç önemli bir adım olsun. Yeme bozukluklarının zihnimize işkence eden kötücül sesine birlikte “dur” diyebileceğimize inanıyorum! Bana buradan ulaşabilirsiniz: burcu.ulucay@yahoo.com Bloguma göz atmak isterseniz: https://sahteseslereelveda.wordpress.com/

Geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenmek isteyenlere: Fine Life Fermente Kajulu İçecek

Son yıllarda sağlıklı beslenme ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının, daha önce hiç olmadığı kadar ilgi gördüğü kesin. Veganlık, vejetaryenlik, fleksitaryen gibi bitki bazlı beslenme türleri, sadece etik ve çevresel nedenlerle değil, aynı zamanda bütüncül sağlık açısından sunduğu çeşitli faydalar nedeniyle de dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına yönelik talepler hızla artarken çok sayıda bitki bazlı ürün de raflardaki yerini alıyor. Özellikle süt ürünlerine alternatif arayanlar için çok sayıda ürün piyasaya sürülüyor. Bu konuda öncü isimlerden biri olan Metro Türkiye de “Sofrada herkese yer var!” mottosuyla tüketicilerin ihtiyaçlarına, yenilikçi ürünlerle cevap veriyor.



Raflarında 400’den fazla bitki bazlı ürün sunan Metro Türkiye, geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın en leziz yollarını sunuyor. Ve güzel haber; Türk mutfağının favori içeceklerinden ayrana bitki bazlı alternatif sağlıyor: Fine Life Fermente Kajulu İçecek.

Lezzetli, vegan, fermente: Ayrana bitki bazlı alternatif

Herkes için sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik anlayışıyla hareket eden Metro Türkiye, beslenme trendlerine ve değişen tüketici taleplerine verdiği önemle Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i raflara getiriyor. Geleneksel lezzetimiz ayrana bitki bazlı bir alternatif olarak öne çıkan Fine Life Fermente Kajulu İçecek, bitki bazlı beslenme alışkanlıklarını benimseyen ya da benimsemek isteyen herkesin beğenisine sunuluyor.

Metro Türkiye raflarında yerini almaya başlayan bu yenilikçi ürün, %27 oranında kaju fıstığı, tuz ve çeşitli probiyotikler içeriyor. Bunun yanı sıra katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermemesiyle de dikkat çeken Fine Life Fermente Kajulu İçecek, hem bitki bazlı ürünleri tercih edenlerin hem de laktoz tüketmemeye önem verenlerin favorisi olmaya aday. Ayran alternatifi olarak soğuk tüketilebilen bu ürün, 250 ml’lik cam ambalajlarda satışa sunuluyor. Vlabel etiketiyle otel ve restoran gibi yeme içme işletmelerinde rahatça kullanılabilecek Fine Life Fermente Kajulu İçecek, menülere yeni vegan bir alternatif getirirken, müşteri memnuniyetini de artırma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıllarda süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler sunmuş olan Metro Türkiye, Metro Chef Veggie Bademli ve Fındıklı içecekler ile yoğurda alternatif Metro Chef Veggie Fermente Süzme Kaju’yu ve Metro Chef Veggie Meze Serisi’ni tüketicilerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden ayrana bitki bazlı bir alternatif getirerek hem sağlıklı hem de yenilikçi bir seçeneği yani Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i tüketicilerle buluşturuyor.

Elbette Metro Türkiye’nin raflara taşıdığı yenilikçi ürünler sadece süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler ile sınırlı değil. Çok daha fazlası, raflarda çoktan yerini aldı.

Bitki bazlı geniş ürün yelpazesi: 400’den fazla çeşit



Metro Türkiye’nin raflarındaki vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; falafel çeşitlerinden pizzaya, ranch sostan çamaşır yumuşatıcısına kadar 50’ye yakın çeşitte gıda ve gıda dışı bitki bazlı ürün sunuyor. Eğer tüm bu ürünleri ve çok daha fazlasını incelemek isterseniz hemen tıklayıpvegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine;vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; Metro Türkiye’nin Bitki Bazlı & Vegan Katalogu’nu keşfedebilirsiniz.

Temel gıdadan temizlik ürünlerine, kişisel bakımdan atıştırmalıklara aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Metro Türkiye ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak artık çok daha kolay.

*Bu yazı Metro Türkiye katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlginizi çekebilir: Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’nin zengin vegan ürün yelpazesini keşfedinVegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’

 

İlgili Makale