X

Yasemin Yapanar anlatıyor: Varoluşsal sancılar ve kendini keşfetme yolculuğu

İnsan olmanın zayıf yanlarını, kusurlarını filtresiz bir şekilde aktaran, korkularını, düşüncelerini, filtresizce paylaşan, gündelik yaşamın sıkıcı detaylarına zaman zaman mizahi, zaman zaman eleştirel yaklaşarak takipçilerinin gönlünü fetheden bir isim; Yasemin Yapanar. Kendi yolculuğunun nasıl başladığını, bu yolculukta neleri deneyimlediğini, kendini yeni baştan nasıl inşa ettiğini ve hayatın varoluşsal sancılarını ilham verici bir şekilde ele alan ve Instagram, podcast ve YouTube gibi platformları kullanarak geniş kitlelere ulaşan Yasemin Yapanar’a yeniden doğuşun ve kendini keşfetmenin püf noktalarını sorduk. Hazırsanız, başlayalım.

Öncelikle merhabalar… Biz sizi Uplifers yazılarınızdan, podcastlerinizden ve sosyal medya paylaşımlarınızdan tanıyor olsak da sizi henüz tanımayan okuyucularımız için kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz? Neler yapıyordunuz, şimdi neler yapıyorsunuz, günleriniz nasıl geçiyor?

Merhabalar, ben üniversitede yüzme bursuyla yurtdışında, güzel sanatlar ve fotoğrafçılık okudum. Sonra birçok insan gibi üniversitede okuduğu şeyi yapmayanlardanım. Üniversite sonrası, Bernaylafem marka iletişiminde dört sene boyunca marka iletişimi yaptım. Oradan ayrıldıktan sonra dünya dalış rekortmeni Şahika Ercümen’e marka danışmanlığı yapmaya devam ettim. Ardından Group Emirgan’da marka ve etkinliklerden sorumluydum. En sonunda kendimi kurucu partnerlerinden olduğum Kolektif House’ta buldum.

Pandemiyle birlikte podcast yapmaya başladım, Bilinçli Geyik diye bir marka kurarak, burada kırılganlıklardan, korkulardan bahsediyorum, bugünlerde Instagram’Bilinçli Geyik diye bir marka kurarak, burada kırılganlıklardan, korkulardan bahsediyorum, bugünlerde Instagram’a videolar çekiyorum. Videolar çekiyor, farkındalık yazıları yazıyorum. Onun dışında Keyfimin Kahyaları diye bir başka podcastimiz var. Okullarda ve mekanlarda farkındalık üzerine konuşmalar yapıyorum. Konuşmacı ve içerik üreticisiyim aslında artık.

Konuya hızlı bir giriş yapacak olursak; Yasemin kimdi, kim oldu? Onu ‘küllerinden doğuran’ şey/şeyler neydi? Ne oldu da kendinize doğru bir yolculuğa çıkmaya, herkesi, her şeyi geride bırakmaya karar verdiniz?

Ben iş dünyasına kendini fazlaca kaptırmış bir insandım. Kolektif’ten sonra bir aşk acısı ve iş acısı yaşadım ve onun üzerine küllerimden doğmam icap etti. Daha önce “ben bu işlerle ilgilenmiyorum, bu kişisel gelişim işlerine çok fazla kaptırmayacaksın” gibi demeçler atıp tutuyordum. Ve zamanla her şeyiyle yaşayanlardan oldum; hayatıma yoga, meditasyon, günlük tutmalar, pratikler, mantralar, seremoniler girdi. Psikolojik destek almaya başladım.

Bence insan kendi derinliklerine daldığı zaman, mecburi bir yalnızlaşma süreci geliyor. Çünkü eski sohbetler, ortamlar sana artık heyecan vermez oluyor, gerçekliğin değişiyor. Öyle olduğu zaman da bir yalnızlaşma süreci oluyor ve birilerini mecburen geride bırakmak gibi bir hisse kapılıyor insan. Zamanla o yalnızlığında kalmaya, kendine tahammül edebilmeye başladıkça, tek başınalığını sevmeye başladıkça da yeniklerle tanışıyorsun bu yolda.

Varoluşsal sancılarınızı paylaşma sürecinde kendinizi nasıl keşfettiniz? Bu yolculuk sizi bugünkü ‘Yasemin’ yapmada nasıl bir rol oynadı? Hayatınızda sizi yeniden şekillendiren dönüm noktaları nelerdi?

İnsan zorlu bir deneyim yaşadığı zaman, o anın içindeyken, sancılı süreç hiç geçmeyecekmiş gibi gelebiliyor. Oysa geri dönüp baktığında da “iyi ki olmuş ki bugünkü Yasemin’i doğurmuş” dedirtiyor. Genelde en büyük dönüşümlerim, aşk acıları sonrasında oluyor. Bir tanesi sonrası farkındalık geliyor, yogalar, meditasyonlar, diğerinden sonra tasavvuf, biri sonrası kendi başıma Costa Rica’da kalma kararı alıyorum. Derken… Bu acıların hepsi beni, bana yaklaştırıyor oluyor.

Kendinizi gerçek anlamda keşfetmeye ve bir şeyleri kökten değiştirmeye başladığınızda ilk olarak el attığınız konu ne oldu, ilk olarak elden çıkardığınız veya aldığınız ya da attığınız? ‘Bu olmamalı, bu kesin olmalı’ dediğiniz, neler vardı?

Beni uyuşturan her ne varsa hayatımdan çıkarmaya çalıştım, bana iyi gelmeyen insanlar çıkarmaya, ortamlardan uzaklaşmaya baktım. Sabah rutinleri, pratikler çok önemli, insanın kendiyle baş başa kalmaya vakit ayırması özellikle özen göstermesi bence çok değerli.

Bunlar dışında aslında eskiden bir sürü “kesinim” vardı ama mesela bu yola ilk girdiğim zamanki Yasemin’e bakıyorum çok daha kuralcı, çok daha disiplinli, çok daha her şeyi tak tak tak halleden biri iken, sonra bir dönem geldi hiçbirini yapasım gelmedi. Yaymak istedim, şimdi hayatın içine biraz daha uygulamaya çalışıyorum. Her sabah pratiklerimi yapmıyorum ama “bu an değerlidir” diyerek gün içindeyken anın içine dolmaya çalışıyorum.

Bir de bu hayatta artık hayatımdaki herkes bana kendimi yansıtan bir ayna oldu. Mevlana’nın çok güzel bir lafı var: “Baktığın benim, gördüğün sensin” diye. Bence bu kavramı gerçekten bilişe geçirmek, insanın tekamülündeki en önemli öğretilerden.

Kendini keşfetme yolculuğu, herkes için benzer adımlardan oluşan bir süreç mi, insan kendini nasıl bulur ya da nasıl kaybeder, sizce bunun bir rehberi var mı?

Ben herkes adına konuşamam ama kendi adıma ve etrafındaki insanlarda gördüğüm kadarıyla, kendini daha derinine tanıma yoluna iki sebepten girilebiliyor; ya insan kendinde bir şeylerden dolayı mutsuz ve sıkışık hissettiği için kendi kendine atıyor bu adımları ya da başına zorlu olaylar geliyor. Dışarıdan sanki kendi kendine girmek daha kolaymış gibi duruyor ama bence birinin itmesi, bir olayların seni itip hızlandırması daha kolay. Çünkü insan ayaklarına kadar girdiği, o derin sulara atlamaktan korkabiliyor ama mecbur kalınca iş başa düşüyor.

Bence bu dünyada olan insan sayısı kadar farklı metot ve yol var. Dolayısıyla bunun bir rehberi vardır diyemem ama anladığım kadarıyla bu yolda, kalbine düşen yolları deneyip, hangileri senlik, hangileri değil onları anlamaya başlayıp, kendine göre bir ritüeller ve pratikler çıkardığın zaman senden bir yolda yürüyor oluyorsun.

Size iyi gelen ve iyi gelmeyen her şeyi, bugün tam anlamıyla biliyor musunuz? Kendinizi ve dünyayı ‘yeterince’ keşfettiğinizi düşünüyor musunuz, yoksa her gün, her şey değişiyor mu, değişmeyen bir şeyler de var mı?

Ben tam tersi kendimde derinleştikçe kendimde ve dünyada daha keşfedecek çok fazla yol ve hal olduğunu fark ediyorum. Kendime dün iyi gelmeyen şey, bugün iyi gelebiliyor, bugün iyi gelen şey yarınlarda hiç gelmeyebiliyor. Cebimde bir sürü pratik ve yöntem biriktirdiğim halde bazen öyle yorgun ve öyle tükenmiş hissediyorum ki kendimi, hiçbirini yapasım gelmeyebiliyor. Bir anım, bir anımı tutmuyor. Ben aslında daha çok bu değişkenliğe alan tutmaya çalışıyorum.

İnsanların kusurları, korkuları, zaafları, zayıflıkları hakkında konuşmak genelde çok zordur ve çokça cesaret ister. Bu kadar açık ve samimi olma kararınızı ne etkiledi, bu süreçte zorlandığınız oluyor mu, aynı samimiyeti sürdürebilmek bazen imkansız hale geliyor mu?

Şahsen bu kişisel gelişim işlerine girdiğim zaman herkes hangi kitapları okumam gerekiyor, ne pratikler yapmam gerekiyor gibi bilgileri paylaşıyordu. Ama kimse kendisinin de ne kadar yapamadığından, zorlandığından, duyguların içinde kalamadığından, acının içinden geçemediğinden bahsetmiyordu. Ben de onun için bu yola ilk girdiğim zaman dedim ki “Ben karanlıklarımı konuşacağım ve insanlara yalnız olmadıklarını göstereceğim.” Böyle bir ihtiyaçtan başladım aslında kırılganlıklarımı paylaşmaya.

Sonra ben paylaştıkça, yazılarımı okuyan insanlardan, podcast’lerimi dinleyenlerden o kadar karşılık gördü ki, en derin yaralarımda bile yaradaş olduğumuzu fark ettikçe bana güç verdi. Rahatlamaya başladım ve en karanlıklarımın bile ne kadar insani olduğu bilgisi, bilişime geçti. Böylelikle daha fazla kırılgan olabilme cesareti gösterebildim aslında.

Bu samimiyetin, daha doğrusu, kendinizi gerçekten olduğunuz gibi ortaya koyabilmenin sırrı ne? Bu konuda aynı samimiyeti yakalamak isteyen kişilere ne önerirsiniz?

Eskiden çok fazla mükemmeliyetçi bir insandım. Dışardan nasıl göründüğüm benim için, kendi içimde nasıl olduğumdan hep çok daha önemliydi. Bugün “hiç takmıyorum elalemin ne dediğini” demiyorum ama ben başkalarına samimiyetsiz davranırken en başta kendime samimiyetsiz davrandığımı fark ettim. Ben, mükemmel olmaya çalıştıkça aslında kendimden uzaklaştığımı deneyimledim, sonra aldım arkadaşlarımı karşıma “ben sizi kıskanıyorum, ben size şöyle şöyle yukarıdan bakıyorum” gibi gibi önce arkadaşlarımla başladım samimi olmaya. Hepsiyle değil elbet. Kırılganlıklarımı duymayı hak edenlerle.

Onlardan kabul gördükçe daha fazla insana samimi davranabilmeye başladım ve insanlarla çok derin bağlar kurmaya başladım. Fark ettim ki, biz bu hayata eğer derin bağlar kurmaya geldiysek -ki bence öyle- o zaman bunun tek yolu samimiyet.

Aynı samimiyeti yakalamak isteyen insanlara önerim şu olabilir; önce kendilerine samimi olmak. Sonra da sizi olduğunuz gibi kabul edebilecek dostlar edinin kendinize.

‘Bol bol goygoy yapıyorum’ diyorsunuz… Gündelik hayattaki ‘goygoy’unuzu nasıl tanımlarsınız ve bu yaklaşımın insanlarla bağlantı kurmanızda ne gibi etkilerini görüyorsunuz? Burada biraz da ‘Bilinçli Geyik’ten bahsedebilir misiniz?

Bilinçli Geyik deme sebebim, hem bilinçli konuşmalar olması hem de bunları esprili bir dille aktarmayı seçmiş olmamdan kaynaklanıyor. Bu benim gündelik hayatımda da böyle.

Benim zamanında kendimden kaçma metodum, her şeyi tiye alma, her şeyle dalga geçmekti. Espri yapar, üzerine devam ederdim, sonraları fark ettim ki bu aslında benim kendi duygularımı bastırma metodummuş. Karanlıklarımla yüzleşmeye başladıktan sonra, kendimden kaçmak yerine, kendimi ifade etmek ve yaşadığım zorlukları hafifletmek üzere kullanmaya başladım.

Bazen kendimi ve yaşadığım şeyleri çok fazla ciddiye alabiliyorum. Ne zaman ki benim için zor olan bir duyguyu kabul etmeye başlıyorum, biraz zaman sonra dalgasını geçebilecek seviyeye geliyorum. Bu şekilde bu duygu benim üzerimdeki hakimiyetini kaybediyor.

‘Amacım, yalnız olmadığımızın kanıtı olmak’ diyorsunuz bir de… İnsanları birbirine ve özlerine yaklaştırmayı nasıl başarıyorsunuz?

Kendi derinliklerimi, kendi karanlıklarımı, gölgelerimi açmaya çalışarak yapmaya hedeflediğim; “ben kendimi anlatıyorum, siz beni dinlerken kendinizi duyun” demeye bakıyorum. Kimseye yukarıdan bir yerden bakmamaya gayret ediyorum. Bu yolda birlikteyiz diyorum, ablalık/kardeşlik yapmak gayretim. Ama bunu görebilmek için www.bilincligeyik.com’www.bilincligeyik.com’dan kayıt olup pazartesi sabahları gönderdiğim günlük tadında newsletter’a kayıt olmaları, Instagram postlarımı okumaları lazım. Instagram’da paylaştığım kısa videolarda az zamanım olduğu için her şeyi çözmüş gibi durabiliyorum. Halbuki alakası yok.

Hayatınızda sizi en çok etkileyen ve kendi yolunuzda ilerlemenize yardımcı olan kişiler kimler oldu? Onlardan aldığınız en değerli öğütler neler?

Rida Kıraşı, Tolga Erman, bir de tasavvuf öğretmenim.

Son olarak Uplifers okuyucularına kendi yaşam yolculuklarında kendilerini bulabilmeleri için ne söylemek istersiniz?

Tasavvuf’ta da çok vardır; “baktığın ben, gördüğün sensin, kişi kendinden bilir işi” gibi söylemler. Aynalama konsepti. Bence kendini tanımanın en güzel metodu; kendimizi başka insanlara yansıttığımızı görerek, başkalarına gıcık olduğumuz olaylar ya da başımıza gelen zorlu durumlara verdiğimiz tepkilere dikkat kesilerek oluyor. En gıcık olduğum, en tahammül edemediğim durumlardaki Yasemin’i gözlemleyerek…

Diyeceğim o ki bilgi, her yerde ve çok sınırsız. Esas mevzu dışarı çıkıp bu hayatı yaşamaya başlamak, o bilgileri bilişe geçirebilmek “dışarı çıkıp kendini seyretmek”.

İlginizi çekebilir: Bir TEDx konuşmasının perde arkası: Samimiyet cesaret ister

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.

Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.

Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale