Uzun yaşamın sırrı ile ilgili binlerce kitap, söyleşi, televizyon programına denk geldim, geliyorum. Kendi çevremdeki uzun yaşayan kişilere baktığımda ise ne genetik ne beslenme ile açıklıyorlar durumu, zihni sürekli güncel tutan bir alışkanlıkları var: Günlük tutuyorlar ve merak ediyorlar. Yaşı kaç olursa olsun merakla güne uyanan insanların, çok zor kayıplar da yaşasalar, maddi, manevi zorluklar da çekseler bir yol bulabildiğini yıllar içinde gözlemledim, onlardan dinledim.
Hep mükemmeli arayan zihin sürekli mantıkla kavga halinde. “Basit şeyleri yazsam ne olur?”, “Bununla mı uğraşacağım?”, “Bana ne kazandıracak?”, “Vakit kaybı!” diyor beyin sıradan şeyleri yazmak yerine. Aslında sadece hava durumu, o günkü modun, komşudan gelen ses bile günlüğün konusu olabilir. 95. yaş gününde kaybettiğim dedemin de günlük rutininin bir parçasıydı bu. Belki faydasının farkında değildi ama son ana kadar zihni hep canlıydı.
Bir çocuk gibi merakla güne uyanmak, sorgulamak ne kadar kıymetli ise bunu yazıya döküp kendinle ufak paylaşımlarda bulunmak, kendine yazılar yazmak da aslında hem kendine verdiğin bir ödül hem de yaratıcılığını destekliyor. İçerideki sesi kullanmaya başladığında onu daha çok işitme olasılığın artıyor. Kendini zorlamadan bir günkü deneyimi yazmak, hangi modda olursa olsun ertelemeden yazmak bir süre sonra yazılan şeyin yaratıcılığını da destekliyor.
Doğaçlama keman sanatçısı Stephan Nachmanovich’in “En güçlü ilham perisi içimizdeki çocuktur” demesi kendi sanatında nasıl bu kadar yaratıcı ve ilham dolu olduğunu anlatıyor. Yazan kişi için de içindeki ilham perisiyle irtibata geçmek mümkün, bunu düzenli yaptığında ise ilham perisi sanatçıya bile dönüşebilir. Yazma konusunda uzmanlaşamayabilir, yazılar kimseyi tatmin etmeyebilir ama yazan kişi yaratma yolculuğuna adım atıp farklı kaslarını da güçlendiriyor.
Analitik psikolojinin kurucusu Carl Jung’un “Yeni bir şey akıl ile değil, iç gereklilikten doğan oyun içgüdüsüyle bulunur. Yaratıcı zihin nesneler ile oynar” ifadesi, bana yazarken zihinde nasıl farklı yerlerin hareketlendiğini ve yazının mantıktan çıkarak duyguların yansımasına dönüşebildiğini hatırlatıyor. Bazen sadece o günkü korkularını, hayal kırıklıklarını veya endişelerini yazarak düşüncelerini ve duygularını zihninde seni meşgul etmeyecek bir yere park ediyorsun. Sonrasında ise zihin yeni yerlere yer açıyor ve bu yeniliklerle farklı bağlantılar kurup yaratıcılığını destekliyor.
Bir nevi meditasyon olduğuna inandığım yazma eylemine kendine hediye, yaratıcılığın için ilham, gelişimini görmek için fırsat ve belki de geçmişe dair kendinden bir iz gözüyle bakabilirsin. Herkes için değişen günün en verimli saatlerinde 5 dakika ayırıp pratik etmenin fark yaratacağına inandığım bu alışkanlığa başlamak için ilham olmasını diliyorum…
İlginizi çekebilir: Zamanın psikolojisi: Zamanla kurduğunuz ilişki hayatınızı nasıl etkiliyor?