Yaşamınızı değiştirmeye cesaret edebilir misiniz?
4-5 yıl önceydi ve her gün özgürleşmekti ümidim.
İş yerimde, aynı rutinde çalıştığım bir günde pencereden dışarı bakarken, elimde o kitabı tutuyordum. O kitap ve o kitap gibi birçok farklı kitabı da, bir pusula gibi elimde tuttuğum ve üzerinde düşündüğüm oluyordu sık sık. Kitaplardaki bazı cümlelerin yanına notlar alırken, bilincimin bir adım ötesine yavaş yavaş taşındığımı hissediyordum.
Bu kitaplarda; hayatını değiştirenleri, yaşamını sıfırdan yeniden kuranları, istedikleri işi yapanları, yeni dünya bilincine uygun ilişki modellerini yaşayanları okuyordum. Ben de biliyordum, başka bir yaşam yaratma hakkım benim de vardı. Bu zihin yapısına nasıl gireceğimi bilmiyordum sadece. Sıkıldığım iş ortamımda, bu kitaplardaki satırları yazan insanların zihnine 5 dakika olsun girebilmek benim için bir ümitti. Bilgisayar ekranında gördüklerimden ibaret olmadığını anlıyordum yaşamın ve benim. Bu hisler içimde büyürken, biliyordum ki, bir gün benim de okumanın ötesinde somut adımlar atmam gerekecekti istediğim hayatı kurmak için. Bu somut adımları da ancak, elimde olan ne yetenek varsa onlarla icra edebilirdim. Bu da yazmak ve çizmekti, belki de hiç tanımadığım, keşfetmediğim yanlarımı ortaya koymaktı. Fikirlerdi ve inançlardı. Başka bir hayatın olabileceğine karşı ümidimdi. Her insanın kendi olma özgürlüğünü hak ettiğine inandığım bir yaşamdı. Bunun da ötesinde, hani o kitaplarda okuduğum kişiler var ya, onların ruhundan tozlar serpiştirmeliydim üstüme, ilham almak için.
Bir yerde sıkışıp kaldığınızı hissettiğiniz zaman, belki de sürekli aynı işleri yaptığınızda aslında beyninizin belirli yerleri eskisi gibi çalışmayı aksatıyor. Bu yüzden tam zamanlı çalıştığım zamanda, içimde yükselen özgürlük çağrılarını, ancak ufak bir A5 kağıda notlar alarak ve çizimler yaparak karşılıyordum. Daha büyük düşünmediğim için de, A5 kağıtlardaki bu küçük çizimler ve yazılarla sadece kendime, kendimi ifade ediyordum.
Bir kitapta cesareti hatırladım. Kendini ortaya koyarak ancak potansiyeline ulaşabileceğini… Belki de yarattığım o küçük kağıtları paylaşmalıydım. Kimseye danışmadan, bir yazarın ve ya çizerin onayını almadan paylaştım içimde yükselen o özgürlük ümitlerini. Mükemmel olmasını beklememeye karar verdim. Bu devrimdi içimde. Aslında yasak olmadığını, güzelliğin ve yaratıcılığın sınırları olmadığını, gelişebileceğimi, öğrenebileceğimi ve zayıflığımın da beni büyüteceğini anladım bu yolda.
Başka bir kitapta kalbini açmanın tanımlarını hatırladım. Bunun da vermekten geçtiğini. Sonucu beklemeden sunmak, yaratmak. Etkisini hesaplamadan, egonun söylemlerini bir kenara iterek sadece yolda olmak. Bunun hem ilişkilerde hem de o yaratmak istediğim hayata açılan kapı olduğunu anlamıştım. Planlamayı, hedeflemeyi, yola güvenmeyi hep o yaşayanlardan öğrendim ben.
Böyle öğrenerek gittiğim bir yolculuktu benim yaratıcı yolum. Bu oyunu, zorlu bir yol diye tanımlamak yerine onu eğlenceli bir oyun gibi tanımlamayı öğrendim. Metaforlarımı, tanımlarımı, alışkanlıklarımı değiştirerek bir yaratıcı alan buldum kendime. Bu alanı yaşamak ve her gün vermeyi öğrenmek, yaşamımı bu yolda, 4,5 yıl sonra tam zamanlı ilerletmemi sağladı.
Bunu yaparken de, en iyi dostlarımdı kendi yolunda yürümeyi başarmış kişiler. Satırlarını okurken onlarla karşılıklı oturuyormuş ve gözlerimi açmış merakla onları dinler gibi olduğum o cesaret edenlerdi.
Bu yüzden derim ki:
Varsa bir sözün, söyle.
Varsa bir yeteneğin, paylaş.
Varsa fark yaratacağına inandığın ufacık bir düşünce, dünya görsün.
O zaman değişecek dünya, birbirimizden ilham aldığımızda.