X

Yemek tercihleriniz arkadaşlarınızın tercihlerine göre mi şekilleniyor: Kıyaslamayı bırakmak

Şöyle bir olay belki de hepimizin başına gelmiştir: Arkadaşınızla öğle yemeğine çıktınız ve canınız pizza istedi. Arkadaşınız ise pek aç hissetmediği için hafif bir öğün yemeye karar verdi. Onun siparişini duyana kadar pizza istediğinizden emindiniz ama şimdi ikileme düştünüz. Acaba menüye bir kez daha mı baksam diye düşünmeye başladınız. Peki, şu tanıdık geliyor mu: Yine bir arkadaşınızla kahve-tatlı keyfi yaptınız ve arkadaşınız tatlıdan aldığı kalorileri “telafi etmek (!)” için spor salonunda fazladan ter dökeceğinden bahsediyor. İçten içe, “Ben de yarın yürüme bandında daha uzun mu kalsam acaba?” diye sormaya mı başladınız?

Hayatımızın hemen her alanında tercihlerimizi, zevklerimizi, değerlerimizi başkalarınınkiyle kıyaslıyor, kendimizi o veya bu kişiye bakarak yargılıyoruz. Yeme tercihlerimiz de bunun dışında değil. Hele ki etrafımızdaki insanlardan fazla yediğimizde ya da “kaçamak” yaptığımızda kendimizi “suçlu” hissetmemiz yönünde şartlandırıldığımız bir kültürde bundan kaçınmak zor. Bakın beslenme uzmanı Robyn Nohling ne diyor: “Yediklerinizle ilgili yaptığınız kıyaslamalar ve yeme alışkanlıklarınızdan dolayı duyduğunuz suçluluk sizi mutsuzlaştırır, yemekten aldığınız zevki öldürür.

Kendini diyet karşıtı beslenme uzmanı olarak tanımlayan Nohling açlık ve tatmin olma hislerinize kulak vererek beslendiğinizde, bu her ne kadar başta korkutucu ve tekinsiz gelse de, zamanla büyük bir rahatlama duyacağınızı ifade ediyor. Kısacası, hiçbir gerekçesi olmayan yeme kurallarını ve beklentileri bir kenara itip isteklerinize ve içgüdülerinize göre özgürleştirici bir beslenme şekli öneriyor.

Pekâlâ, şimdi gelelim yeme bozuklukları ve psikolojik rahatsızlıklar arasında en ölümcülü olarak bilinen anoreksiya nervoza ile bu kıyaslama meselesi arasındaki ilişkiye. Yeme bozuklukları üzerine eğitim alan ve bu konuda danışmanlık yapan Elisa Oras’a göre anoreksiya nervoza, kişinin bedeninde ve beyninde düşük kalori alımından dolayı belli başlı fiziksel tepkilere yol açar ve beynin kimyasını değiştirir. Kısacası, bedenimizi yeterince beslemediğimizde beynimiz de açlık moduna girer ve gittikçe yiyeceklere saplantılı hale geliriz. Bir bu kadar da etrafımızdaki insanların ne yiyip yemediklerine dikkat etmeye başlarız.

Aktif olarak anoreksiya nervoza rahatsızlığı yaşayan kişiler yiyeceklere ne kadar saplantılı hale gelirse, iyileşme yoluna girmiş hastalar da aynı şekilde beyinlerinin sürekli yiyeceklerle meşgul olduğunu fark eder. Belki fiziksel olarak çok aç hissetmezler ama beyinlerinde sürekli ne yemeleri, ne kadar yemeleri veya ne zaman yemeleri gerektiği konusunda düşünceler dolaşır.

Beslenme uzmanı Tabitha Farrar “zihinsel açlık” olarak tanımlanan bu durumun atlatılması için anoreksiya nervoza rahatsızlığı yaşayan kişinin yediklerini kısıtlamaktan vazgeçip günlük kalori alımını yavaş yavaş –ve epey– artırması gerektiğini belirtiyor. Farrar aslında ilginç bir noktaya da parmak basıyor.

Anoreksiya nervozada, kişi, yediklerini kısıtladığı için etrafındaki insanlardan fazla yemez ve böylece kendini kıyaslama yapacak durumda bırakmaz. Fakat tüm cesareti ve kararlılığıyla bu ölümcül hastalığa meydan okumaya karar verdiğinde belki de senelerdir gıdasız bıraktığı vücudunu ve beynini beslemesi gerektiğini, bunun da ancak çevresindeki sağlıklı insanlardan daha fazla yediğinde mümkün olduğunu bilir. Ama gelin görün ki bunu kabul etmek, az yemeyi alışkanlık haline getirmiş bir anoreksiya nervoza hastası için daha zordur. Farrar bu noktada, zihinsel açlığın sinyallerini görmezden gelmeyip yeterince gıda alınmasını tavsiye ediyor ve bunun “normal” insanlardan fazla yemek anlamına geldiğini de not düşüyor. Bunda kişinin kendini kötü hissetmesini gerektiren bir durum yok aslında, ne de olsa anoreksiya nervozanın sonucu olarak bedeninde oluşan enerji açığını gidermesi gerekiyor. İyileşmenin ilk adımı bunu kabul etmekte belki de.

Ama bir taraftan da kulağa korkutucu geliyor değil mi? Farrar, “Korkacaksınız, bu hisse en azından belli bir süre için alışın hatta kucak açın,” diyor. Anoreksiya nervozadan iyileşme sürecinde bu türden korkular hissetmek normal karşılanıyor. Korku hissi her ne kadar nahoş olsa da kişiye anoreksiya nervozanın olası sonuçları kadar zarar veremez. Kalori alımınız arttıkça, masadaki diğer insanlardan daha fazla yedikçe aklınıza kuşkular düşecek, endişeleneceksiniz ve bu durum bedeninizin kalori ihtiyacını karşılayana kadar da sürecek. Ama Elisa Oras’a göre yeterince yemek için kendinize izin verirseniz iyileşme sürecinizin inisiyatifini üzerinize almış oluyorsunuz. Bedeniniz fiziksel olarak güçlendikçe ve beyniniz ihtiyacı olan besine kavuşunca, hastalık sırasında bozulan beyin kimyası normal, yani sağlıklı haline dönmeye başlıyor. Bir süre sonra yiyeceklere karşı saplantılarınızdan kurtulduğunuzu, yediklerinizi başkalarınınkiyle kıyaslamadığınızı (hadi çok daha az kıyasladığınızı diyelim) görecek ve içgüdüsel beslenmeye doğru emin adımlar atacaksınız.

Gelin, benzer süreçten geçmiş birinin söylediklerine kulak verelim:
Yıllardır hatalarım olarak gördüğüm şeyler için kendimi affetmeyi öğrenmeliydim. Bu, öncelikle çevremdeki insanlara benzemediğim için kendimi suçlu hissetmemem gerektiğini kabullenmek anlamına geliyordu. Fazla yediğimde ya da yeme planlarımın dışına çıktığımda bunun dünyanın sonu olmadığını fark ettim. Anoreksiya nervozadan iyileşirken kendimi diğer hastaların iyileşme deneyimlerine, başarılarına göre değerlendirirdim ama bu bana zarar vermekten başka bir işe yaramadı. Bir süre sonra bunu yapmayı bıraktım, adım adım. İyileşme deneyimim bana özgüydü ve başkalarının sağlıklı olmaya ne kadar yavaş ya da hızlı ulaştıkları beni ilgilendirmezdi. Karşımdaki yüksek dağı kendi adımlarımla tırmanmalıydım. Zirveye ulaşmak güçtü ve kıyaslama yapmayı bırakmamı gerektiriyordu. Bu yolda çok aşama kaydettim ama bazen hâlâ tökezlediğim oluyor. Yine de bir şekilde, kendi çabamla, ayağa kalkmayı başarıyorum.

Görünüşe göre hepimiz yiyeceklere belli etiketler, ahlak nosyonları yüklüyoruz. İnsan ister istemez yemek ne zaman doğal olmaktan bu kadar uzaklaştı diye soruyor. Cevap? Tekrar yazımızın başında atıf yaptığımız Robyn Nohling’e dönelim: “Yiyecek sadece yiyecektir. Bizi beslemek, ayakta tutmak için vardır. Ama yemekten aldığımız zevk, duyduğumuz memnuniyet de yabana atılmamalı. Yemek yemenin öz disiplin, irade gücü, kimlik ya da değer kaygılarıyla bir ilgisi olamaz.

Kaynaklar:
Bu yazıyı hazırlarken Elisa Oras ve Tabitha Farrar’ın düşünceleri başta olmak üzere aşağıdaki kaynaklardan yararlandım:
https://followtheintuition.com/comparing-food-intake-eating-disorder-recovery/
https://www.thereallife-rd.com/2017/10/food-comparison/
https://tabithafarrar.com/2017/10/stop-comparing-eat-people-eat/
https://themighty.com/2017/09/comparison-eating-disorder-recovery/

İlginizi çekebilir: Yeni yılda daha mutlu, daha sağlıklı olmak için “mucizevi” diyetlere ihtiyacımız yok

Burcu Uluçay: Sözcüklerle, cümlelerle dahası dille uğraşmayı hep sevdim. Bunun üniversitede mütercim tercümanlık okumamda önemli bir payı oldu. 2012’de Marmara Üniversitesi’nden mezun olduğumda bir sene kadar çeşitli alanlarda çevirmenlik yaptım. “Şirket-bazlı” çevirmenliğin pek bana göre olmadığını anlayınca daha “naif” bir yönü olan yayıncılık dünyasına yöneldim. Fakat The University of Westminster’da Cultural and Critical Studies (Kültürel Çalışmalar) yüksek lisans programını burslu okuma şansı kapımı çalınca –pırrr– Londra’ya uçtum. 2014’te elimde afili diplomamla yurda döndüm. Ama yalnız değildim: Ben ve anoreksiya nervoza birlikte gelmiştik! Londra’ya gitmeden de ufak ufak “yoldayım” dese de pek aldırış etmediğim bu yeme bozukluğu artık sağlığım başta olmak üzere tüm hayatımı etkiliyordu ve kendisini yenmek için halen mücadele veriyorum. Bir taraftan asıl mesleğimi yani çevirmenlik ve editörlük çalışmalarımı sürdürsem de altı aydan uzun bir zamandır tam zamanlı işim buymuş gibi anoreksiya nervozadan iyileşmeye çalışıyorum. Yeme bozukluklarının nedenlerini, tedavi yollarını, iyileşen hastaların öykülerini ve güncel araştırmaları didik didik edip okumaya başladığımda tüm isteğim kendimi bu azaptan kurtarmaktı. Fakat zamanla yeme bozuklukları hakkında Türkçe yazılmış kaynakların İngilizcedekilere göre yetersiz kaldığını gördüm. Üzücü değil mi sizce de? Hele de yeme bozuklukları dünyanın hemen her yerinde bütün yaş grupları için gittikçe tehlikeli bir hal alırken. Tabii bir de yeme bozukluğu yaşayan kişilerin ailelerini, yakınlarını, arkadaşlarını düşünmek lazım. Sevdiklerine yardımcı olmak için daha güvenilir ve güncel içeriklere ulaşsalar ne güzel olur! Böylece önce kendi ailem ve yakınlarım için okuduklarıma dayanarak çeviriler ve derlemeler yapmaya başladım. TEDTalks’ta yeme bozuklukları, kaygı bozukluğu, yoga ve meditasyon gibi konularda ilham verici konuşmalar olduğunu biliyordum çünkü hemen hepsini izlemiş/dinlemiştim. Aralarında Türkçe altyazı çevirisi olmayanlar vardı. TEDTalks’un gönüllü çevirmenler projesine dâhil olup çeviriler yaptım. Sonra blog açma fikri geldi. Blogumda hem yabancı kaynaklardan edindiğim bilgileri hem de kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdığım içerikleri paylaşmaya başladım. Yazdıkça yazdıkça anladım ki paylaşmak ihtiyacım varmış. İtiraf etmek. Yeme bozukluklarının ciddi bir zihinsel rahatsızlık olduğunu, dahası bunu bizim “seçmediğimizi” bilin demek. Böyle böyle Uplifers’la yollarımız keşişti. Yeme bozuklukları hakkında yerleşmiş yanlış düşünceleri değiştirmek için buradaki birlikteliğimizden aldığımız güç önemli bir adım olsun. Yeme bozukluklarının zihnimize işkence eden kötücül sesine birlikte “dur” diyebileceğimize inanıyorum! Bana buradan ulaşabilirsiniz: burcu.ulucay@yahoo.com Bloguma göz atmak isterseniz: https://sahteseslereelveda.wordpress.com/

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale