X

Yeme Bozukluklarını daha yakından mı tanımak istiyorsunuz: İşte okuyabileceğiniz 6 kitap

Anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza, tıkanırcasına yeme gibi türlerinin yanı sıra son zamanlarda yaygınlık gösteren ortoreksiya nervoza (sağlıklı beslenme takıntısı) gibi çeşitli türleriyle yeme bozuklukları tüm dünyada ciddi psikolojik rahatsızlıklar olarak görülmektedir. Yeme bozuklukları yaşayanların sayısındaki artış, rahatsızlıkların artık hemen her yaştan ve sosyo-ekonomik gruptan insanı etkilemesi, geçmiş yılların aksine erkekler ve henüz ergenlik çağına erişmemiş çocuklar arasında da hızla artması bu rahatsızlıkları daha fazla gündeme taşımakta, dolayısıyla yeme bozuklukları ve tedavileri üzerine daha yoğun çalışmalar yürütülmektedir.

Tıp dünyasının ve akademik çevrelerin yanı sıra bu rahatsızlıkları birebir yaşayan insanlar da kitap yazarak mücadelelerini anlatılarında tüm gerçekliği ve açıklığıyla ortaya koyuyor.

Uzun yıllardır yeme bozukluğuyla mücadele eden biri olarak kendim bu tür kitapları son iki yıldır okumaya başladım. Öncesinde takip ettiğim çeşitli bloglar ve yararlandığım bazı tıbbi kaynaklar vardı elbette. Yaşadığım hastalığı çözmeye çalışıyordum çünkü. Ama kişisel anlatılara, dürüst olmak gerekirse, mesafeli yaklaşıyordum. “Güvenebilir miyim?” sorusu aklımdan çıkmıyordu. Fakat zamanla bu kitaplar içinde de gerçekten güvenebileceğim ve yeme bozuklukları yaşayan herkese faydalı olacağından kuşku duymadığım bazı anlatılar keşfettim, bunları okudum ve yazarların birçok cümlesinde, itiraflarında ve duygularında kendimi buldum. Hislerimin, içinde bulunduğum kısır döngünün ve zihnimde bir türlü susturamadığım sesin onların anlatılarında yankılanmış halini deneyimledim.

Tam da bu konu üzerine yazmayı planlarken geçen günlerde İngiliz gazetesi The Guardian’da yazar Samuel Pollen’ın “The Year I Didn’t Eat” (Yemek Yemediğim Yıl) adlı kitabı üzerine verdiği röportajla karşılaştım. Pollen’ın şu cümlesi yaşadığımız yeme bozukluklarının üzerimizde yarattığı baskıyı fazla söze gerek kalmadan o kadar güzel özetliyor ki: “Yeme bozukluğunuz varsa kafanızın içinde kötü bir polisle birlikte yaşıyor gibisiniz.

Röportajı yapan Sarah Marsh’tan öğrendiğimize göre, Pollen daha 12 yaşındayken yeme bozukluğunun kıskacına giriyor. Pollen, anoreksiyayı zihninde gittikçe daha kuvvetli duyulmaya başlayan zorlayıcı, tahrip edici bir sese benzetmekle birlikte onun ve asıl kişiliğinizin aynı şey olmadığını söylüyor.

Yazar, şimdi 30 yaşında ve hem çocukluğunun bu kötü tecrübesini artık utanmadan dile getirebildiğinden hem de kendisiyle benzer sıkıntıları yaşayan insanlara yardımcı olmak istediğinden “The Year I Didn’t Eat” adlı kitabı yazmış. Kitaptaki kurgu karakter Max 14 yaşında ve hayatının anoreksiyayla mücadele içinde geçen 12 ayını anlatıyor.

Pollen, kitapta yeme bozukluğunu Max’ten ayrı bir karaktermiş gibi ele alıyor ve onu hiç susmayan bir sese, filmlerden aşina olduğumuz “kötü polis”lere benzetiyor. Pollen’a göre, “…sanırım hepimizin içinde bize bir şeyler yaptıran ve filtre gibi çalışan bir ses var; mesela tembelliği bırakıp şu arkadaşın partisine gitmemizi söyleyen bir ses. Ama yeme bozuklukları söz konusu olunca bu ses hiç susmuyor, sürekli yükseliyor ve yiyeceklerle ilgili her konuda tahammül edilemez bir kontrol mekanizması gibi işliyor.

Pollen’ın yeme bozukluğu aşırı egzersiz yaptığı ve yediklerini kısıtlamaya başladığı bir dönemde gelişiyor ve bu durum altı ay gibi bir sürede ciddi sağlık sıkıntıları yaşamasına neden oluyor. O sırada henüz 12 yaşında olduğundan, yaşadığı kent Cheshire’daki çocuklar için ruh sağlık hizmetleri departmanından destek almaya başlıyor.

Pollen, rahatsızlığı bu aşamadan sonra daha fazla ilerlemediği, hatta yaygın görülenin aksine nüksetmediği için kendisini şanslı hissettiğini söylüyor. Hastalığına tek bir nedenin ya da etmenin yol açmadığını belirten Pollen yine de karakteri gereği daima kaygılı bir insan olduğunu itiraf etmeden de geçmiyor: “Koyduğum hedeflere ulaşamayacağımı ya da yeterince başarılı olamayacağımı düşünerek sürekli kaygı duyardım. Yeme bozuklukları anlaşılması çok kolay olmayan rahatsızlıklar çünkü başkalarının yapamadığı bir şeyi siz yapabiliyormuşsunuz hissini veriyor ve bu fikir yani en azından bir konuda başkalarından iyi olduğunuz duygusu hastalığın üzerinizdeki etkisini de artırıyor.

Kitabın konusuna kısaca değinecek olursak, 14 yaşındaki ana karakter Max yemek yemeyi sevmeyen bir ergendir ve gerçek hislerini “Ana” adını verdiği hayali bir kişiye itiraf edebilmektedir. Günlüğü aracılığıyla konuştuğu Ana esrarengiz bir şekilde sayfalardan kurtulur ve Max’in zihnine yerleşir. Ana, Max’in endişelerinden ve korkularından beslenmeye ve onu gittikçe derinleşen karanlık bir kuyuya çekmeye başlar.

Max günlüğünü bir kutuya saklar ama bir şekilde günlük birinin eline geçer ve bu kişi “E” ismini kullanarak Max’le yazışmaya başlar. Max bunun bir tür şaka olduğundan şüphelenir ve E’nin kim olduğunu delicesine merak eder. Bu sırada Max’in yeme bozukluğu gittikçe daha ciddi bir hal almakta, ailesi içinde de sıkıntılar yaşanmaktadır. Kardeşi Robin evden ayrılır, anne ve babası boşanmanın eşiğindedir ve Max anoreksiyayla tek başına savaşabileceğini düşünürken aslında kontrolü gittikçe onun eline veriyordur.

Kitabın konusunu öğrenince insan ister istemez bu yolculuğun sonu nasıl bitecek diye merak ediyor. Pollen’ın bu kitabı kendi çocukluk deneyimine dayanarak yazdığını bildiğimiz için sonunun da muhtemelen “sağlıkla” biteceğini tahmin ediyoruz ve yazarın şu sözleri de bunu doğrular gibi: “Kitabımda vermek istediğim mesaj umudu kucaklıyor… Yeme bozuklukları iyileşmesi imkânsız rahatsızlıklar değil, pek çok insan bunu başarıyor. Tek mesele, yeme bozukluklarıyla boğuşurken bu gerçeğin farkında olmak, umudu ve yakınlarımızın desteğini yanı başımızdan eksik etmemek.”

The Year I Didn’t Eat” ne yazık ki henüz Türkçeye çevrilmiş değil (ve yeme bozuklukları üzerine olan Türkçe yayınların sayıca azlığı göz önüne alınınca, belki de hiçbir zaman çevrilmeyecek). Kitabı İngilizce orijinalinden edinip okumak isteyenleriniz için kaynaklar bölümünde künye bilgilerini paylaştım. Bunun dışında, gerek kendi yaşadığınız yeme bozukluklarını daha iyi anlamak, gerek çocuğunuza veya bir yakınınıza yardımcı olabilmek için başvurabileceğiniz bazı Türkçe kaynaklardan da bahsetmek istiyorum.

Yeme bozuklukları ile ilgili kitap önerileri

Anoreksiya ve Bulimiya

2018 yılında İletişim Yayınları’nın Mercan Uluengin’in çevirisiyle basmış olduğu Anoreksiya ve Bulimiya: Çocuğunuzu Nasıl Anlar ve Ona Nasıl Yardımcı Olursunuz? yeme bozukluklarını aileler için yıkıcı bir süreç ve deyim yerindeyse bir tür hapislik olarak tanımlıyor. Psikiyatrist Gérard Tixier ile klinik psikolog Clothilde Tourte’un hazırlamış olduğu kitapta yeme bozukluklarının hemen her yaşta insanı etkilemesine rağmen neden sıklıkla gençlerde görüldüğü sorusu yöneltiliyor ve bunun altındaki etmenler inceleniyor. Daha sonra da ebeveynlerin bu rahatsızlıkların tespiti ve tedavisinde ne gibi bir rolü olduğu tartışılıyor.

Yeme Bozuklukları: Yaşanmış Örnekler, Pratik Öneriler, Uygulamalar

Diğer bir kaynağımız ise Nur Yener’in dilimize kazandırdığı ve Kuraldışı Yayınları tarafından basılan Yeme Bozuklukları: Yaşanmış Örnekler, Pratik Öneriler, Uygulamalar. Yazarı Gillian Todd, yeme bozukluklarıyla ilgili temel sorunun tanımını yaptıktan sonra daha çok bu rahatsızlıkların üstesinden nasıl gelinebileceği ile ilgili önerilere odaklanıyor. Bunların yanı sıra, etkili birtakım stratejiler ve egzersizler sunuyor. Bu stratejiler arasında özellikle Bilişsel Davranış Teknikleri’ni kullanarak yeme bozukluklarıyla baş edilebileceğini göstermeyi amaçlıyor. Kuraldışı Yayınları, bu kitabın yeme bozuklukları yaşayanlar ve aileleri kadar sağlık çalışanları için de yol gösterici olacağını belirtiyor.

Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu ve Bulimia için Diyalektik Davranış Terapisi

Nobel Akademik Yayıncılık tarafından Gamze Sart’ın çevirisiyle sunulan Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu ve Bulimia için Diyalektik Davranış Terapisi, adından da anlaşılacağı üzere yeme bozukluğu vakalarında Diyalektik Davranış Terapisinin ne kadar etkin olacağını tartışıyor. Kitabın yazarları Ebra Safer, Christy Telch ve Eunice Chen’in diyalektik davranış terapisi üzerine deneysel bazda çalışmalar yapan ilk kişiler olduğunu öğreniyoruz ve bu kapsamda kitabın özellikle klinik psikologlar ile klinik psikoloji alanında okuyan öğrenciler için farklı bir bakış açısı sunduğu söylenebilir. Kitap dokuz bölümden oluşuyor ve bulimia nervoza ile tıkanırcasına yeme bozukluğuna sahip insanların karşılaştığı sorunlar ve mevcut tedavi yöntemleri genel hatlarıyla ele alındıktan sonra standart tedavinin hangi açılarda adaptasyon gerektirdiği üzerine duruluyor. Sunulan açıklayıcı vaka örnekleri ve kanıtlarla okurlara farklı bakış açıları kazandırılması hedefleniyor.

Yemek ya da Yememek

Önerebileceğim bir diğer kaynak ise gerek basılı çalışmaları ve çektiği televizyon programlarıyla gerek sunduğu danışmanlık hizmetiyle yeme bozukluklarının tanınması ve tedavisi hakkında güvenilir bir isim haline gelmiş olan uzman psikolojik danışman Feyza Bayraktar’ın Doğan Kitap’tan çıkan Yemek ya da Yememek adlı kitabı. Yayınevinin internet sitesinde bu kitabın, “masum diyetlerle başlayıp anoreksiya ve bulimiya gibi yeme bozukluklarıyla son bulan; şişman olma korkusuyla ortaya çıkıp diyet bağımlılığına dönüşen bozuk yeme davranışlarını; gece yeme, sıkılınca yeme gibi yeme ataklarıyla duygusal bir kaçış noktasına dönüşen yemekle ilişkimizi masaya yatıran eşsiz bir kaynak” olduğu belirtiliyor.

Zehirli Masallar

Ve son kitabımız -ki önerdiğim kitaplar içinde beni en derinden etkileyeni. Anoreksiya nervoza gibi yeme bozukluklarından kurtuluş yolunun uğraklarından birinin de yoga ve sakinliğin vaadi nefesten geçtiğine inanmamı sağlayan Zehirli Masallar. Kitabın yazarı sevgili Arzu Özev, çocukluğumuzdan bu yana “zehirli masallar”la büyütüldüğümüzü ve bu yüzden hislerimizden, benliğimizden gittikçe kopma noktasına geldiğimizi, gergin, endişeli ve sürekli koşuşturma içinde olan bireylere dönüştüğümüzü fark ettiğinde bir arayışa giriyor. Kaybettiği sesini bulmak için çıktığı yolda en büyük yol göstericisi yani zehirli masalların panzehri ise yoga oluyor. Özev, bu süreçte kendine değer vermeyi ve şefkatini -tabii vücudunu da- beslemeyi öğrendiğini söylüyor. O kadar içten ve samimi bir dille anlatıyor ki, kitabı bitirdiğinizde ister istemez şöyle diyorsunuz: Belki de çıkış yolunu keşfedebileceğim ilk işaret bu sayfalarda bir yerde gizli.

Kaynaklar:
Samuel Pollen’ın röportajı:
https://www.theguardian.com/society/2019/feb/26/samuel-pollen-eating-disorder-bad-cop-inside-your-head

Feyza Bayraktar’ın internet sitesi:
http://yemebozuklugu.info/
Zehirli Masallar üzerine yazmış olduğum inceleme yazısı:
https://yalnizanoreksi.wordpress.com/2018/11/13/o-da-zehirli-masallar-dinledi-ama-onlari-mutlu-sonla-bitirdi/

İlginizi çekebilir: Gerçek benliğimizi nasıl besleyebiliriz: 5 öneriyle ruhunuzu besleyin

Burcu Uluçay: Sözcüklerle, cümlelerle dahası dille uğraşmayı hep sevdim. Bunun üniversitede mütercim tercümanlık okumamda önemli bir payı oldu. 2012’de Marmara Üniversitesi’nden mezun olduğumda bir sene kadar çeşitli alanlarda çevirmenlik yaptım. “Şirket-bazlı” çevirmenliğin pek bana göre olmadığını anlayınca daha “naif” bir yönü olan yayıncılık dünyasına yöneldim. Fakat The University of Westminster’da Cultural and Critical Studies (Kültürel Çalışmalar) yüksek lisans programını burslu okuma şansı kapımı çalınca –pırrr– Londra’ya uçtum. 2014’te elimde afili diplomamla yurda döndüm. Ama yalnız değildim: Ben ve anoreksiya nervoza birlikte gelmiştik! Londra’ya gitmeden de ufak ufak “yoldayım” dese de pek aldırış etmediğim bu yeme bozukluğu artık sağlığım başta olmak üzere tüm hayatımı etkiliyordu ve kendisini yenmek için halen mücadele veriyorum. Bir taraftan asıl mesleğimi yani çevirmenlik ve editörlük çalışmalarımı sürdürsem de altı aydan uzun bir zamandır tam zamanlı işim buymuş gibi anoreksiya nervozadan iyileşmeye çalışıyorum. Yeme bozukluklarının nedenlerini, tedavi yollarını, iyileşen hastaların öykülerini ve güncel araştırmaları didik didik edip okumaya başladığımda tüm isteğim kendimi bu azaptan kurtarmaktı. Fakat zamanla yeme bozuklukları hakkında Türkçe yazılmış kaynakların İngilizcedekilere göre yetersiz kaldığını gördüm. Üzücü değil mi sizce de? Hele de yeme bozuklukları dünyanın hemen her yerinde bütün yaş grupları için gittikçe tehlikeli bir hal alırken. Tabii bir de yeme bozukluğu yaşayan kişilerin ailelerini, yakınlarını, arkadaşlarını düşünmek lazım. Sevdiklerine yardımcı olmak için daha güvenilir ve güncel içeriklere ulaşsalar ne güzel olur! Böylece önce kendi ailem ve yakınlarım için okuduklarıma dayanarak çeviriler ve derlemeler yapmaya başladım. TEDTalks’ta yeme bozuklukları, kaygı bozukluğu, yoga ve meditasyon gibi konularda ilham verici konuşmalar olduğunu biliyordum çünkü hemen hepsini izlemiş/dinlemiştim. Aralarında Türkçe altyazı çevirisi olmayanlar vardı. TEDTalks’un gönüllü çevirmenler projesine dâhil olup çeviriler yaptım. Sonra blog açma fikri geldi. Blogumda hem yabancı kaynaklardan edindiğim bilgileri hem de kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdığım içerikleri paylaşmaya başladım. Yazdıkça yazdıkça anladım ki paylaşmak ihtiyacım varmış. İtiraf etmek. Yeme bozukluklarının ciddi bir zihinsel rahatsızlık olduğunu, dahası bunu bizim “seçmediğimizi” bilin demek. Böyle böyle Uplifers’la yollarımız keşişti. Yeme bozuklukları hakkında yerleşmiş yanlış düşünceleri değiştirmek için buradaki birlikteliğimizden aldığımız güç önemli bir adım olsun. Yeme bozukluklarının zihnimize işkence eden kötücül sesine birlikte “dur” diyebileceğimize inanıyorum! Bana buradan ulaşabilirsiniz: burcu.ulucay@yahoo.com Bloguma göz atmak isterseniz: https://sahteseslereelveda.wordpress.com/

LEGO’dan hem çocukları hem yetişkinleri mutlu edecek en mükemmel yılbaşı hediyeleri

Yeni yıl, soğuk günleri sıcacık bir sevgiyle sarmalayan, neşe ve heyecan dolu büyülü bir dönem. Öyle ki yalnızca taptaze başlangıçların değil; sevdiklerimizi mutlu edecek fırsatların da habercisi. Bu özel dönemi daha da unutulmaz kılmanın ve yılbaşı coşkusunu sevdiklerimizle paylaşmanın en keyifli yollarından biri ise hiç şüphesiz gözlerden kalpler çıkaracak mükemmel yeni yıl hediyeleri. Peki ama gerçek anlamda mükemmel bir hediye bulmak mümkün mü?



Çocukken çok kolay olan hediye seçimi konusu, ne yazık ki yetişkinlikte zor bir hal alabiliyor. O zamanlar en sevdiğimiz karakterin yeni çıkan bir kitabı ya da havalı yeni bir oyuncak, bizi mutlu etmeye yeterdi. Ama büyüdükçe işler biraz karıştı… İhtiyaçlar, istekler, beklentiler, arzular, hepsi değişti, karmaşıklaştı. Haliyle, bir yetişkini ‘gerçekten’ mutlu edebilecek o ‘mükemmel’ hediyeyi bulmak da zorlu bir sanata dönüştü. Ama çözüm, sandığımızdan çok daha yakında olabilir. Belki de oyuna ve yaratıcılığa yeniden kucak açmak, tüm bu karmaşıklığı alıp götürmeye yetebilir. Siz de bu yıl sevdiklerinizi gerçekten heyecanlandıracak bir hediyenin peşine düştüyseniz aradıklarınızı LEGO’da bulabilirsiniz. Çocuklar için olduğu kadar yetişkinler için de oyunun, yaratıcılığın ve rahatlamanın kapılarını aralayan LEGO’da herkese uygun yüzlerce çeşit var:

Estetik ve dekoratif dokunuşları sevenlere özel

Çevrenizde gördüğü her boş duvarı doldurmak için hemen zihninde tasarım yapmaya başlayan ya da boş rafları estetik detaylarla dekore etmeye bayılan sevdikleriniz varsa, onlar için en iyi yılbaşı hediyesi bir LEGO’dan bir sanat eseri, doğadan bir parça veya mimari bir detay olabilir:

  • LEGO® Art Mona Lisa: Dekorasyonun yanı sıra sanat ve tarih meraklısı sevdikleriniz için Mona Lisa’nın 3D versiyonu şahane bir yeni yıl armağanı olabilir. Sevdiklerinizin duvarlarını süsleyerek yaşam alanlarına enerji katacak bu özel hediye, onların yaratıcı duygularını da harekete geçirebilir.
  • LEGO® Icons Yalıçapkını Kuşu: Doğanın dokunuşlarını yaşam alanlarına taşıyacak LEGO® Icons Yalıçapkını Kuşu, canlı renkleriyle sevdiklerinize yılbaşı coşkusunu yansıtırken mutluluktan gözlerinden kalpler çıkartabilir.

Enerjisini doğadan alanlara özel

Doğaya, yeşile, bitkilere düşkün, enerjisini, ilhamını büyüleyici çiçeklerden ve renklerden alan sevdikleriniz için de en mükemmel hediyeler, yine LEGO’da:

  • LEGO® Icons Orkide: Orkidelerin bitkiler aleminde çok özel bir yeri olduğu tartışılmaz. Siz de sevdiklerinize onların sizin için ne kadar özel olduğunu hissettirmek istiyorsanız bu seti kaçırmayın. 5 taban yaprağı ve 2 hava kökü ile gerçekçi bir görünüme sahip bu ikonik orkide setini görenler canlısından ayırmakta zorlanabilirler 🙂
  • LEGO® Icons Erik Çiçeği: Bu set, sevdiklerinize güzel bir kırmızı çiçeği tomurcuktan açmaya ve tam çiçeklenmeye kadar inşa etme fırsatı sunuyor. Üstelik sevdikleriniz bu seti sergilemekten de büyük haz duyacak. Hem şık bir dekor hem de yaratıcı bir yapım süreci, ikisi de bu mükemmel hediyede.

Hız, heyecan ve adrenalin tutkunlarına özel

Hız, şüphesiz ki büyük bir tutku. Özgürlüğüne düşkün, heyecanı seven, teknolojiye ve otomobil dünyasına meraklı herkes için LEGO’da şahane hediyeler bulabilirsiniz:

  • LEGO® Technic Mercedes-Benz G 500 Professional Line: Mercedes-Benz tutkusu olan herkesi heyecanlandıracak, otantik özelliklerle dolu ikonik G Serisi’nden bir model, mükemmel bir yılbaşı hediyesinden çok daha fazlası olabilir. Baştan sona adeta bir mühendislik deneyimi sunan bu modelin sevdiklerinizi çok mutlu edeceği kesin.
  • LEGO® Technic Emirates Team New Zealand AC75 Yat: Maceranın sudaki halini seven ve yelken sporuna da merak duyan sevdiklerinizi mutlu etmek için fazla düşünmenize gerek yok. Aradığınız hediye LEGO Technic Emirates Team New Zealand AC75 Yat. Biraz çılgın, biraz heyecanlı, en çok da kusursuz… Emin olun sevdikleriniz bu seti hem yaparken hem de sergilerken çok keyif alacak.

Sinemaseverlere özel

Beyaz perdenin büyüsüne kapılan sevdiklerinize, onların bu tutkusunu daha da derinleştirecek hediyelerle unutulmaz deneyimler sunabilirsiniz:

  • LEGO® Star Wars™ Millennium Falcon™: Çoğu sinemaseverin gönlünde taht kurmuş en özel serilerden biri hiç şüphesiz ki Star Wars. Star Wars™ Millennium Falcon’un kokpiti, uydu çanağı, topları ve diğer ikonik detaylarıyla sevdikleriniz inşa sürecini tamamlarken kendilerini galaksinin derinliklerinde bir macerada da hissedebilirler.
  • LEGO® Disney™ Genç Aslan Kral Simba: Sevdiklerinizin sinema tutkusunu nostaljik rüzgarlarla buluşturmak isterseniz, aradığınız mükemmel hediye yine LEGO’da. Onları LEGO® Disney™ Genç Aslan Kral Simba ile çocukluk anılarına doğru bir yolculuğa çıkarabilirsiniz.

Oyunculara ve uzay meraklılarına özel

Uzayın sınırsız gizemini merak eden ya da en zorlu oyunları bile tek hamlede geçmeyi başarabilen sevdikleriniz varsa, onlar için de en mükemmel yeni yıl hediyeleri LEGO’da:

  • LEGO® Super Mario™ Super Mario World™: Mario ve Yoshi: Mario, şüphesiz ki hem çocukların hem yetişkinlerin gönlünde büyük yer tutan en ikonik oyunlardan biri. Eğlenceli bir nostaljik tur, keyifli bir oyun deneyimi ya da rahatlatıcı bir aktiviteden çok daha fazlasını sunacak bu set, sevdiklerinize yepyeni bir dünya yaratmak için ilham verebilir.
  • LEGO® Technic NASA Apollo Ay Taşıtı – LRV: Kozmik maceracılar için en şahane hediye: NASA Apollo Ay Taşıtı (LRV) modeli. Sevdiklerinizi yıldızlara götürüp geri getirecek bu özel hediye, bambaşka dünyaların kapısını onlar için aralarken yaratıcı duygularını da harekete geçirebilir.

Bonus: Mırmır Pati ile eğlenceyi geri getirin

LEGO’nun sonsuz olasılıklarla dolu dünyasında en mükemmel hediyeler de eğlence de oyun da bitmez… Mırmır Pati, oyunu her yaştan insan için geri getiriyor ve herkesi yılın bu büyülü zamanını çok daha keyifli geçirmeye davet ediyor.

Mutlu bir yer inşa etmek isteyen herkes için mükemmel hediyeler ve çok daha fazlası LEGO’da. Hemen tıklayın ve sevdiklerinizi mutlu etmeye erkenden başlayın.

*Bu yazı LEGO katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale