X

Yavaş Hareketi: Yavaş Yaşam Felsefesi (Slow Movement) nedir? Yavaşlamak bize neler kazandırır?

Yaşam yolculuğunda hızla ilerlerken ne kadar sıklıkta mola verdiğinizi; kendinizi, çevrenizdekileri, içinde bulunduğunuz anı sakin ve dikkatlice gözlemlediğinizi hiç düşündünüz mü? Durmak, sakinleşmek ve yavaşlamak sizin için ne anlam ifade ediyor? Hızlı çalışabilmek, hızlı yemek yemek, işlerinizi çabucak halletmek, koşar adım yürümek ve hep bir adım önde olmak… Herkesin bir yerlere yetişmeye çalıştığı, sürekli koşuşturma içinde geçen ve hızlı olmanın ‘normal’ olarak kabul edildiği, hatta takdir edildiği bir çağda yavaşlayabilmek hiç şüphesiz çaba gerektiren bir iş. Gün içinde birkaç dakikalığına bile olsa durmak ve mola almak, yaptığımız işleri bir kenara bırakıp hayatın akışını yavaşlatmak çoğumuzda suçluluk duygusu yaratan bir olgu. Bu haftanın teması, zamanın su gibi akıp gitmesinden, hayatın hızına yetişememekten şikayetçi olanlara: Yavaş hareketi

Yavaş çalışmak çoğumuz için zaten kabul edilemezken, işteki sorumluluklarımızın üstüne bir de ebeveynlik gibi ekstra sorumluluklar eklendiğinde 24 saatlik zaman diliminin ‘su gibi akıp gitmesi’ hepimiz için kaçınılmaz. Zamanın kısıtlı olduğu gerçeği ve yapılacak şeylerin çokluğu karşısında yavaşlayabilmek, içinde bulunduğumuz zaman dilimi içinde çoğumuza yabancı, ya da en azından anlaması ve uygulaması zor bir eylem. Ödenmeyi bekleyen faturaların, bizden ilgi ve zaman bekleyen insanların, tamamlamamız gereken işlerin arasında durmak için zaman yaratmak biraz imkansız görünüyor öyle değil mi? Peki, neden bu kadar meşgul olduğunuzu ve her şeye yetişebilmek için ‘koşmanız’ gerektiğini hiç düşündünüz mü? Yaşam yolculuğunda yürüyerek ilerleyebilmek mümkün değil mi yoksa koşarak ilerlemek aslında bizim seçimimiz mi?

Yavaşlayabilmek neden bu kadar zor?

Yaşamımız boyunca, hayatımızın her alanında istediğimiz şeylere sahip olmak ya da istediğimiz kişi olmak için çok çalışmamız ve elimizden gelenin en iyisini yapmamız gerektiği öğretildi. Bu nedenle daha iyi bir okula gidebilmek, daha iyi bir evde oturabilmek, hayalimizdeki ünvanlara sahip olabilmek, yani potansiyelimizi gerçekleştirebilmek için durmadan, yorulmadan, her geçen gün bir öncekinden daha fazla çalışmayı alışkanlık haline getirdik.

Kısıtlı olan zamanımızı hem kendimiz hem de sorumluluklarımız için en verimli şekilde kullanabilmek adına birden fazla sorumluluğu aynı anın içine sıkıştırıp ‘multitasking olma’ etiketi altında işten işe, sorumluluktan sorumluluğa atladık. Zamanımızı daha kaliteli şeyler yaparak değerlendirebilmek için daha fazla çalışıp yaşam standartlarımızı yükseltmeye çalışırken, aslında kendimize değerlendirebileceğimiz bir zaman aralığı bırakmadık. Günümüzde seyahat seçenekleri, hobiler ya da zamanımızın her saniyesini tadını çıkarmamıza yardımcı olacak seçenekler daha önce hiç olmadığı kadar bol ve yaşam standartlarımız çok daha yüksek. Peki, hayatı daha fazla yaşamak gerçekten daha fazla şey yapmak mı?

Zamanı iyi yönetebilmek denildiğinde çoğumuzun aklına ilk gelen şey hali hazırda her dakikası yapılacaklarla dolu hayatımızın kalan küçük boşluklarını zevk aldığımız ve bize mutluluk veren aktivitelerle doldurmak. Tıpkı alevlerle savaşan bir itfayeci gibi her dakika mail kutumuza düşerek biriken yüzlerce e-mailin ya da zamanında teslim edilmesi gereken raporların alevlerini azaltarak ev işleri, öz bakımımız, sevdiklerimiz ve kendi sorumluluklarımız için alan açmaya çalışıyoruz. Hızla yayılan alevleri söndürmek için ve yeni alevler ortaya çıkmadan kendimize açtığımız alanı rahatça kullanabilmek adına yapmamız gereken en son şeyse hiç şüphesiz yavaşlamak. Dolayısıyla bu kadar uyarıcının ve beklentinin arasında yavaşlayabilmek ciddi anlamda motivasyon, çaba, dayanıklılık ve efor isteyen bir eylem.

Neden yavaşlamaya ihtiyacımız var?

‘Yavaşlık’ bir akım olarak ilk kez 1986’da Carlo Petrini’nin Roma’ya ilk kez açılacak McDonalds restoranını protesto etmesiyle birlikte, ‘yavaş yemek’ (slow food) akımı olarak kendini gösterdi. Yavaşlık akımı bu yıllarda yaşamın neredeyse diğer tüm alanlarına sıçrayarak modadan sinemaya, tüketimden ebeveynliğe farklı formlarda yaşamımıza entegre olmaya başladı. Peki, insanlığın neden yavaşlamaya ihtiyacı vardı ve yavaşlık neden bir trende dönüştü?

Hızlı kültürü her yönüyle eleştiren kitabı In Praise of Slow’da Carl Honoré, yavaşlık akımını şu sözlerle özetliyor: ‘Yavaşlık akımı, hızlı olmanın her zaman daha iyi olduğunu öğütleyen ve bireyin hızlı olmasını sömüren toplumsal düzene karşı ortaya çıkmış, kültürel bir devrimdir. Yavaşlık her şeyi kaplumbağa hızında yapmak değildir. Yavaşlık, yapmamız gerekenleri olması gerektiği zamanda, ‘doğru sürede’ gerçekleştirmektir. Geçen her saniyeyi, her dakikayı, her saati saymaktan çok, yaşayabilmektir. Yapmamız gerekenleri olabildiğince hızlı yapmaya çalışmak yerine, olabildiği kadar yapmaya odaklanmaktır. Yediğimiz yemekten dinlediğimiz müziğe, attığımız her adımda sayılardan çok kaliteye odaklanmaktır.’

Değişimin ve dönüşümün durdurulamaz bir hızda gerçekleştirdiği günümüzde, çağa ayak uydurmanın tek yolu onunla birlikte hızlanmak olarak görülüyor. Ancak bu değişime ayak uydurmaya çalışırken, temel ihtiyaçlarımızın hiç değişmediğini gözden kaçırıyoruz. Görülmeye ve takdir edilmeye; bir gruba ait olmaya, sevmeye ve sevilmeye ihtiyacımız var. Bu ihtiyaçları karşılayabilmemizin tek yoluysa hayatın hızlı akışından sıyrılıp başkalarıyla ve kendimizle olan ilişkimizi ve yaşamdaki tüm deneyimlerimizi derinleştirmek için yavaşlamak.’

Yavaş hareketinin iyi yaşamdaki uygulamaları

Yavaşlamak, yaşam deneyimlerini derinleştirebilmenin, kendimizle ve başkalarıyla kurduğumuz ilişkileri iyileştirmenin, daha tatmin olmuş ve kaliteli bir yaşam sürdürebilmenin altın anahtarı. Günümüzde wellness konusunda öne çıkan yavaş hareketlerinin önümüzdeki günlerde detaylı olarak inceleyecek ve beslenmeden spora, seyahatten modaya hayatı daha yavaş deneyimleyebilmek için yaşamınıza dahil etmeniz gereken yaşam alışkanlıklarını sizlerle paylaşacağız. Yavaşlama hareketi konusunda iyi yaşam alanında öne çıkan kavramları inceleyeceğimiz başlıklar ise şöyle:

  • Yavaş beslenme
  • Yavaş moda
  • Yavaş spor
  • Yavaş seyahat
  • Yavaş yaşlanma
  • Yavaş tüketim
  • Yavaş ebeveynlik

Bu başlıkları detaylı olarak incelemeden ve her biri için önerilerimizi sizlerle paylaşmadan önce, daha yavaş, daha sakin ve daha odaklı bir yaşam için temelde dikkat etmeniz gereken birkaç noktayı şu şekilde özetleyebiliriz:

  • Odaklanmayı ve şimdiki anda deneyimi derinleştirmeyi odağına alan meditasyon pratiklerine günlük rutininizde mutlaka yer vermeye ve meditasyonu alışkanlık haline getirmeye çalışın.
  • Yoga ve tai chi gibi Yin (ruh ve zihin) odaklı egzersizleri hareket rutininize ve bedensel aktivitelerinize dahil edin.
  • Rahatlatıcı ve sakinleştirici etkisiyle bilinen lavanta yağı gibi bitkisel kaynaklı yağlara ve kokulara günlük rutininizde yer verin.
  • Kitap okuma, resim yapma, el işleri gibi odaklanma gerektiren, rahatlatan ve hayatın hızlı ritminden uzaklaşmanızı sağlayan aktivitelere günde en az yarım saatinizi ayırmaya çalışın.
  • Doğayla ve kendinizle baş başa kalabileceğiniz yürüyüşler yapın.
  • Bedeninizdeki kan akışını hızlandırmak, bedeninizi rahatlatmak ve gevşetmek için masaj ve esneme egzersizlerinden yararlanın.
  • Bedeninizi dinlendirmek ve yenilenmesine yardımcı olmak için en az 8 saat boyunca, kaliteli bir gece uykusu uyumaya ve uyku rutininizi aksatmamaya çalışın.
  • Bunaldığınız, beklentilere yetişemediğinizi hissettiğiniz, yoğun strese maruz kaldığınız zamanlarda bazı isteklere ‘hayır’ demeyi alışkanlık haline getirin.
  • Dikkatinizi dağıtan, anda olmanızı zorlaştıran teknolojik aletlerin kullanımına, sosyal medyada harcadığınız zamana ve bildirimlerinize sınırlama getirin.
  • Derin nefes egzersizlerine hayatınızda yer açın.
  • Ne yapıyor olursanız olun, üstünüzde baskı yaratmamaya, kendinizi zorlamamaya ve stres seviyenizi artıracak eylemlerde bulunmamaya dikkat edin.

Hayatın hızının kontrol edilemediği, zamanın su gibi akıp gittiği, teknolojinin gelişmesiyle değişimin çok daha hızlı gerçekleştiği bir çağda ‘yavaşlayabilmek’ hiç şüphesiz çaba ve enerji gerektiren bir eylem. Ancak yaşam tatmininizi artırmak, daha iyi ve kaliteli yaşamak için hayatınızın her alanına yavaşlığı davet etmeniz; yaşam yolculuğunda daha odaklı, daha sakin, daha dikkatli adımlarla ilerlemeniz en temel ihtiyaçlarınızın karşılanması için bir gereklilik. 

 

Kaynaklar: Well + Good, Mind Body Green, Wikipedia, Mindful.org

 

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Aldığımız iki nefesten biri denizden: #MaviNefesProjesi

Denizler, gezegenimizin kalbinde atan en önemli yaşam kaynakları. Sadece tatil rotalarını ya da en şahane manzaraları süslemekle kalmayan bu su ve hayat kaynaklarımız, gezegenimizin dengesi ve canlı yaşamlarının devamı için de kritik bir rol sahibi. Çünkü, ihtiyaç duyduğumuz oksijenin yarısından fazlası denizlerden geliyor. Ancak, denizlerimizin karşı karşıya olduğu tehditler, ekosistemin geleceğini tehlikeye atıyor.



İklim değişikliği, çevre kirliliği, insan müdahaleleri, plastik atıklar, petrol sızıntıları veya müsilaj gibi pek çok faktör, denizleri kirletmekle kalmıyor geleceğimizi de adım adım yok etmeye başlıyor. Çünkü denizlerdeki kirlilik, hem denizdeki hem de karadaki canlı yaşamını tehdit ediyor ve ekosistemin dengesini bozarak gezegenimizin geleceğinden çalıyor.

Denizlerimizin ve gezegenimizin karşı karşıya olduğu tehditler karşısında sessiz kalmayan Garanti BBVA, DenizTemiz Derneği/TURMEPA iş birliğiyle sürdürdüğü Mavi Nefes Projesi ile bu yıl da denizlerimize, yani yaşam kaynağımıza, sahip çıkıyor. Mavi Nefes Projesi, başta plastikler olmak üzere deniz çöplerinin toplanmasına ve deniz ekosisteminin korunmasına katkı sağlıyor ve denizlerimizdeki oksijen kaynakları olan deniz çayırlarını ve mercanları çoğaltıyor.

“Dünyaya iyi bakıyoruz, geleceğe iyi bakıyoruz.”

“Dünyaya iyi bakıyoruz, geleceğe iyi bakıyoruz.” misyonuyla yola çıkan Garanti BBVA, DenizTemiz Derneği/ TURMEPA ile birlikte hem deniz kirliliğini azaltmak hem de denizlerdeki biyoçeşitliliği korumak ve deniz ekosistemini rehabilite etmek için uzun soluklu bilimsel koruma ve izleme çalışmaları yürütüyor.

Mavi Nefes Projesi kapsamında Eylül 2021-Haziran 2024 döneminde Marmara Denizi, Adrasan ve Van Gölü’nde yaklaşık 200 bin kişinin günlük üretimine eşit 230 ton katı ve sıvı atık toplandı, uygun olan atıkların geri dönüşüme kazandırılması içinse çalışmalar sürüyor.



Projenin eğitim ayağında ise deniz temizliği konusundaki farkındalığı artırmak amacıyla ortaokul öğrencilerine ve öğretmenlerine denizlerin önemi, deniz ekosisteminin korunması ve sürdürülebilir su kaynakları için bireysel sorumluluklar konularında eğitimler veriliyor. Mavi Nefes Eğitim Otobüsü ve çevrim içi eğitimlerle 3 yıl boyunca 8 ilde yaklaşık 80 bin öğrenciye ulaşıldığı biliniyor.

Bu başarılı iş birliği, hem denizlerimize hem de gezegenimize hayat verirken; temiz denizlerin, sağlıklı ve uzun ömürlü bir yaşamın temelini olduğunu da bir kez daha bizlere hatırlatıyor. Denizlerdeki deniz çayırlarını ve mercanları koruyup çoğaltmak için çalışmaların sürdürüldüğü Mavi Nefes Projesi sayesinde “aldığımız iki nefesten biri denizden” diyen Garanti BBVA, DenizTemiz Derneği/ TURMEPA ile tertemiz ve sağlıklı yarınların kapısını aralıyor. Bu başarılı iş birliğinden ilham alarak geleceğimizden çalmak yerine geleceğimizi korumak için çalışmak ve denizlerin yaşam kaynağımız olduğunu her an hatırlamak ve hatırlatmak, hepimizin yarınlarımıza yapacağımız en büyük yatırım.

*Bu yazı Garanti BBVA katkılarıyla hazırlanmıştır.



Orkid, “Sporla Güçlen” projesine verdiği destekle kız çocuklarının geleceğine ışık tutuyor

Bir kız çocuğu düşünün: Günün ilk ışıklarıyla birlikte koşuya çıkan, her sabah elinde topuyla antrenman yapan, büyük bir hevesle hem bedenini hem de zihnini beslemek için yıllarca gönül verdiği spor dalı uğruna çalışmaya devam eden ve uzun yıllar sonra gözlerinden ışıklar saçarak ilk kupasını milyonların önünde havaya kaldıran… Ne harika bir tablo, öyle değil mi?



Toplumun her köşesinde, binlerce kız çocuğu bu anı yaşamayı hak ediyor. Ancak, ne yazık ki birçoğu için spor; erişilmesi çok güç bir lüks, uzak bir hayal gibi kalıyor hayatları boyunca. Oysa spor, sağlığın, özgüvenin, azmin, başarının, kararlılığın, istikrarın temellerini atan, kız çocuklarının güçlü bireyler olarak yetişmesine katkı sağlayan en önemli araçlardan biri. Bu önemin farkında olan ve kız çocuklarını spor yoluyla güçlendirmek isteyen Orkid, Watsons iş birliği ile Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin (TMOK) Diyarbakır, Gaziantep ve Şanlıurfa’da yürüttüğü “Sporla Güçlen” projesine destek veriyor.

Geleceğe atılan adımlar: Kız çocukları, ‘sporla güçleniyor’

Türkiye’de kadınları ilk kez hijyenik pedle buluşturan P&G’nin kadın bakım markası Orkid, 45 yılı aşkın süredir dünyadaki tüm kadınların hayatını kolaylaştırmak, onları her alanda desteklemek için imza attığı çalışmalarına bir yenisini daha ekleyerek “Sporla Güçlen” projesiyle kız çocuklarının yanında oluyor.

Kız çocuklarına sporla yeni yollar açmayı ve kız çocuklarının geleceğini aydınlatmayı hedefleyen Orkid, yürüttüğü bu iş birliğiyle kız çocuklarının eğitim ve spor yaşamlarını desteklemeyi, onların fiziksel, zihinsel ve sosyal gelişimlerine katkı sağlamayı amaçlıyor. Kız çocuklarının hayatta karşılaşacakları tüm zorluklar karşısında çok daha güçlü durmalarını sağlayan, onların bütüncül gelişimini desteklerken duygusal dayanıklılık kazanmalarına da zemin hazırlayan sporun gücü, yadsınamayacak kadar fazla. Öyle ki; Orkid’in, İpsos ile Türkiye genelinde gerçekleştirdiği araştırmaya göre; ergenlik döneminde spor yapan kadınların %77’si, sporun bugün oldukları kişi olmalarına yardımcı olduğunu belirtiyor. Dahası, yapılan bu araştırmaya göre; ergenlik döneminde spor yapan kızlar, istedikleri kişi olmalarına yardımcı olabilecek özgüven ve becerileri sporla kazanıyor.

Buna rağmen genç kızların neredeyse yarısının düzenli spor yapmadığı sonucuna ulaşan Orkid, TMOK ve Watsons iş birliği ile kız çocuklarının sporla güçlenmesi için onların yanında yer alıyor. Kız çocuklarının hem eğitimlerine hem de spora devam etmelerine yönelik gerekli spor malzemelerinin temin edilmesini destekleyen Sporla Güçlen projesi ile Diyarbakır, Gaziantep ve Şanlıurfa’da bulunan okullardaki kız öğrenciler dönem boyunca badminton, basketbol ve voleybol dallarında eğitim alıyor.



Kadınların daha özgüvenli olmasını destekleyen ve spor ile olan bağlarını güçlendirmeye odaklanan bir marka olarak Orkid, hiçbir kız çocuğunun bu haklarından mahrum kalmaması için çalışıyor. Bu sayede geleceğin sağlıklı, özgüvenli, başarılı ve belki de milli sporcuları bugünden yetişmeye başlıyor. Gelecek nesillerin hayallerine ulaşmalarına yardımcı olmak için onların yanında olmaya ve onları cesaretlendirmeye devam eden Orkid, kız çocuklarına yeterli imkan sağlandıkça daha eşit ve aydınlık yarınların mümkün olduğuna inanıyor.

Kız çocuklarını genç yaşta sporla tanıştırarak onların kendi potansiyellerini keşfetmelerine olanak tanıyan bu projenin ve başta Orkid ile Watsons olmak üzere projenin tüm destekçilerinin ülkemize ve dünyaya ilham olması, kız çocuklarının ışıl ışıl bir geleceğe doğru çok daha emin adımlarla yürümesi hepimizin en büyük temennisi.

Güçlü kadınlar, güçlü yarınlar için, #SporlaGüçlen projesine destek veren Orkid ürünlerini Watsons’ta keşfetmek için tıklayın.

*Bu yazı Orkid katkılarıyla hazırlanmıştır.



Sofralarda sürdürülebilir şıklığın yeni adı: Porland Re-Gen

Doğaya olan etkimiz, her gün attığımız adımlarla yeniden şekilleniyor. Günlük yaşamımızda aldığımız kararlar, tüketim alışkanlıklarımız ve yaşam tarzımız, doğa üzerinde hiç silinmeyecek izler bırakıyor, üstelik bu izler günden güne daha da derinleşiyor. Ulaşım tercihlerimizden yeme-içme alışkanlıklarımıza, satın aldığımız ürünlerden şehir hatta ülke dışından verdiğimiz siparişlere kadar hayatımızın her alanında karşımıza çıkan bu etki, yani karbon ayak izimiz, aynı zamanda günlük yaşamda kullandığımız eşyalarla da yakından ilişkili. Ne yediğimiz, ne içtiğimiz kadar yediklerimizi-içtiklerimizi nasıl tükettiğimiz de karbon ayak izimiz üzerinde etki sahibi.



Bu durumun farkında olan ve çevre bilinciyle hareket eden Porland, kırık porselenleri yeniden hayata döndüren Re-Gen Koleksiyonu ile sürdürülebilirlik anlayışını bir adım daha ileriye taşıyor ve dünyada bir ilke imza atıyor. Dünyaya karşı sorumluluk ilkesini odağına alarak üretim süreçlerini yürüten Porland, bu yenilikçi adımıyla bize de gezegenimize olan sorumluluklarımızı bir kez daha hatırlatıyor. İklim krizine karşı geliştirdiği iş modeli sayesinde çevre dostu üretim ve sıfır atık felsefesini benimseyen vizyoner marka, Re-Gen Koleksiyonu ile hem sofraları iyi tasarımla buluşturuyor hem de daha sürdürülebilir bir dünya için yeni şanslar yaratıyor.

Kırık porselenlerden geleceğe: Daha sürdürülebilir bir dünya

Re-Gen ile artık kırık porselenler, sıradan bir atık olmaktan çıkıyor ve yeniden işlenerek hem doğaya hem insana hem de gezegenimize dost bir anlayışı temsil ediyor. Doğayla her şekilde uyumlu, sosyal açıdan faydalı, toplumsal olarak kapsayıcı ve kültürel bağlamda sürdürülebilir bir yaklaşımın öncüsü olan Re-Gen Koleksiyonu, ayrıca tamamen doğal bileşenlerle üretildiği için bakteri ve mikrop barındırmıyor. Dayanıklı ve uzun ömürlü olmasının yanı sıra sağlıklı bir kullanım deneyimi de sunuyor.

Böylece, koleksiyonda yer alan her bir parça sadece bir tabak ya da kupa olmaktan öte, doğaya saygılı ve sürdürülebilir bir yaşam döngüsünün parçası haline geliyor ve gezegenimize olan borcumuzu ödeme yolunda atılmış küçük ama etkili bir adımı simgeliyor.

Doğanın estetik yansıması, sofralara taşınıyor

Porselenin yeniden hayat bulduğu bu koleksiyon, Salda, Ontario, Birdsong ve One and Only isimli dört farklı tasarımdan oluşuyor ve ömürlük desen garantisiyle de zarafetini uzun yıllar koruyor. Re-Gen, sadece estetik açıdan harikalar sunmakla kalmıyor, aynı zamanda çevresel sorumluluğun mükemmel bir örneği olma misyonunu da üstlenerek döngüsel ekonomiye katkı sağlıyor.



Koleksiyonda yer alan her bir parça, doğanın izlerini üzerinde taşıyor. Doğanın sakinliğini, huzurunu, zarafetini yansıtan bu parçalar, sağlıklı, şık ve sürdürülebilir sofralar sunarken sadece bugünü değil, yarını da düşünerek hareket etmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Ve günlük hayatın içerisinde çoğu zaman fark etmediğimiz küçük tercihlerin bile ne kadar büyük öneme sahip olduğunu gösteriyor.

İlhamını doğadan alan Re-Gen Koleksiyonu’nun bir parçası olan Salda, Türkiye’nin güneydoğusunda bir volkanik krater gölü olan Salda’nın eşsiz kumsalını yansıtırken; Kanada’nın en güzel eyaletlerinden Ontario’nun masmavi göllerinden esinlenilerek yaratılan Ontario ise mavinin her tonunda derinleştirici bir etki sunuyor. Öte yandan, kuş seslerinin doğadaki varlığını temsil eden yaprak, çiçek ve kuş motifleriyle bezeli Birdsong ise huzur ve mutluluk duygularını sofralarda ön plana çıkarıyor. Gökyüzünün en ihtişamlı halini yansıtan One and Only tasarımları ise göz alıcı renkleriyle doğanın büyülü dokunuşlarını sofralara taşıyor. Karbon emilimini azaltma amacıyla tasarlanan ve güncel teknolojiler kullanılarak üretilen bu koleksiyon, porselen atıklarını sanatla buluştururken geleceğe de şekil veriyor.

Geçen bir yıldaki sürdürülebilirlik çalışmalarıyla 61 ton plastik, 169 ton kağıt, 80 ton ahşap, 80.800 ton su, 301 ton porseleni geri kazandıran Porland, bu sayede 735 ton CO2 emisyonunun engellenmesine öncülük etti. Sürdürülebilirliğe sağladığı katkılarla sektörün öncüsü olan ve ilklere imza atan Porland’ın ilham verici Re-Gen Koleksiyonu’nu daha yakından keşfetmek için hemen tıklayın.

*Bu yazı Porland katkılarıyla hazırlanmıştır.



“Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması” için başvurular başladı

İnsanlığın varoluşundan bu yana kadınlar, toplumda pek çok ilham veren, güçlü roller üstlendi. Her ne kadar toplumsal cinsiyet eşitsizliği kadınların mücadelesini her dönemde zorlaştırmış olsa da; günümüzde kadınlar iş hayatından siyasete, eğitimden medyaya toplumun pek çok alanında yer almaya, seslerini duyurmaya ve görünürlüklerini güçlendirmeye devam ediyorlar. Artık başarılı kadın hikayelerinin pek çok örneği var; özellikle de girişimcilik sektöründe.



Kadınlar girişimcilik dünyasına isimlerini altın harflerle yazdırmaya ve pek çok farklı sektörde muhteşem izlere imza atmaya devam ettikçe, kadın girişimcilerin hikayelerini paylaşmalarına aracı olacak pek çok etkinlik ve yarışma düzenleniyor. Böylelikle hem kadınların girişimcilik konusunda daha aktif olmalarına hem de ilham verici hikayelerini diğer kadınlarla paylaşmalarına olanak sağlanıyor. Bu yarışmaların ilki ve en köklülerinden biri de Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması.

 “Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması, kadın girişimcilerin çevrelerinde yarattığı farka ve faydaya da odaklanırken, girişimcilikteki başarısını Türkiye’ye duyuran kadınların başka kadınlara katkı sağlama konusundaki motivasyonlarını da artıyor. Kadın girişimcileri ve kooperatifleri, büyük bir heyecanla gerçekleşen jüri değerlendirmesi sonucu belirlediğimiz birincilerden biri olması için Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması’na başvurmaya davet ediyoruz.” – Garanti BBVA Genel Müdür Yardımcısı Sibel Kaya

Garanti BBVA, Ekonomist Dergisi ve KAGİDER iş birliğiyle: Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması

Türkiye’de, kadın girişimcilere yönelik çeşitli çalışmalar yürüten ilk özel banka olan Garanti BBVA, girişimcilik konusuna büyük önem veren, konuyu sayfalarına taşıyan Ekonomist Dergisi ve Türkiye’de kadın girişimciliği ve liderliğini geliştirmeyi hedefleyen sivil toplum örgütü KAGİDER’in iş birliğiyle 2006 yılından bu yana kesintisiz olarak gerçekleşen Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması” bu yıl 18. kez düzenleniyor.

Yarışmada başvurular, Türkiye’nin Kadın Girişimcisi, Türkiye’nin Teknolojide Gelecek Vadeden Kadın Girişimcisi, Türkiye’nin Yöresinde Sürdürülebilir Fark Yaratan Kadın Girişimcisi, Türkiye’nin Kadın Sosyal Etki Girişimcisi ve Türkiye’nin Kadın Kooperatifi olmak üzere 5 kategoride değerlendiriliyor.



Yarışmanın kazananları ise Şubat ayında yapılacak olan ödül töreni ile açıklanacak. “Türkiye’nin Kadın Girişimcisi” ödülünü alacak girişimci 250.000 TL, “Türkiye’nin Yöresinde Sürdürülebilir Fark Yaratan Kadın Girişimcisi”, “Türkiye’nin Teknolojide Gelecek Vadeden Kadın Girişimcisi”, “Türkiye’nin Kadın Sosyal Etki Girişimcisi” ve “Türkiye’nin Kadın Kooperatifi” kategorilerinin birincileri ise 200 biner TL’lik ödülün sahibi olacak.

“Kadın girişimciliğinin sürdürülebilir kalkınmaya olan etkisini görmek ve bu başarıları ödüllendirmek bizim için büyük bir mutluluk. Kadın girişimcilerin ekonomiye kazandırdığı değer, ülkemizin geleceği için büyük önem taşıyor. Yarışmaya katılacak tüm kadınlara başarılar diliyorum. Hep birlikte, kadınların gücünü daha da ileriye taşıyacağız.” – KAGİDER Yönetim Kurulu Başkanı Esra Bezircioğlu

2025 yılının kadın girişimcisi siz olabilirsiniz

Hikayenizle tüm kadınlara ilham olmak ve başarılarınızı tüm Türkiye’ye duyurmak istiyorsanız; 15 Kadım 2024 tarihine kadar www.garantibbvakadingirisimci.com adresindeki formu doldurarak yarışmaya başvurabilirsiniz.

“Türkiye’de kadının ekosisteme katkısını daha da artırmayı, girişimci kadınları cesaretlendirmeyi amaçladığımız bu yarışma önemli bir aşama kaydetti. 17 yılda 45 bin başvuru olmamız, yıllar içinde kategori sayısının bir iken geçen yıl itibarıyla beşe çıkması çok kıymetli. Ekonomist dergisi, Garanti BBVA ve KAGİDER olarak kadın girişimcilerimizi yarışmamıza davet ediyoruz.” –Ekonomist Dergisi Yayın Yönetmeni Talip Yılmaz



İlgili Makale