Yeme bozukluklarıyla ilgili mitler ve doğruları

Yeme bozukluğu, temelde insan sağlığına fazlasıyla hasar verecek derecede az ya da fazla besin tüketilmesi olarak tanımlanıyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, bu yetersiz beslenme veya aşırı yeme durumu dünya çapında yaklaşık 70 milyon insanda görülüyor. Bu istatistikten de anlaşılacağı üzere, yeme bozukluğu çok fazla bireyi etkisi altına alarak bu kişilerin gündelik hayatlarını aklımızın alamayacağı kadar çok etkiliyor. Fizyolojik etkileriyle birlikte insan psikolojisine de zarar veren yeme bozukluğu, birkaç farklı şekilde ortaya çıkabiliyor. İştahsızlık olarak da bilinen anoreksiya nervoza ise en çok aşina olunan yeme bozukluğu.

Yeme bozukluklarıyla ilgili yaygın mitler neler?

Her ne kadar dünya çapında çok fazla kişinin herhangi bir yeme bozukluğuyla mücadele ettiği bilinse de yeme bozukluklarıyla ilgili ortaya atılan yanlış bilgilerin sayısı da oldukça fazla. Bu nedenle, pek çok insan yeme bozukluklarını hatalı bir şekilde tanımlıyor ve çevrelerindeki bireylere yardımcı olmak isterken onları daha sağlıksız bir yola sokabiliyor. Bizler de bu durumun önüne geçme isteğimizle sizleri yeme bozuklukları hakkında uzun süredir dile getirilen mitlerle ve bu mitlerin doğru versiyonlarıyla ilgili bilgilendirmek istiyoruz.

Mit 1: Anoreksiya nervoza tek kritik yeme bozukluğudur

2011 yılında dünyaya veda eden popüler şarkıcı Amy Winehouse’un muzdarip olduğu anoreksiya nervoza, yukarıda da belirttiğimiz gibi en bilindik yeme bozukluğu. Bilinirliğinden ötürü anoreksiyanın tek yeme bozukluğu olduğu düşünülüyor fakat bu rahatsızlık gibi besin tüketimiyle ilgili birçok hastalık bulunuyor.

Anoreksiyaya ek olarak, bulimia nervoza, ortoreksiya nervoza, bigoreksiya ve pika sendromu gibi çeşitli hastalıklar da yeme bozukluğu kategorisinde yer alıyor. Bulimiayayla mücadele eden insanlar, aşırı besin tüketiminden sonra fazla kalorilerden kurtulmak adına kendilerini kusmak için zorluyorlar. Ortoreksiya ise bireylerin sınırları aşan bir sağlıklı beslenme takıntısı geliştirmesine sebep oluyor. Bigoreksiyaya sahip insanlar ise kas açısından çok zayıf ve güçsüz olduklarını düşünüyorlar. Pika sendromu da insanların saç, tebeşir, kömür, kağıt, kil, sabun ve toprak gibi herhangi bir besin değerine sahip olmayan maddeleri tüketmelerine yol açıyor. Bahsi geçen bu hastalıkların hepsi kendilerine özel tedavi yöntemleriyle çözüme kavuşturulabiliyor.

İlginizi çekebilir: Dr. Mark Hyman: “Zayıf ama sağlıksız olmak obeziteden daha tehlikeli”

Mit 2: Sadece kadınlar ve genç bireyler yeme bozukluğuna sahiptir

Sosyal medyada genellikle kadınların kalori yakımı ve kilo verme süreci için çeşitli çabalar sarf ettiğine dair gönderilere denk gelsek de yeme bozuklukları hem erkekleri hem de kadınları etkisi altına alıyor. Bir başka deyişle, yukarıda açıkladığımız yeme bozukluklarının hepsi kadınlarda olduğu gibi erkeklerde de gözlemlenebiliyor.

Ulusal Yeme Bozuklukları Birliği’nin yaptığı araştırmalara göre, yeme bozukluğuna rastlanan üç kişiden bir tanesi erkek. Bu araştırmalardan yola çıkarak yeme bozukluklarının her iki cinsiyetin de hayatını tehdit ettiğini somut bir şekilde belirtebiliriz.

Cinsiyet konusuna ek olarak, pek çok insan yeme bozukluklarının gençlerde ve ergenlik dönemindeki bireylerde görüldüğünü düşünüyor. Halbuki, gerçeklik bu şekilde değil; yapılan çeşitli çalışmalar sayesinde yeme bozukluklarının her yaştan insanda gözlemlenebildiği kanıtlandı. Hem çocuklarda hem orta yaşlı bireylerde hem de yaşlılarda rastlanan yeme bozukluklarının sayısı her geçen gün artarak pek çok kişinin yaşam standartlarını düşüşe geçiriyor.

Mit 3: Yeme bozukluğu ciddi bir hastalık değildir

Üçüncü mit olarak da ‘ilgi çekme’ düşüncesinin varlığından bahsetmek istiyoruz. Bazı insanlar, yeme bozukluğuna sahip bireylerin diğer insanlardan değer ve ilgi görme isteğiyle hareket ettiklerini düşünüyorlar. Bir başka deyişle, bu bozuklukların bir hastalık olmadığı ve sadece bir ilgi aracı olduğu öne sürülüyor.

Yeme bozuklukları, istismar, yas ve travma gibi çeşitli sebepler sonucunda ortaya çıkabiliyor. Bu hastalıklar, çok karmaşık bir yapıya sahip olup bireylerin biyolojik, psikolojik, sosyal ve kültürel boyutta etkilenmesine neden oluyorlar. Bu yüzden, yeme bozukluklarının bir tercih olmadığını ve çeşitli durumlar/olaylar sonucunda doğduğunu rahatlıkla vurgulayabiliriz.

Mit 4: Bir insanın yeme bozukluğuna sahip olduğu kolayca anlaşılır

Yeme bozukluğuna sahip insanların dış görünüşleriyle kendilerini belli ettikleri düşüncesi de oldukça yaygın. Her ne kadar bu düşünce ilk bakışta çok mantıklı gibi gelse de gerçeklik bu şekilde değil. Bir başka deyişle, çevrenizde yeme bozukluğuna sahip bir insan varsa ve bu kişi size daha önce rahatsızlığından bahsetmemişse onun yeme bozukluğuyla mücadele ettiğini anlamanız çok zor olabilir.

Yeme bozukluğu her zaman aşırı zayıflığa ya da kiloya yol açmadığı için sağlıklı bir dış görünüşe sahip bireylerin de bu hastalığa sahip olabileceğini belirtebiliriz. Psikolojik rahatsızlık kategorisinde de yer alan yeme bozukluğunu bir uzmana danışmadan teşhis etmek oldukça zordur. Bu yüzden, yeme bozukluklarının farklı belirtilerinin anlaşılması ve uygun bir doktor ile görüşmeye gidilmesi büyük bir önem taşıyor.

İlginizi çekebilir: Dr. Mark Hyman: “Zayıf ama sağlıksız olmak obeziteden daha tehlikeli”

Uplifers
Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!