Herkes hayatının her döneminde etrafındaki bir kişiyle yakın bir bağ kurmaya ihtiyaç duymaktadır. Bu bağ bireyin kendisini güvende hissetmesini ve çevresine uyum sağlamasını kolaylaştırır. Bağlanma bebek ve küçük yaştaki çocuklar için fiziksel bir temas olarak ön plana çıkarken, temel amaç kendini güvende hissetmektir.
Gerekli durumlarda birilerine dokunabileceği hissi ise daha büyük çocuklar ve yetişkinler için bir güven duygusu oluşturmaktadır. Bireylerde yakınlık arayışının temel tetikleyici güdüleri anksiyete ve sıkıntı olup ayrıca korunma, rahatlama ve cinsel etkinlikte bulunma isteği olarak düşünülmektedir.
Yetişkinlerin duygusal ilişkilerinde gösterdiği duygu ve davranışlarındaki bireysel farklılıkları anlamada, bağlanma kuramı temel oluşturmaktadır. Kurama göre bağlanmada çekingen tavır sergileyen bir yetişkin aslında “başkalarıyla ilişki kurmada rahat değilim, zorlanıyorum ve güvenmiyorum” demek istemektedir. Kaygılı-kararsız bağlanma biçimi sergileyen yetişkinler ise insanları kendi tavırlarından dolayı korkutup kaçırdığını, bu nedenle diğer kişilerin kendilerine yaklaşmakta isteksiz olduğunu, ilişkide olduğu her kimse kendisini sevmediğini, aslında kendisinin karşısındaki kişiye hep yaklaşmak istediğini söylemektedir.
Bağlanma biçimlerinden son olarak anlatabileceğimiz stil güvenli bağlanmadır. Bunu yakalayabilmiş kişiler çok şanslıdır. Sebebi az sonra belirteceğim, bu bağlanma biçimine ait cümledir. Başkalarıyla ilişki kurmak onlar için çok kolaydır, hemen yakınlaşabilir, başkalarıyla yakın olmaktan ürkmezler ve hatta ilişkilerin sonlanmasını normal karşılarlar. Shaver ve Brennan’a ait bağlanma davranışlarını tanımlama ifadeleri aslında insanın kendisinin nasıl bir bağlanma biçiminde olduğunu göstermek açısından her şeyi açıkça ortaya koymaktadır. Yetişkin bireyin yaşamında zaman ilerledikçe daha da belirginleşen şemalar, bebeklik-çocukluk zamanlarında ebeveynlerle yaşanan ilişkiler neyse o yönde gelişmektedir. Bu nedenle ilişkilerimiz ve bağlanma biçimlerimizde çekirdek ailenin etkisi çok büyüktür.
Young’a göre dinamikler ailenin dinamiklerine göre şekillenmektedir. Şöyle ki; ihtiyaçların zarar verici biçimde engellenmesi durumunda terk edilme ya da duygusal yoksunluk gibi şemalar, travmatize etme ya da kurbanlaştırma ile kusurluluk/utanç, güvensizlik/suistimal edilme, ihtiyaçların gereğinden fazla karşılanması ve aşırı korumada hak görme/büyüklenmecilik ile bağımlılık/yetersizlik, içselleştirme veya değer verdiği kişilerle özdeşleşme durumunda ise örneğin ebeveynlerinin şiddetine maruz kalan bir çocuk, karşı koyamadığı için kendisine bir “kurban” rolü geliştirebilir ve aynı zamanda bu rolle özdeşleşip ya da role karşı çıkıp “saldırgan” olabilir, kendisine ya da başkalarına şiddet uygulayabilir.
Tabii ki mizaç da çok önemlidir. Saldırgan, asabi ya da utangaç olmayı bu duygusal mizaç açısından bir düşünmek gerekir. Sağlıklı ilişkilerimiz, ilişki kurabilmemiz ve sürdürmemiz ancak ve ancak erken dönemlerde kurulacak doğru bağlanma ve güven ilişkisi temeline dayanmaktadır. Tüm bunları okuduktan sonra eğer kendinizi ve bağlanma biçiminizi sorguladıysanız ters giden bir şeylerin farkındasınızdır. Henüz ışıklı yolda yürümediysek… Erken dönem yaşantılarımızı onarabilecek, yeniden oluşturabilecek ve deneyimleyecek zamanımız, mutlak imkanımız var demektir.
Nörobiyolojik açıdan da durumu açıklamak istersek; sosyal katılım davranışları, sosyal, duygusal bilgileri değerlendirme, ilişki kurma ve ilişkileri yönetme, inhibe etme veya etkinlikte bulunma, karar vermeyi ve ödül sistemlerini sağlayan orbitofrontal korteks sosyal katılım davranışları, sosyal, duygusal bilgileri değerlendirme, ilişki kurma ve ilişkileri yönetme, inhibe etme veya etkinlikte bulunma, karar vermeyi ve ödül sistemlerini sağlayan esnekliğini ileri yaşam dönemlerinde de sürdürmektedir ve bu nedenle duygu odaklı psikoterapi bağlanma biçimlerine müdahalede en iyi yöntem olarak kabul edilmektedir.
İlginizi çekebilir: Mutluluğun %50’si: Doğru eş seçimiMutluluğun %50’