Yazı yazmak üzerine: Londra’dan Kıbrıs’a uzanan yazarlık yolculuğum
Biraz farklı bir yazı olacak bugünkü. Aslında genel olarak yazılarımda sizinle duygu ve düşüncelerimi paylaşıyorum. Farklı olacak derken ise söylemek istediğim, bugünkü yazımda kendimden bahsetmek istiyorum biraz. Hazır mısınız Gizem’in yazma yolculuğunun nasıl başladığını okumaya?
Üniversiteden sonra Londra’da kısa dönemli bir Moda Yazarlığı kursuna katılmıştım. Halbuki Turizm ve Otel İşletmeciliği bitirdikten sonra oldukça farklı bir sektördü moda sektörü benim için. Ama o zamanlar bir moda aşkım vardı, hatta alışverişkolik bile denebilirdi benim için. Üniversite zamanlarında bir Londra seyahatinden 13 çift ayakkabı satın alarak dönmemin başka bir açıklaması olamazdı sanırım. Yeni yaşam tarzıma bakınca, o gün yaptığımın ne kadar bilinçsiz bir hareket olduğunu düşündüğümü söylemem gerekir.
Moda Yazarlığı kursuna başlamıştım ve çok sevmiştim yazmayı. Üniversitede Gazetecilik bölümünü kazanmama rağmen, 2. sene başka bölüme geçmemin pişmanlığını ilk o günlerde yaşamıştım sanırım. Kısa da olsa keyifli bir yolculuk olmuştu benim için ve ilk yazılarımı İngilizce olarak başlamıştım yazmaya. Daha o dönemlerde bloglar yeni yeni çıkıyordu bizim buralarda, e tabi 2010 yılının ilk yarısıydı ne de olsa. Sınıftan arkadaşlarım da blog açmışlardı, ama ben daha o günlerde herkesin blogger olduğunu düşünüyor ve bunu istemiyordum.
Bir buçuk yıl sonra Türkiye’ye dönmüştüm ve yeni açılacak olan bir internet alışveriş sitesinde çalışmaya başlamıştım. Çok kısa soluklu bir internet sitesinde sanırım 5-6 yazım çıkmıştı. Aynı zamanda Stil Editörü olarak çalıştığım sitede, yine kısa süreli de olsa içerikler ürettiğim günler sayılı ama keyifliydi. Tam olarak bilmiyordum ne istediğimi, ‘hayalleri için çalışmak/çabalamak’ kavramları tam da oturmamıştı zihnimde. Belki de yazmak hep vardı içimde, ama o zamanlar farkına varamamıştım bunun. Hatta uzun yıllar da yazmamıştım hiçbir şey, ta ki Uplifers’da yazmaya başlayana kadar…
Yazmaya olan tutkumu babamdan aldığımı düşünmeye başladım son zamanlarda, en azından ona inanmak istiyorum. Ailesinin en iyi huylarını alan bir evlat olmak istiyorum belki de.
Babam Kıbrıs’ta çeşitli gazetelerde yazmış değerli bir köşe yazarıydı. Gerek çevresinde, gerek sektörde çok sevilen ve hayatınızda görebileceğiniz en hümanist insanlardan biriydi. Ben üniversiteden mezun olduğumda bir yazı yazmıştı, hem benim hem de iş olanak(sızlık)ları yüzünden ülkemizden göç etmek zorunda kalan, neredeyse tüm diplomalı gençler için. Korkusuz ve idealist bir yazardı babam, keşke onun ‘Kalem’inden’ bir şeyler öğrenebilseydim zamanında. Keşke yazılarımı okuma fırsatı olsaydı, belki bana yol gösterir, kendimi geliştirmeme yardımcı olurdu. Ama dedim ya ben oldukça geç başladım yeniden yazmaya. Bugün aramızdan ayrılışının 4. yılında, biliyorum ki 100 değil, belki 1000 fırın ekmek yemem gerekiyor onun gibi başarılı bir yazar olabilmek için. Yine de o 1000 fırını yemeye hazırım ben…
Hayallerinizin peşinden gidin arkadaşlar. Ne kadar çalışmanız gerekiyor olsa da okuyun, araştırın, konfor alanınızdan çıkın. Yapanlar yapıyor, sizin bizim ne eksiğimiz var? Ha birde unutmadan; sevdiklerinize her fırsatta sımsıkı sarılmayı ihmal etmeyin.
Sevgiyle kalın.