Yemek sofrasında mindfulness: Anda kalmanın en lezzetli yöntemi
Dün akşam ne yediniz? Basit bir soru değil mi? Yine de birkaç saniye düşünmenize neden oluyor. Tadı, aroması nasıldı? Hiç tatmamış bir insana nasıl tarif edersiniz? Şekli nasıldı, rengi neydi mesela? Peki sesi var mıydı? Her bir ısırıkta ses çıkarıyor muydu yediğiniz şey? Keyif aldınız mı? Tadına vara vara her bir lokmayı çiğnediniz mi, yoksa karnınızı mı doyurdunuz sadece?
Yemek yemek gün içinde defalarca tekrarladığımız ve tüm ömrümüz boyunca vazgeçmeden yaptığımız bir aktivitedir. Peki biz bu aktiviteyi nasıl sürdürüyoruz? Hepimizin ritüeli birbirinden farklı olmakla beraber, hayatımızda artan hız ile, yeme kültürümüz ve alışkanlığımız da şekil değiştirmeye başladı. Ayaküstü yenen yemekler, hızlı yenilen hızlı yemekler, ihtiyaç duyulmadan yenen yemekler, başka şeyler yaparken yenen yemekler…
Kanımca öncelikli olarak bu eylem, besine ulaşabildiğimiz için özel bir ihtimamı hak ediyor. Bununla beraber farkındalıkla yemek mindfulness çalışmalarında sıklıkla uygulanan bir yöntemdir. Diğer aktivitelerde olduğu gibi yemek yemeyi de çoğu zaman otomatik pilotta sürdürüyoruz.
Örneğin tabağımızı doldurarak yemeğimizi alıyoruz, çoğu zaman yemeğin miktarı açlık hissimizden ziyade tabağın büyüklüğüne göre veya birilerinin ısrarına göre değişiyor. Daha sonra TV karşısına geçip başlıyoruz yemeye. Bu aşamada dikkatimiz, yediğimiz yiyecekten ziyade TV’de oluyor. Böylelikle otomatik bir alışkanlıkla eylemi devam ettiriyoruz. Ancak tabağımız bittiğinde eylemimiz de bitmiş oluyor, doyma hissimizi belki çoktan geçmiş, yediğimiz gıdanın gerçekten tadına varamamış bir halde bitiriyoruz bu eylemi.
Yaşamımız boyunca bu veya bunun gibi ezberlenmiş alışkanlıklarla yemek yeme aktivitemizi sürdürüyoruz. Bilgisayarda çalışırken, telefonda gezinirken, biriyle sohbet ederken otomatik pilotta yemeğimizi yiyoruz. Otomatik pilot davranışlar doğası gereği, söz konusu aktiviteyi düşünmeden defalarca tekrar etmemiz üzere bizi yönlendirir. Değişim ise, bizim bilinçli olarak o tutumu tekrar ele almamız ile başlar.
Yemek yeme aktivitesinin mevcut an ile bağlantımızı güçlendirmesinin iki önemli özelliği bulunur.
Yemek yemek defalarca tekrarlanan, hayatımızın geneline yayılan bir eylem
Bizler nöroplastisite sayesinde biliyoruz ki, neyi sıklıkla tekrar edersek o davranışımız güçlenir ve yeni alışkanlığımız olur. Dolayısıyla yemek yeme ritüelimizi bilinçli olarak şekillendirip, mevcut ana odaklanarak tekrar etmeye başlarsak bu bizim yeni alışkanlığımız olur. Böylelikle bu yeni tutum hayatımızın farklı anlarında da elimizin altında olan, ilk başvurduğumuz yaklaşımlarımızdan biri olur.
Bize beş duyumuzu da kullanabilme imkanını sunuyor
Gün içinde bir öğünümüzü, başka hiçbir şey ile meşgul olmadan sadece yemeğimize odaklanarak yemeye başlayabiliriz. Sadece o eyleme odaklanarak yemek yemeye başladığımızda bilinçli olarak anda kalma pratiğini uygulamaya başlarız. Tatmanın dışındaki diğer dört duyumuz ise bu pratiği uygulamamızda bize destek olur.
Nasıl yemek yediğimizin yanı sıra neden yemek yediğimiz de kimi zaman bilinçle verdiğimiz bir karar olmayabiliyor. Besine ulaşmakta zorlanmayan topluluklar için yemek yemek besin almaktan ziyade çoğu zaman kendini iyi hissetmek için yapılan aktivitelerden biridir. Bunun içindir ki birçoğumuz stresli anımızda veya sosyal ortamda ne yediğimizi, neden yediğimizi fark etmeden defalarca yemeğe sarılırız. Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre, yemek yerken başka aktiviteler ile meşgul olan insanlar sadece yemeklerine odaklanan insanlara göre %18 fazla kilo alıyor.
Geçmiş çoktan yaşanıp bitmişken, gelecek henüz gerçekleşmemişken müdahale edebileceğimiz tek gerçek an olan şu an ile bağlantı kurmazsak her zamanki ezberlenmiş alışkanlıklarımıza kapılıp yaşamaya devam edeceğiz.
Seçimlerimizi ve alışkanlıklarımızı bilinçle yapmamız, böylelikle gerçek varlığımız ile yaşam biçimimiz arasında uçurum olmaması dileğiyle…
İlginizi çekebilir: Mindfulness’ın gücü: Otomatik pilottan çıkıp her defasında yenilenmek