X

Yeme bozukluğu gençlere özgü bir hastalık değildir: Orta yaş ve yaşlılık döneminde yeme bozuklukları

Yeme bozukluklarının ergenlik döneminde ve genç yaşlarda görüldüğüne ve daha çok kadınları etkilediğine dair bir yanılgı var. Yeme bozukluklarının cinsiyet, ırk, etnik köken, cinsel tercih ya da kültürel geçmiş gibi özellikler ayırmadığını ve bu rahatsızlıkların toplumun birçok farklı kesiminden insanı etkilediğini hep vurguluyoruz. 

Yaş söz konusu olduğunda da durum farklı değil. Orta yaş dönemlerimiz ve daha ileriki yaşlarımızda da yeme bozukluklarıyla mücadele etmek durumunda kalıyoruz. Dahası, hayatımızın bu dönemlerine özgü gelişen birtakım sorunlar yeme bozukluklarıyla birleştiğinde çok daha tehlikeli sonuçlar doğurabiliyor. 

Öncelikle, bir kez daha altını çizelim: Yeme bozuklukları, bireylerin fiziksel ve ruhsal durumları üzerinde ciddi etkiler yaratan, onların üretkenliğini ve hayat sevinçlerini azaltan, diğer insanlardan uzaklaşmalarına neden olan rahatsızlıklardır. Tehlikenin boyutunu daha iyi görebilmek için yeme bozukluklarının ne kadar yaygın olduğunu ispatlayan istatistiki bilgilere bir bakmamız yeter aslında. 

Örnek vermek gerekirse, 2012 yılında yapılan bir araştırmaya göre, 50 yaş ve üzerindeki kadınların %13’ünde hayatlarının son beş yılında yeme bozukluğuna özgü semptomlar görülmüş. %70’inden fazlası kilo vermeye çalışırken, %62’si kilolarının ve bedenlerinin hayatlarını olumsuz etkilediğini bildirmiş. 

Ayrıca, yaşımız ilerledikçe bedenlerimizin değişmesi, iş, aile, emeklilik gibi nedenlerle başka bir şehre taşınmak ve düzen değiştirmek, sorumluluklarımızın artması ya da aile bireylerini ve arkadaşlarımızı kaybetmemiz ileriki yaşlarda yeme bozukluğuna neden olabilir. Pursuing Perfection: Eating Disorders, Body Myths, and Women at Midlife and Beyond adlı kitabın yazarı Margaret Maine şöyle diyor: “İnsanlar hayatlarının bu dönemlerinde birçok psikolojik stres faktörüyle karşı karşı kalıyor ve kontrol edebilecekleri yeni bir şeyin arayışına giriyor. Ne yazık ki bunun için çoğu zaman bedenlerini kontrol etmeye, onu değiştirmeye yöneliyorlar.” 

Facebook, Instagram gibi sosyal medya hesaplarında ya da sözde güzellik ve sağlık dergilerinde yüceltilen “geç yaşlarda da fit olabilirsiniz,” “yaşınız ilerledikçe metabolizma hızınız düşer ama bu mucizevi diyetle kilolara veda edeceksiniz” türünden fikirler, insanların zihninde yer ettikçe tehlikeli olabiliyor. Bu noktada sorun,  belli sınırlamalar ölçüsünde beslenmenin ya da sporun sağlıklı olmaktan öte güzellik ve zayıflık tutkusu yaratmak amacıyla önümüze getiriliyor olması. İlerleyen yaşlarla birlikte özellikle büyük anne ve büyük baba olan kişiler, vücutlarındaki değişimden korkup onu kontrol etmeye çalışıyor ve son derece kısıtlayıcı diyetlere yöneliyor. Bu durum saplantı derecesinde sürmeye devam ettiğinde ise yeme bozukluklarının oluşmasına neden olabiliyor. 

Kısacası, yeme bozuklukları genellikle hayatta kontrol edemediğimiz şeyleri vücudumuzu kontrol ederek, deyim yerindeyse onu terbiye ederek telafi etmeye çalışmanın bir sonucu olarak görülüyor ve bu açıdan geçkin yaştaki insanları da etkiliyor. Söz gelimi, yaş aldıkça araba kullanmak, yardımsız yürümek ya da beslenmek gibi eskiden kolaylıkla yaptığımız şeyler elimizden gelmeyebilir. Bu durum, bireylerde başkalarına bağımlı oldukları ve hayatlarındaki hiçbir şeyi kontrol edemedikleri hissi uyandırırsa, yeme bozukluklarına neden olan davranışlarla sonuçlanabilir ya da kişinin geçmişinde zaten bir yeme bozukluğu varsa bunu tetikleyebilir. 

Yeme bozukluklarıyla ilgili en önemli sorunlardan biri doğru ya da yeterli teşhis konulamayışı. Bu durum özellikle tıkanırcasına yeme bozukluğu yaşayan hastaların karşılaştığı bir durum, fakat özellikle 30 yaş ve üstü hastalar da aynı olumsuzlukla karşı karşıya kalabiliyor.

Doğru teşhis koyulamayışının en önemli sebeplerinden biri, aile bireylerinin ve doktorların kilo kaybı, yetersiz beslenme ya da kusma, ishal gibi semptomları yaşlanma sürecinin “normali” olarak algılaması ve bunların yeme bozuklukları gibi ruhsal rahatsızlıklarla ilişkisini gözden kaçırmasıdır. 

North Carolina Üniversitesi’nin yeme bozuklukları merkezi başkanı Profesör Cynthia M. Bulik bakın ne diyor: “İnsanlar, yeme bozukluklarının hemen her yaştan insanı etkileyebileceği gerçeğini göremiyor. Ergenlikten ya da ilk gençlik döneminden çıkıldığında yeme bozukluklarının da kendiliğinden iyileşeceğini sanıyorlar. Hâlbuki durum hiç de böyle değil. Yeme bozukluğuna neden olan faktörler, ileriki yaşlarda farklılaşabilir ama bu onların daha genç insanlarda olduğu kadar yıkıcı bir etkiye sahip olmadığını göstermez. Yeme bozuklukları her yaştan binlerce insanın hayatına kast etmektedir ve bu gerçeğin anlaşılması birçok hayat kurtarır.” 

Teşhis koyulmasıyla ilgili bir başka olumsuzluk ise yaşı geçkin insanların tedavi için çevresinden yeterli desteği ve teşviki alamaması. Konunun uzmanlarından Laurie Cooper, “Bazı insanlar, hayatımın son dönemindeyim ve geleceğe yönelik bir amacım ya da bir hayalim yok diye düşünerek ve sağlıksızlığı hatta ölümü baştan kabul ederek destek aramaktan kaçabilir,” diyor. 

Çözüm nerede?

Elbette önce doğru teşhis ve ardından uygun bir tedavi süreci planlanması gerekiyor. 

Tedavi seçenekleri 

Yeme bozukluklarının tedavisinde Bilişsel Davranışçı Terapi, Diyalektik Davranışçı Terapi ya da aile destekli terapilerden yararlanılabilir. İleriki yaşlarda yeme bozukluklarıyla mücadele ederken beslenme danışmanlığı son derece önemlidir. Ayrıca, destek gruplarına katılmak ve sosyalleşmek de yeme bozukluklarının tedavisinde etkili olan yöntemler arasında sayılır. 

Yatarak ya da ayakta tedavi 

Yatarak tedavide kişi 24 saat boyunca yeme bozuklukları konusunda uzmanlaşmış bir hastanede ya da klinikte kalır. Ayakta tedavide ise kişinin evinde yaşaması uygun görülür, haftada birkaç kez terapisti ve diğer sağlık uzmanlarıyla görüşmeleri olur. Bu görüşmelerin sıklığı, süresi ve gerçekleşme şekli kişinin ihtiyaçlarına göre değişir. Fakat ileriki yaşlarda genellikle yeme bozukluklarıyla birlikte yaşlanmadan kaynaklı bazı rahatsızlıklar da görüldüğünden bireylerin yatarak tedavi olması daha etkili sonuç verebilir. 

Her kişinin ihtiyacı farklıdır 

Harvard Tıp Okulu’na göre, yaşı ilerlemiş hastalarda en etkili tedavi biçimine karar vermek için öncelikle kapsamlı bir tıbbi muayene yapılmalıdır.  Muayene esnasında kişinin iştahsızlığına ya da bozuk yeme davranışlarına neden olan faktörler araştırılmalı, kilo kaybının ya da alımının yeme bozukluklarından ziyade metabolizmayla ilgili daha farklı rahatsızlıklardan kaynaklanıp kaynaklanmadığı sorgulanmalıdır. 

Ayrıca, beslenme ve ilaç alımıyla ilgili gereksinimlerin de tedavi planına dâhil edilmesi gerekir. Terapilerden, beslenme ve tıbbi destekten oluşan bütüncül bir tedavi yaklaşımı en etkili sonucu verecektir. Ayrıca, hastaların doğayla ve diğer insanlarla ilişkisini güçlendirmek, onlara kaygılarını ve endişelerini azaltacak sakin, huzurlu ortamlar sağlamak da iyileşme sürecini hızlandıracak adımlar arasındadır. 

 

Kaynaklar:

https://www.montenido.com/how-eating-disorders-affect elderly/#Treatment_Options_for_Older_Adults

https://nedc.com.au/research-and-resources/show/issue-60-i-eating-disorders-in-aged-care

https://health.usnews.com/wellness/articles/2017-03-02/can-older-people-have-eating-disorders

https://emilyprogram.com/blog/eating-disorders-in-older-adults/

https://www.medicalnewstoday.com/articles/290023.php

https://www.health.harvard.edu/womens-health/disordered-eating-in-midlife-and-beyond

 

İlginizi çekebilir:

https://www.uplifers.com/madalyonun-diger-yuzu-erkekler-de-yeme-bozukluklariyla-mucadele-ediyor/

https://www.uplifers.com/yeme-bozukluklarini-taniyin-bu-tur-bir-rahatsizlik-yasayan-birine-nasil-yardimci-olabilirsiniz/

https://yalnizanoreksi.wordpress.com/2020/03/21/corona-virusu-gelmis-anoreksiyaya-gun-mu-dogmus/

 

Burcu Uluçay: Sözcüklerle, cümlelerle dahası dille uğraşmayı hep sevdim. Bunun üniversitede mütercim tercümanlık okumamda önemli bir payı oldu. 2012’de Marmara Üniversitesi’nden mezun olduğumda bir sene kadar çeşitli alanlarda çevirmenlik yaptım. “Şirket-bazlı” çevirmenliğin pek bana göre olmadığını anlayınca daha “naif” bir yönü olan yayıncılık dünyasına yöneldim. Fakat The University of Westminster’da Cultural and Critical Studies (Kültürel Çalışmalar) yüksek lisans programını burslu okuma şansı kapımı çalınca –pırrr– Londra’ya uçtum. 2014’te elimde afili diplomamla yurda döndüm. Ama yalnız değildim: Ben ve anoreksiya nervoza birlikte gelmiştik! Londra’ya gitmeden de ufak ufak “yoldayım” dese de pek aldırış etmediğim bu yeme bozukluğu artık sağlığım başta olmak üzere tüm hayatımı etkiliyordu ve kendisini yenmek için halen mücadele veriyorum. Bir taraftan asıl mesleğimi yani çevirmenlik ve editörlük çalışmalarımı sürdürsem de altı aydan uzun bir zamandır tam zamanlı işim buymuş gibi anoreksiya nervozadan iyileşmeye çalışıyorum. Yeme bozukluklarının nedenlerini, tedavi yollarını, iyileşen hastaların öykülerini ve güncel araştırmaları didik didik edip okumaya başladığımda tüm isteğim kendimi bu azaptan kurtarmaktı. Fakat zamanla yeme bozuklukları hakkında Türkçe yazılmış kaynakların İngilizcedekilere göre yetersiz kaldığını gördüm. Üzücü değil mi sizce de? Hele de yeme bozuklukları dünyanın hemen her yerinde bütün yaş grupları için gittikçe tehlikeli bir hal alırken. Tabii bir de yeme bozukluğu yaşayan kişilerin ailelerini, yakınlarını, arkadaşlarını düşünmek lazım. Sevdiklerine yardımcı olmak için daha güvenilir ve güncel içeriklere ulaşsalar ne güzel olur! Böylece önce kendi ailem ve yakınlarım için okuduklarıma dayanarak çeviriler ve derlemeler yapmaya başladım. TEDTalks’ta yeme bozuklukları, kaygı bozukluğu, yoga ve meditasyon gibi konularda ilham verici konuşmalar olduğunu biliyordum çünkü hemen hepsini izlemiş/dinlemiştim. Aralarında Türkçe altyazı çevirisi olmayanlar vardı. TEDTalks’un gönüllü çevirmenler projesine dâhil olup çeviriler yaptım. Sonra blog açma fikri geldi. Blogumda hem yabancı kaynaklardan edindiğim bilgileri hem de kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdığım içerikleri paylaşmaya başladım. Yazdıkça yazdıkça anladım ki paylaşmak ihtiyacım varmış. İtiraf etmek. Yeme bozukluklarının ciddi bir zihinsel rahatsızlık olduğunu, dahası bunu bizim “seçmediğimizi” bilin demek. Böyle böyle Uplifers’la yollarımız keşişti. Yeme bozuklukları hakkında yerleşmiş yanlış düşünceleri değiştirmek için buradaki birlikteliğimizden aldığımız güç önemli bir adım olsun. Yeme bozukluklarının zihnimize işkence eden kötücül sesine birlikte “dur” diyebileceğimize inanıyorum! Bana buradan ulaşabilirsiniz: burcu.ulucay@yahoo.com Bloguma göz atmak isterseniz: https://sahteseslereelveda.wordpress.com/

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale