X

Yavaşla: Kaygı ve ümitsizlikten kurtulmak için mücadele etmeyi bırak

“Bir zamanlar beynimin vücudumdaki en mükemmel organ olduğunu düşünürdüm. Sonra bana bunu kimin söylediği geldi aklıma.”
Emo Phillips

Ya işimi kaybedersem ve aileme bakamazsam?
Ya eşim beni terk ederse?
Ya çok gergin olursam ve beni terörist sanarlarsa?
Ya insanların arasındayken kendimi kaybedersem?
İşimi kaybedersem ben bittim.
İtibarım yerle bir olacak.
Benim için işler asla yoluna girmeyecek.
Asla güzel bir yaşamım olmayacak.
Ben acı çekmeye mahkumum.

Geçtiğimiz günlerde Uplifers’ın teması “yavaş hareketi” idi. Yavaş hareketi beynin aynı anda tek bir işe odaklanabileceği gerçeğinden hareketle, hızlı yaşamın modern insanı zihinsel olarak nasıl yorduğunu göstermeye çalışıyor. Her şeyin inanılmaz bir hızla akıp gittiği dünyaya adapte olmak için oradan oraya koştururken, farkında olmadan stres seviyesi yükseliyor. Stres seviyesinin yükselmesi anksiyete, kaygı, panik atak, depresyon, tükenmişlik sendromu ve kronik yorgunluk gibi sorunlara yol açıyor. Tüm bunların altında da zihinde susmak bilmeyen bir düşünce döngüsü yatıyor. Bu olumsuz düşünce döngüsünün adı ruminasyon.

Modern yaşamın bitmek bilmeyen karmaşası fiziksel olarak sizi nasıl tüketiyorsa, ruminasyon da zihninizi tüketiyor. Bunun vardığı sonuç da kronik anksiyete (kaygı). Çoğu zaman insanlar, sürekli gerçekleşmesi ihtimal dışı ve abartılı düşünceler içeren ruminasyona ilişkin kronik kaygılarını, kendilerindeki bir sorunun işareti olarak görüyorlar. Bu durum kendinizi suçlamanıza ve ayıplamanıza ve kaygıya karşı onu gidermekten ziyade kalıcılaştıran bir mücadele içine girmenize yol açıyor. Aslında kaygı hayatın doğal bir parçası. Kaygı insan türünün hayatta kalmasına ve çoğalmasına destek dolan bir becerinin yan etkisi. Bu nedenle ben bu yazımda kaygıyla baş etmek için onu ortadan kaldırmaktan ziyade kaygıyı anlayıp nasıl yönetebileceğimize odaklanacağım.

Kaygıyı anlayabilmek için öncelikle hayata yön veren şu iki temel yasaya bir bakalım. Birinci yasa yaşadığımız fiziki çevre ile olan etkileşimlerimizi yönetiyor. Dış dünyaya ilişkin bu temel yasa şöyle bir şey: Ne kadar gayret gösterip harekete geçerseniz, istediğinizi elde etme ihtimaliniz o kadar artar. Hiçbir şey garanti değildir ama elinizden gelen çabayı sarf ederek istediğiniz şeyleri elde etme şansınızı artırabilirsiniz.

İşte dış dünyayla olan etkileşimimizi yöneten temel yasa bu. Ama hayatı bir tek bu yasaya göre yaşamıyoruz. Düşüncelerden, duygulardan ve fiziksel duyumlardan oluşan iç dünyamıza özgü ikinci bir temel yasa daha var. İç dünyanın yasası ise şöyle bir şey: Düşüncelerinize, duygularınıza ve fiziksel duyumlarınıza ne kadar çok karşı koyarsanız o kadar fazlasına maruz kalırsınız. Çünkü bu saydıklarımı yöneten yasa, dış dünyayı yöneten kuralın zıttı.

Çok şükür ki düşüncelerimizi, duygularımızı ve fiziksel duyumlarımızı dış dünyayla baş ettiğiniz tarzda yönetmek zorunda değiliz. Çünkü dış dünyaya ilişkin yasa olan sürekli gayret ve mücadele etme eylemi, iç dünyada ters tepiyor. Dış dünyanın yasasını iç dünyaya uygulamaya çalışmak, başarısızlığa mahkum çözümleri sürdürmeye ve her seferinde acı ve hayal kırıklığı yaşamaya yol açıyor. Bu durum kaygı ve ümitsizlikle mücadele ederken peşinde olduğunuz huzur ve sükunetin sizden kaçmasına yol açıyor ve ancak ikinci yasaya uyarak çözüm sağlanabiliyor. Ancak temel içgüdümüz genellikle her şeye aynı tarzda muamelede bulunma yönünde, istemediğimiz şeye nerede olursa olsun karşı çıkmak. Gelin şimdi bu içgüdüye sebep olan başka bir kurala daha bakalım: Karşıtlıklar Kuralı.

Karşıtlıklar kuralı kaygının birçok belirtisi için geçerli olan önemli bir temel kural. Kaygıyla nasıl başa çıkacağınıza dair içgüdünüz büyük oranda onun içeriğini ciddiye almak, ona karşı koymak ve ondan kaçınmanın yollarını aramak yönünde oluyor. Kaygıyı tehlike işareti olarak görmek doğal olarak onu tehlikeymiş gibi ele almanıza yol açıyor. Bu nedenle kaygı ve ümitsizlikten kaynaklanan rahatsızlık ve şüphe duygusuna farklı bir çare bulmanız gerekiyor. Bu çarenin yolu da beyninizde (iç dünyanızda) olanla dış dünyada olanı ayırt edebilmekten geçiyor.

Kaygı ve ümitsizliğe kapıldığınızda, beyniniz üzerinde kontrol sahibi olmanız gerektiğini düşünüyorsunuz ve zihninizde ruminatif bir “neden” soruları döngüsü başlıyor. Ama aslında “neden” sorusunun amacı bir cevap almak değil. Neden sorusu daha çok bir karşı çıkış, suçlama ve üst düzey bir otoritenin, bu haksızlığı düzeltmesine dönük öfkeli talebin bir ifadesi. Bu sebeple “neden” sorusu, sorudan çok bir şikayet.

Bu soru insanların kendilerini daha zayıf ve gelecekle ilgili daha karamsar hissetmelerine yol açıyor, çünkü sorunun çözümü için başkalarının, belki de Tanrı’nın bir şeyler yapması gerektiğini ima ediyor. Bu, kendi yaşamının sorumluluğunu dışarıya yüklemek ve kendi gücünden vazgeçmek demek. Çünkü dışarda birilerinin bir şeyler yapması gerekiyorsa, siz de o arada istediğiniz kadar kaygılanıp hiç bir şey yapmadan bekleyebilirsiniz. Danışanlarım da çoğunlukla “neden” sorusunun asıl mesele olduğunu düşünür, geçmişten bir sebep arar, Neden böyle oldu? Neden ben? soruları içinde kaybolurlar. Gerçek şu ki “Neden?” sorusu kaygı ve ümitsizlikle ilgili sorulabilecek en faydasız soru.

Kaygı ve ümitsizliğe sebep olan bir neden aramakta ısrarcı olmak, ruminasyonu (olumsuz düşünme döngüsü) kalıcı hale getiriyor. Bunlarla çalışırken kullanılan bir yöntem daha var. “Paradoksal yöntem” denilen bu yöntem şöyle uygulanıyor: Kronik kaygı ve ümitsizlikle başa çıkmaya çalışan bir kişiyle konuşurken bir yandan konuşmaya devam etmesi bir yandan da kasıtlı olarak kaygılarına odaklanması isteniyor. Buna genelde iki tür tepki geliyor. Öncelikle terapistin bir deli olduğunu düşünüyorlar. İkinci olarak da, kaygı veren düşünceyi zihinlerinde tutmakta zorlanıyorlar ve kendilerinden kaygılarına daha çok dikkat kesilmeleri istendiği halde onları unutabiliyorlar. Peki, bu nasıl işliyor?

Kişilerden kaygılarına odaklanmaları gibi tuhaf bir istekte bulunmak, kaygılanmayı bırakmaya dönük içsel çabalarını sekteye uğratıyor ve dikkatlerini dağıtıyor. Ve görünen o ki kronik kaygıyı sürekli kılan şey de zaten bu “kaygılanmayı bırakma” çabası! Beklenmeyen bir taleple bu çabayı kesintiye uğratınca, kaygı daha az ısrarcı bir hal alıyor. Kronik kaygı ve ümitsizlikle çalışırken paradoksal yöntemin işe yaramasının sebebi kronik kaygının bizzat kendisinin paradoksal bir deneyim olması.

Paradoksal derken kastettiğim şey şu: Kaygı ve ümitsizliği doğrudan azaltma çabaları, onu artırıyor. Kaygı ve ümitsizliği doğrudan artırma çabaları da onu azaltıyor. Seçim sizin. Kaygı ve ruminasyonu azaltmanın yolu zihni yavaşlatmaktan geçiyor. Unutmayın, dış dünyanın ve iç dünyanın yasaları biraz farklı. İç dünyanın yasası mücadele etmek değil, kabul etmek.

Kaygı ve ruminasyonla mücadele ediyorsanız bir psikolojik danışmandan profesyonel yardım almanızı öneririm. Dünya üzerinde heryerden online destek almak için ayselkeskin2004@yahoo.com eposta adresine yazarak bana ulaşabilir, süreçle ilgili ayrıntılı bilgi alabilirsiniz. Zihninizi ve bedeninizi biraz olsun yavaşlattığınız bir gün diliyor, şu şarkı ile yazımı bitiriyorum.

Kaynak:
Carbonell, D. A. (2016). The Worry Trick How Your Brain Tricks You into Expecting the Worst and What You Can Do About It. New Harbinger Publications

İlginizi çekebilir: Yüzleşmekten kaçtığın şey seni iyileştirir: Mutlu ve iyi olmak için yüzleş ve kabul et

Aysel Keskin: Merhaba ben Aysel Keskin. Psikolojik Danışman ve Psikoterapistim. 2006 yılında Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra, Türk Deniz Kuvvetlerinde yedi senelik bir kurumsal hayat deneyimim oldu. Kurumsal hayat deneyimimin ardından, çocukluk tutkum olan psikolojiye bir de seyahat tutkum eklendiği için okyanus ötesine giderek bir süre Amerika’nın Kalifornia ve Oregon eyaletlerinde yaşadım. Tüm psikoterapi yaklaşımlarını bilmekle beraber uzmanlaşmanın gerekliliğine inanarak, kanıta dayalı terapi yaklaşımlarından Süre Sınırlı Psikanalitik Psikoterapi (SSPP), Jungian Psikoterapi ve Rasyonel Psikoloji Enstitüsü Preferred Partner of The Albert Ellis Institute onaylı, APA (American Psychological Association) Kredili Rasyonel Duygucu & Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimlerini (süpervizyonlar dahil) tamamladım. Sorunların bütüncül ele alınması gerektiğine, beden ve zihnin dengesini kurduğumuzda hayatımızda olumlu değişimler olacağına inanıyorum. Beden ve zihin sağlığınız her şeyden önemli. Bana ayselkeskin2004@yahoo.com eposta adresinden ulaşabilirsiniz. Sağlık ve sevgi ile kalın. Instagram: ayselkeskin.psk.dan

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale