Yaşlanma ve ölüm korkusu nasıl normalleştirilir?

Araştırmalar, zihnini ve bedenini aktif tutmayı başaran kişilerin, daha uzun ömürlü olduklarını gösteriyor.

Hayatını özgürce yaşamaya devam eden büyükanneleri, kendinden 20 yaş küçüklerle briç oynayan büyükbabaları ve torunlarına 20’li yaşlarındaki çılgın hikayelerini anlatışlarını bir düşünün. Haberlerde 100 yaşına merdiven dayayanların maraton koştuğunu görüp nasıl şaşırdığınızı anımsayın. Belki birçoğumuz maraton koşmuyor ve 100 yaşına geldiğinde de maraton koşma isteği taşımıyor ancak o yaşa geldiğinizde hala sağlıklı bir bedene ve zihne sahip olmak için umudunuzu koruyabilirsiniz.

Yaşlanma ve ölüm korkusu nasıl normalleştirilir?
Araştırmalar, zihnini ve bedenini aktif tutmayı başaran kişilerin, daha uzun ömürlü olduklarını gösteriyor.

İngiliz nörolog ve yazar Oliver Sacks, 30 Ağustos 2015 günü kanser yüzünden 82 yaşında hayatını kaybetti. Onunla yıllarını geçirenler hastalığını bilmesine rağmen bu beklenmedik haber karşısında Sacks’in son günlerini piyano çalarak, arkadaşlarına mektuplar yazarak, yüzerek, çok sevdiği somon füme yiyerek ve makaleler yazarak, kısacası sevdiği şeyleri yaparak geçirdiğini anlattı. Ölmeden daha iki hafta öncesinde New York Times’da yayımlanan makalesinin son paragrafı, belki de bir elveda niteliğindeydi.

Oliver Sacks belki de 83’üncü yaşına giremeyeceğini çok önceden fark etmiş ve kalan tüm günlerini dolu dolu yaşamıştı. Tabii Dr. Sacks sıradan bir insan değildi, bu yüzden birçoğumuz kalan günlerimizi onun kadar üretken bir şekilde geçiremeyebiliriz, üstelik kanserle savaşırken… Ancak yine de Dr. Sacks’in yaşamından ve kitaplarından dersler çıkarabiliriz.

Dindar bir kişi olmayan Dr. Sacks, ahirete inanmıyordu ve geride bıraktığı kitapları, makalelerinden başka hiçbir şeyin yaşamayacağını düşünüyordu. Ahirete inansak da inanmasak da hepimiz ölümün kaçınılmaz olduğunu biliyoruz. Birçoğumuz sağlıklı insanlarız. Uzmanlar ortalama ömür süresinin uzadığını ne kadar söylese de birçoğumuz er ya da geç ölüm korkusuyla tanışıyoruz. Özellikle de 50’li yaşlara ulaşanlar, bu korkuyu ciddi bir şekilde yaşamaya başlıyor. Ancak bu konuda depresif hissetmek yerine bunu normalleştirmek ve fiziksel ve zihinsel değişimle birlikte gelen o korkuyu azaltmak gerekiyor.

Yaşlanma ve ölüm korkusu nasıl normalleştirilir?
Ömrün sonuna gelindiğinde neyin önemli olduğunu bilebilecek tek kişi, o yaşa ulaşan kişinin kendisidir.

Yapılan araştırmalara göre Batı dünyasındaki ölümlerin yüzde 70’i 65 yaşından sonra gerçekleşiyor. Eğer bir Uplifers okuyucusu olarak 65 yaşından gençseniz, ölüm korkusu duymak için hala önünüzde zaman var demektir. Ancak bir gün hepimiz büyükanne veya büyükbabamızın veya ebeveynlerimizin yaşında olacağız, hepimiz yaşlılık ve ölümle yüz yüze geleceğiz. Bu durumda önemli olan şu; sevdiğiniz insanların desteği ve anlayışı etrafınızda olduğu sürece, ömrünüzün sonuna kadar yaşamaktan kolay bir şey yok. Oliver Sacks evinde öldüğünde en yakın arkadaşları ve ailesi yanındaydı. Büyük ihtimalle birçoğumuz böyle ölmek isteriz. Bundan 70 yıl önce birçok insan evde ölüyordu. Günümüzde ise ölümlerin yüzde 80’i hastanede veya bir bakım merkezinde gerçekleşiyor. Ancak bunu düşünüp karamsarlığa kapılmamak gerekiyor çünkü bazen kalan son günleri tıbbi destek almadan dayanılabilir hale getirmek mümkün olmayabiliyor.

Bu konuyla ilgili önemli noktalara değinen bir başka isim de “Ölümlü Olmak: Hastalık, Tıp ve Sonunda Önemli Olan” (Being Mortal: Illness, Medicine and Waht Matters In The End) kitabının yazarı Atul Gawande. Kitapta aşırı ilaca yüklenmeyle ilgili önemli bulgulara yer verilirken, düşük maliyetli ve sağlıklı bir yaşlılık geçirebilmek için tavsiyeler yer alıyor. Bu öneriler arasında ayak ve tırnak bakımına dikakt edip olası düşmelerden korunmak, sağlıklı bir perhizi takip etmek, sevdiğiniz insanlarla düzenli olarak görüşmek, ev yaşantınızı hayatınızı kolaylaştıracak şekilde düzenlemek yer alıyor.

Gawande’nin kitabının en önemli bölümü ise şu: “Ömrün sonuna gelindiğinde neyin önemli olduğunu bilebilecek tek kişi, o yaşa ulaşan kişinin kendisidir.” Çocukları, arkadaşları, hatta ömrünün büyük bir kısmını birlikte geçirdiği eşi bile onun için en önemli olan şeyin ne olduğunu bilemeyebilir. Gawande bu konuyu, özellikle de yaşlılara uygulanan tıbbi müdahaleler ekseninde tartışıyor ve belli bir noktadan sonra sadece “hayat kalitesi” için çaba harcanması gerektiğini savunuyor. Bazı insanlar, sevdikleri yaşlıyı hayatta tutmak için tüm riskleri alarak her türlü tıbbi çabaya onay verebiliyor. Bu, zor bir tartışma konusu ancak önemli olan o kişinin istekleri.

Oliver Sacks için önemli olan şey yazmak, müzik dinlemek, sevdiği şeyleri yemek ve sevdiklerini etrafında görmekti. O bunu elde etti. Eğer hayatta olsaydı, o da böyle söylerdi. Bizim de aynı şeyi söyleyebileceğimizi unutmayın!

Kaynak: Psychology Today

Uplifers
Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!