X

Yeme bozukluğu yaşayan arkadaşınıza nasıl yardımcı olabilirsiniz?

Pek çok insanın bedensel ve ruhsal ihtiyaçlarını bastırarak içgüdüsel beslenmeyi unutmasının en büyük nedenlerinden biri kısıtlayıcı beslenme şekillerini yücelten zihniyet. Yeme bozukluklarının bu denli yaygınlaşmasının arkasındaki en etkili faktörlerden biri olarak da karşımıza yine toplum ya da medya ve sağlık “endüstrisi” tarafından dayatılan kurallar çıkıyor. Nasıl beslenmemiz, neyi ne kadar yemeye “hakkımızın(!) olduğu” ya da bir dilim pastayı “kazanmak” için ne kadar “koşmamız” gerektiği gibi dayatmalar ve basmakalıp fikirlerle dolu bir dünyada yaşıyoruz.

Son yıllarda her ne kadar beden olumlama, diyet karşıtı beslenme ve her bedende sağlık gibi hareketler dünya çapında etkili olmaya başlasa da hiçbirimiz beslenme şekilleri ve bedenlerimizle ilgili olumlu ya da olumsuz konuşmalardan tamamen kurtulabilecek durumda değiliz. Aksi, fazlasıyla gerçek dışı ve ütopik bir hayal olabilir. Üstelik söz konusu olan sadece kendi mücadelemiz de değil; sevdiğimiz ve değer verdiğimiz insanların, dost ya da arkadaşların da çoğu zaman benzer kaygı ve fikirlere saplanıp kaldığını, güzelliği ince ve zayıf olmakla ya da yetersiz ve az beslenmekle eş tutan zararlı fikirlerden etkilendiğini fark ediyoruz.

Bu durumun daha ciddi aşamalarda onlarda yeme bozuklukları yarattığını bile görebiliyoruz. Amerika merkezli bir sivil toplum kuruluşu olan NEDA (Yeme Bozuklukları Birliği), “Yeme bozuklukları bir tercih değildir. Yeme bozuklukları biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerle birlikte çevresel koşulların da etkili olduğu rahatsızlıklardır,” diye açıklıyor. Yani, yeme bozuklukları bir tercih değil; ama iyileşmeyi seçmek bizim tercihimiz.

İyileşmeyi seçtiğimizde yanımızda güvenilir bir omuz, daha iyisi güvenilir birkaç omuz ararız. Yeme bozuklukları teşhisi konan ya da beslenme, beden algısı ve kilosuyla ilgili kısıtlayıcı bir düşünce kalıbı içine hapsolmuş insanlara yardım etmeye hazır pek çok profesyonel bulunsa da bir arkadaşın ya da sevdiğin desteği her zaman ve her koşulda en korunaklı sığınaktır.

Değer verdiğiniz bir arkadaşınızın yeme bozukluğu yaşadığından şüpheleniyorsunuz ve iyileşmeyi seçmesine yardımcı olmak istiyorsunuz. Öncelikle şüphelerinizin doğru olup olmadığını anlayabilmek için yeme bozukluklarında ya da sağlıksız yeme davranışları gösteren insanlarda sıklıkla karşılaşılan bazı durumları hatırlayalım.

Arkadaşınız;

  • sık sık öğün atlıyorsa,
  • belli başlı yiyecekleri/yiyecek gruplarını sebepsiz bir şekilde beslenmesinden çıkarmışsa,
  • kalori hesabı yapıyorsa,
  • yediklerini (aşırı spor vb. davranışlarla) “telafi” etme çabasına giriyorsa,
  • yediklerini kısıtlıyor ve/veya tıkanırcasına yeme davranışında bulunuyorsa,
  • sınırlı çeşitlilikte ve miktarda besleniyor, her öğününü mutlaka belli saatlerde yapıyorsa,
  • kendi kilosu ve başkalarının bedenleriyle ilgili sürekli yorumlarda bulunuyorsa,
  • moda diyetlere saplantılı bir hale gelmiş ve beden algısıyla ilgili kaygıları artmışsa,

arkadaşınız yeme bozukluğuyla mücadele ediyor olabilir.

Yukarıda saydığımız durumların günümüzde hemen herkeste gözlenebileceğini düşündünüz belki. Hepimiz yeme bozukluğu mu yaşıyoruz peki? Hepimizde anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza, sağlıklı beslenme takıntısı ya da tıkanırcasına yeme bozukluğu mu var? Tabii ki hayır. Ama terazinin dengesinin şaştığı ve yukarıdaki davranışların önce alışkanlık sonra da saplantı haline geldiği bir sınır var ve o sınır aşıldığında kişi kendini hızla yokuş aşağı inerken buluyor. Bedeniyle ilgili manipülasyonlarına zamanla engel olamamaya başlıyor.

Yeme bozukluklarının bir tercih olmadığını, altında fiziksel, sosyal ve psikolojik etmenlerin yattığını söylememizin nedeni de bu. Son araştırmalar bazı insanların yeme bozukluklarına genetik olarak yatkınlığını ortaya koydu. Ve ince bedenleri öven toplumların etkisiyle birlikte diğer psikolojik ve çevresel etmenler de işin içine girince bu kişilerde yeme bozuklukları gelişiyor. Aynı faktörler yeme bozukluklarına genetik yatkınlığı olmayan insanlarda ise birtakım sağlıksız yeme davranışlarına neden oluyor ama bunlar çoğunlukla hastalığa dönüşmeden kontrol altına alınabiliyor.

Pekâlâ, arkadaşınızın durumunu gözden geçirdiniz ve beslenmesiyle ya da bedeniyle ilgili olumsuz davranışlarda bulunduğuna eminsiniz.

Ne yapacaksınız?

Yanında olun. Ona değer veren, onu bilen ve önemseyen bir arkadaşı olarak yanında durun. Arkadaşınızın size güvenmesini, ne olursa olsun desteğinizle arkasında duracağını bilmesini sağlamak ve ona bu hissi vermek son derece mühim. Bunun için öncelikle, onu, rahatsızlığı ve duygularıyla fark edin. Kabul edin onu. Suçlamadan, yargılamada bulunmadan ya da teşhisler koymaya kalkmadan dinleyin.

Didaktik bir üsluptan ve alışagelmiş tavsiyelerden fayda gelmeyeceğini düşünen beslenme uzmanı Laura Cipullo bir yazısında bakın ne diyor: “Arkadaşınızlayken, ‘Son günlerde görünüşünle ilgili hep olumsuz konuşuyorsun, fark ettin mi? Anlatmak ister misin?’ gibi cümlelerle onu paylaşmaya teşvik edebilirsiniz. Yine, yemeğini yemekte zorlandığında, ‘Yemeğini beğenmedin mi? Neden yemiyorsun? Bir sorun varsa konuşalım mı?’ diye öneride bulunabilirsiniz. Arkadaşınız, onu dinlemeye hazır olduğunuzu hissettiği an sevileceğini ve değer göreceğini anlayacak, konuşmaya daha hazır hale gelecektir.

Aslında belki de her şeyden önce kendi bedenimize olan yaklaşımımızı gözden geçirmemiz gerekiyor. Kendimize haksızlık mı ediyoruz? Bedenimizi yeterince beslemiyor muyuz? Duygusal ya da fiziksel açlığımızı yadsıyor, kısıtlayıcı yeme alışkanlığının kurallarına mı saplanıp kalıyoruz? Görünüşümüzü, kilomuzu, kıyafetlerimizi hep eleştiriyor ve kendimizi başkalarıyla mı kıyaslıyoruz? O halde, başkasına destek olmadan önce kendimize yardım etmeliyiz. Sevdiklerimize ancak bu şekilde destek olabiliriz.

Alışkanlıkları kırmak ve yerleşmiş düşünceleri ters yüz etmek zor ve uzun bir süreç. Ama bazı sağlam adımlarla mümkün.

Yiyeceklerle ilgili konuşma şekliniz çok mu yargılayıcı?

Beslenme ve egzersiz alışkanlıklarımızla ilgili keskin ve can yakıcı cümleler kuruyoruz çoğu zaman. Arkadaşlarımızla ya da ailemizle bir araya geldiğimiz değerli anları “Şu pastayı yiyerek iyi yapmadım,” “Bugün yine kendime hâkim olamadım” ya da “Şimdi şu pizzayı yakmak için fazladan koşmam gerekecek” gibi olumsuz söylemlerle mahvetmek ne kadar normal algılanıyor artık, değil mi? İşte, zayıflama ve diyet kültürünün aşıladığı fikirlerin sonucu olarak görüyorum ben bunları. Konuşmalarımızın hem kendimiz hem de çevremiz için ne kadar yaralayıcı olduğunu fark etmiyor, dahası yeme bozukluklarına yatkınlığı olan insanları daha da savunmasız durumda bırakıyoruz.

Bunun yerine birlikte geçirdiğimiz anlara eşlik eden yiyeceklere, “kötü”, “masum” ya da “sağlıklı” ve “sağlıksız” etiketleri yapıştırmadan, bizi duygusal ve fiziksel olarak tatmin eden ve hoş sohbetlerin tadına tat katan hediyeler gibi yaklaşsak? Ve kullandığımız dili de ona göre biçimlendirmeye çalışsak? Yeme bozukluğu yaşayan ya da yiyeceklerle savaş halinde olan arkadaşınız yediği bir şey yüzünden kendini suçlamaya kalkarsa, onunla bu yeni düşünce şeklini paylaşabilirsiniz. Daha olumlu, daha kucaklayıcı ve keyif verici bu düşünce şekliyle belki de ona büyük yardımınız dokunur.

Görünüşümüz ve beden ölçülerimizle ilgili yorumlar yapmak zorunda değiliz.

Birine “Kilo mu verdin? Harika görünüyorsun!” dediğimizde aslında amacımız ona kendini iyi hissettirmek ve kilo verdiyse bunu bir başarı olarak kabul edip ona iltifat etmek, değil mi? Gerçek şu ki, böyle yaparak güzelliği ince olmakla bir tutuyor ve küçük bedenlerin, dünyada daha az yer kaplamanın ve nedeni ne olursa olsun kilo vermenin anlamını doğrudan sağlıklı olmaya bağlıyoruz. Ama karşımızdaki insanın neden kilo verdiğini bilemeyiz. Ona iltifat etmeye çalışırken belki de yeme bozukluğunu, hastalığı ya da depresyonu kutluyor olabilirsiniz!

İyisi mi, siz olumlu ya da olumsuz olsun kiloyla ilgili her türlü yorumdan uzak durun. Arkadaşınıza güzel ve sağlıklı olduğunu, neşesiyle parladığını söylemenin başka yolları da var. Kendinizi onun yanında ne kadar güvende ve rahat hissettiğinizi söyleyebilir ve ilgilendiği farklı konulara ya da alanlara değinebilirsiniz. Tabii bunlar o arkadaşınız için düşündüğünüz ve hissettiğiniz şeylerse. Karşınızdakinin görünüşü dışında gerçekten kim olduğunu fark ettiğinizde kilo ve yiyeceklerle ilgili konuşmalar da kendiliğinden azalacaktır.

Kendi bedeniniz ve kilonuzla ilgili nasıl konuştuğunuzu bir düşünün. 

Kendimize yönelttiğimiz dilin üslubu, başkalarının bize ve kendilerine olan konuşmalarını da etkiler. Bedeninizle ilgili olumsuz konuştuğunuzu fark ettiğiniz an hemen DURUN. Durun ve şu anda gerçekten neye ihtiyacınız olduğunu düşünün. Belki güvene, belki size kendinizi kötü hissettiren duyguyu fark etmeye ihtiyacınız var. Belki de insan olduğunuzu ve tam da bu yüzden kusurlarınızla birlikte kendinize şefkat göstermeniz gerektiğini fark etmeye.

Yeme tercihlerimizden dolayı suçluluk, pişmanlık ve yetersizlik gibi hisler oluştuğunda onları duysak da dayatmalarından uzak durabiliriz. Daha olumlu ve yapıcı düşündüğümüzde, bedenimizle birlikte tüm benliğimize daha kucaklayıcı ve şefkatli bir bağla (yeniden) bağlanabiliriz. Ve siz bedeninizle suçlayıcı olmaktan uzak bir ilişki kurduğunuzda, benzer zorlukları yaşayan arkadaşlarınıza ve sevdiklerinize de özgürlüklerine ulaşmaları için yol gösterebilirsiniz.

Kaynaklar:
https://thewellful.com/editorial/how-to-support-a-friend-with-an-eating-disorder
İdeal’in Sınırında Bir Mücadele: Beden Olumlama Hareketi Üzerine Bir Alımlama Analizi
https://lauracipullo.com/
NEDA

İlginizi çekebilir: Bedenimizde rahat hissetmek ve bedenimizle bağımızı güçlendirmek için neler yapabiliriz?

Burcu Uluçay: Sözcüklerle, cümlelerle dahası dille uğraşmayı hep sevdim. Bunun üniversitede mütercim tercümanlık okumamda önemli bir payı oldu. 2012’de Marmara Üniversitesi’nden mezun olduğumda bir sene kadar çeşitli alanlarda çevirmenlik yaptım. “Şirket-bazlı” çevirmenliğin pek bana göre olmadığını anlayınca daha “naif” bir yönü olan yayıncılık dünyasına yöneldim. Fakat The University of Westminster’da Cultural and Critical Studies (Kültürel Çalışmalar) yüksek lisans programını burslu okuma şansı kapımı çalınca –pırrr– Londra’ya uçtum. 2014’te elimde afili diplomamla yurda döndüm. Ama yalnız değildim: Ben ve anoreksiya nervoza birlikte gelmiştik! Londra’ya gitmeden de ufak ufak “yoldayım” dese de pek aldırış etmediğim bu yeme bozukluğu artık sağlığım başta olmak üzere tüm hayatımı etkiliyordu ve kendisini yenmek için halen mücadele veriyorum. Bir taraftan asıl mesleğimi yani çevirmenlik ve editörlük çalışmalarımı sürdürsem de altı aydan uzun bir zamandır tam zamanlı işim buymuş gibi anoreksiya nervozadan iyileşmeye çalışıyorum. Yeme bozukluklarının nedenlerini, tedavi yollarını, iyileşen hastaların öykülerini ve güncel araştırmaları didik didik edip okumaya başladığımda tüm isteğim kendimi bu azaptan kurtarmaktı. Fakat zamanla yeme bozuklukları hakkında Türkçe yazılmış kaynakların İngilizcedekilere göre yetersiz kaldığını gördüm. Üzücü değil mi sizce de? Hele de yeme bozuklukları dünyanın hemen her yerinde bütün yaş grupları için gittikçe tehlikeli bir hal alırken. Tabii bir de yeme bozukluğu yaşayan kişilerin ailelerini, yakınlarını, arkadaşlarını düşünmek lazım. Sevdiklerine yardımcı olmak için daha güvenilir ve güncel içeriklere ulaşsalar ne güzel olur! Böylece önce kendi ailem ve yakınlarım için okuduklarıma dayanarak çeviriler ve derlemeler yapmaya başladım. TEDTalks’ta yeme bozuklukları, kaygı bozukluğu, yoga ve meditasyon gibi konularda ilham verici konuşmalar olduğunu biliyordum çünkü hemen hepsini izlemiş/dinlemiştim. Aralarında Türkçe altyazı çevirisi olmayanlar vardı. TEDTalks’un gönüllü çevirmenler projesine dâhil olup çeviriler yaptım. Sonra blog açma fikri geldi. Blogumda hem yabancı kaynaklardan edindiğim bilgileri hem de kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdığım içerikleri paylaşmaya başladım. Yazdıkça yazdıkça anladım ki paylaşmak ihtiyacım varmış. İtiraf etmek. Yeme bozukluklarının ciddi bir zihinsel rahatsızlık olduğunu, dahası bunu bizim “seçmediğimizi” bilin demek. Böyle böyle Uplifers’la yollarımız keşişti. Yeme bozuklukları hakkında yerleşmiş yanlış düşünceleri değiştirmek için buradaki birlikteliğimizden aldığımız güç önemli bir adım olsun. Yeme bozukluklarının zihnimize işkence eden kötücül sesine birlikte “dur” diyebileceğimize inanıyorum! Bana buradan ulaşabilirsiniz: burcu.ulucay@yahoo.com Bloguma göz atmak isterseniz: https://sahteseslereelveda.wordpress.com/

Geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenmek isteyenlere: Fine Life Fermente Kajulu İçecek

Son yıllarda sağlıklı beslenme ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının, daha önce hiç olmadığı kadar ilgi gördüğü kesin. Veganlık, vejetaryenlik, fleksitaryen gibi bitki bazlı beslenme türleri, sadece etik ve çevresel nedenlerle değil, aynı zamanda bütüncül sağlık açısından sunduğu çeşitli faydalar nedeniyle de dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına yönelik talepler hızla artarken çok sayıda bitki bazlı ürün de raflardaki yerini alıyor. Özellikle süt ürünlerine alternatif arayanlar için çok sayıda ürün piyasaya sürülüyor. Bu konuda öncü isimlerden biri olan Metro Türkiye de “Sofrada herkese yer var!” mottosuyla tüketicilerin ihtiyaçlarına, yenilikçi ürünlerle cevap veriyor.



Raflarında 400’den fazla bitki bazlı ürün sunan Metro Türkiye, geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın en leziz yollarını sunuyor. Ve güzel haber; Türk mutfağının favori içeceklerinden ayrana bitki bazlı alternatif sağlıyor: Fine Life Fermente Kajulu İçecek.

Lezzetli, vegan, fermente: Ayrana bitki bazlı alternatif

Herkes için sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik anlayışıyla hareket eden Metro Türkiye, beslenme trendlerine ve değişen tüketici taleplerine verdiği önemle Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i raflara getiriyor. Geleneksel lezzetimiz ayrana bitki bazlı bir alternatif olarak öne çıkan Fine Life Fermente Kajulu İçecek, bitki bazlı beslenme alışkanlıklarını benimseyen ya da benimsemek isteyen herkesin beğenisine sunuluyor.

Metro Türkiye raflarında yerini almaya başlayan bu yenilikçi ürün, %27 oranında kaju fıstığı, tuz ve çeşitli probiyotikler içeriyor. Bunun yanı sıra katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermemesiyle de dikkat çeken Fine Life Fermente Kajulu İçecek, hem bitki bazlı ürünleri tercih edenlerin hem de laktoz tüketmemeye önem verenlerin favorisi olmaya aday. Ayran alternatifi olarak soğuk tüketilebilen bu ürün, 250 ml’lik cam ambalajlarda satışa sunuluyor. Vlabel etiketiyle otel ve restoran gibi yeme içme işletmelerinde rahatça kullanılabilecek Fine Life Fermente Kajulu İçecek, menülere yeni vegan bir alternatif getirirken, müşteri memnuniyetini de artırma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıllarda süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler sunmuş olan Metro Türkiye, Metro Chef Veggie Bademli ve Fındıklı içecekler ile yoğurda alternatif Metro Chef Veggie Fermente Süzme Kaju’yu ve Metro Chef Veggie Meze Serisi’ni tüketicilerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden ayrana bitki bazlı bir alternatif getirerek hem sağlıklı hem de yenilikçi bir seçeneği yani Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i tüketicilerle buluşturuyor.

Elbette Metro Türkiye’nin raflara taşıdığı yenilikçi ürünler sadece süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler ile sınırlı değil. Çok daha fazlası, raflarda çoktan yerini aldı.

Bitki bazlı geniş ürün yelpazesi: 400’den fazla çeşit



Metro Türkiye’nin raflarındaki vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; falafel çeşitlerinden pizzaya, ranch sostan çamaşır yumuşatıcısına kadar 50’ye yakın çeşitte gıda ve gıda dışı bitki bazlı ürün sunuyor. Eğer tüm bu ürünleri ve çok daha fazlasını incelemek isterseniz hemen tıklayıpvegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine;vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; Metro Türkiye’nin Bitki Bazlı & Vegan Katalogu’nu keşfedebilirsiniz.

Temel gıdadan temizlik ürünlerine, kişisel bakımdan atıştırmalıklara aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Metro Türkiye ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak artık çok daha kolay.

*Bu yazı Metro Türkiye katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlginizi çekebilir: Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’nin zengin vegan ürün yelpazesini keşfedinVegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’

 

İlgili Makale