Gün geçmiyor ki yeni bir “mucizevi” diyet keşfedilmemiş olsun. Haftada beş kilo verdireni de var, vücut yağlarınızdan kurtulmanızı sağlayanı da. Ama bunların hemen hepsi –dikkat edin– bir nevi müfettişlik yapıyor ve her vücudun ihtiyacının farklı olduğunu pek de dikkate almadan sert kurallar çerçevesinde belli şeyleri yemeye/yememeye zorluyor, hatta yeme saatlerinizi bile belirliyorlar. Bu tür dayatmacı ve kalıplaşmış diyetlere karşı çıkan, insanın açlık ve tokluk güdülerine göre yeterli, dengeli ve bedeninin isteklerini tatmin edebilecek şekilde beslenebileceğini savunan bir görüş daha var: İçgüdüsel beslenme. Evelyn Tribole ve Elyse Resch 1990’larda böyle bir yaklaşımla çıkageldiler ve o zamandan beri de içgüdüsel beslenme üzerine çalışmalarını çeşitli yayınlarla sürdürüyorlar.
Tribole ve Resch’in belirttiği üzere, kuralcı diyetlerin kısır döngüsüne hapsolmaktansa bedenin gönderdiği açlık ve tokluk sinyallerine göre beslenerek doğamızda zaten var olan kilo dengeleme mekanizmasını sağlıklı bir şekilde sürdürebiliriz. Yani içgüdüsel beslenme aslında hepimizin sahip olduğu sağlıklı ve doğal bir döngü ama görünen o ki pek çoğumuz yanlış beslenme önerileri, yiyeceklere yapıştırılan “kötü” ya da “iyi” etiketler ve yemeyi hak etmemiz gerektiği fikirleriyle öyle dolduk ki bedenimizle olan bağı kopardık. Onun sesini duyamamaya, ihtiyaçlarına ve arzularına kulak tıkamaya başladık. Tribole ve Resch için, yediğimiz şeylerden dolayı suçluluk duymak doğru değil. Kalori sınırlaması yapmak ya da belli besin gruplarından kaçmak içgüdüsel beslenmeye taban tabana zıt.
Kendileri bu yaklaşım üzerine on temel ilke geliştirmiş. Bunların hepsinde dikkat çeken ortak vurgu ise açlığın da tokluğun da normal hisler olduğu. Bu hislere saygı duyarak bedenimizin ihtiyaçlarına cevap verdikten sonra aslında kalori kısıtlaması yapmadan, yediklerimizi yakmak için spor salonlarında saatlerce geçirme zorunluluğu hissetmeden ve suçluluk duymadan da sağlıklı ve dengeli bir beslenme alışkanlığı kazanabilmek mümkün.
İçgüdüsel beslenmeyi ilk duyduğumda bunun yeme bozukluklarıyla mücadele eden insanlar için ne anlama gelebileceğini düşündüm. Anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza, tıkanırcasına yeme epizotları gibi yeme bozukluklarında, kişinin, açlık ve tokluk dürtülerine güvenmesini bırakın bunlarla olan bağı neredeyse kopuyor. Yeme bozukluğuna göre ya ciddi kalori kısıtlamasına gidiyor ve yiyeceklerin çoğu gözünde “korkutucu” oluyor ya da tıkanırcasına yeme epizotlarından sonra aldığı kalorileri yakmak adına “telafi” çabalarına giriyor. Ve bu davranışlar bazı hastalarda senelerdir devam edip alışkanlığa dönüştüğünden beyin “normal” olanı bu şekilde kabul ediyor.
Peki, yeme bozukluğu olan biri için içgüdüsel beslenme yolu kapalı mı gerçekten? Bu sorunun cevabını önce Tribole ve Resch’in Intuitive Eating adlı kitabında aradım. Giriş ve son söz hariç on beş bölümden oluşan bu çalışmada yazarlar öncelikle içgüdüsel beslenmeyi savunarak diyet mitini çürütüyorlar, ardından içgüdüsel beslenmenin yukarıda da değindiğim on ilkesini ayrıntılı olarak açıklıyorlar ve son bölümü de yeme bozuklukları ile içgüdüsel beslenme arasındaki ilişkiye ayırıyorlar. Bu ilişkiyi daha çok vaka analizleri üzerinden giderek inceliyorlar. Skylar, Lila, Laurel, Samantha… Daha birçoklarının yeme bozukluğu hikâyelerini, mücadelelerini ve tedavinin başında olmasa bile belli bir aşama kaydettikten sonra nasıl içgüdüsel beslenme alışkanlığını tekrardan kazandıklarını okuyoruz.
Yani, içgüdüsel beslenme, yeme bozukluğu yaşamış ve iyileşme sürecine girmiş kişiler için imkânsız gözükmüyor. En azından Tribole ve Resch’e göre. Ama ikili önemli bir parantez açmayı da ihmal etmiyor: Ciddi bir yeme bozukluğu yaşayan kişi, tedavisinin başlarında içgüdüsel beslenmeyi gerektiği gibi benimseyemez. Neden? O halde ne yapmak gerek?
Yazarlara göre, yeme bozuklukları kişinin doğuştan gelen açlık ve tokluk sinyalleriyle bağının kopmasına ve tat alma duygusunu kaybetmesine neden oluyor. Anoreksiya nervozası olan hasta bazen yıllarca yediklerini kısıtladığı için aslında fiziksel ve beyinsel açıdan tam bir açlık modunda yaşıyor ve bu durumdayken açlık ve tokluk sinyallerine göre beslenmeye kalktığında daha büyük bir karmaşa, bilinmezlik, endişe duyup kısıtlayıcı davranışlarından vazgeçemiyor. Metabolizması yavaş çalıştığı için açlık sinyalleri normal bir şekilde hissedilmiyor ve az miktarda alınan gıda bile sahte bir tokluk hissi yaratabiliyor.
Tıkanırcasına yeme epizotlarının da görülebildiği bulimiya nervoza hastalarında da durum farklı değil. Bu kişiler kısa süre içinde çok fazla miktarda yemeye alıştıklarından tokluğu neredeyse tamamen yanlış bir şekilde yorumluyorlar. Yiyecekler ile belli duyguların (sıkıntı, kızgınlık, keder vb.) giderilmesi arasında kurdukları bağ nedeniyle, açlık sinyallerine göre beslenmeleri söylendiğinde bu kişiler daha ciddi duygu çalkalanmaları hissedebiliyor.
Tribole ve Resch, yeme bozukluklarının tedavisinin uzun vadede içgüdüsel beslenme alışkanlığının kucaklanmasını hedeflediğini ama hastaların başlangıçta ihtiyaçlarına uygun ve vücutlarındaki hasarı iyileştirmeye yetecek bir yeme planı çerçevesinde beslenmesi gerektiğini düşünüyorlar. Ayrıca, en az bunun kadar önemlisi de yeme bozukluğunu yaratan ve sürdürülmesine neden olan duygu ve düşüncelerin üzerine gidip kişinin sadece fiziksel açıdan değil psikolojik açıdan da iyileşmesi.
Etkili bir tedavi ise ancak yeme bozukluklarında uzmanlaşmış bir psikoterapist ve diyetisyen ile hastanın hayati bulgularını kontrol edecek bir hekimin birlikte çalışmasıyla mümkün olabiliyor. Tribole ve Resch son olarak yeme bozukluğu tedavisine başlayıp yiyeceklerle olan ilişkisini belli bir düzeye kadar normalleştiren birinin yavaş yavaş açlık ve tokluk sinyallerine göre beslenmeye başlayabileceğini ve içgüdüsel beslenmenin on ilkesini hayatına sokabileceğini ifade ediyorlar.
Kaynaklar:
https://www.health.com/nutrition/intuitive-eating
Intuitive Eating, Evelyn Tribole ve Elyse Resch.
https://www.intuitiveeating.org/ (Tribole ve Resch’e ait olan bu internet sitesinde içgüdüsel beslenme üzerine temel bilgiler ve hangi kaynaklara başvurulabileceği açıklanıyor.)
İlginizi çekebilir: Yeme bozukluklarıyla mücadeleye yeni bir bakış: Yeme bozukluğunuz aslında bir alışkanlık olabilir mi?