Birkaç sene önce Amazonlarda uzunca bir zaman geçirdim. Kendimle muhabbet halimin yanı sıra, şimdi benim için kardeşten öte, can dostumla tanıştım. Şu son günlerde, onunla yaptığımız uzun ve derin sohbetler geliyor aklıma, biraz daha düşünüyorum üzerinde…
Her gün başka bir bakış açısına sahip olan benlik, bu sefer, bu hali ile ne görüyor orada…
“Güç” dedi Freyre, “Gücü seviyorum hermana (kardeşim).“
Seremonilerden bir tanesinde, oldukça güçlü bir yanımdan vazgeçmeyi ve değişmeyi istemiştim. Sadece kendimi yargılama halimi kontrol edemediğim için.
Kötü bir insan olmak istemiyorum! Öyle olacağıma, “Kes at kolumu” der gibi, kesip atmıştım… Bunu anlattığımda söyledi gücü sevdiğini. Üzerinden dünya zamanı ile 4 yıl, uzay zamanda kim bilir kaç yıllar veya saniyeler geçti o anın… Kontrol edemeyeceğin güç ile karşılaşınca, yaftalayan halime gülümseyerek bakıyorum şimdi.
Gücü seviyorum diyen Freyre’ye de baktığım, yargılayan ve çekinen gözlerime de; ah diyerek, olsun be çocuk diyorum. Adı üzerinde çocuk…
O yüzdendir ki, her şey zamanı geldiğinde, gücü kullanmaya ehil olduğunda açılır paketin önünde.
Yaşam türlü sınavlar sunuyor bize şükür ki… Her öğrendiğimiz, her kabul ettiğimiz ile biraz daha ustalaşıyor, sonra ustalaşmış halimizi benzer bir olay üzerinde tekrar deniyoruz, ta ki anladım diyene kadar tüm hücrelerinde.
O kılıcı kullanmaya ehil olana kadar, şövalye!
Özgürlük de böyle bir şey, taşıması zor bir güç. Kaldırması zor bir sorumluluk…
Ne kadar hoş gelse de kulağa, yaşam yolunda kendini tanımayı ıskalayan ve suçu dışarıda aramaya meyilli bilinç halleri, o keskin ve ağır kılıcı kaldıramaz yerinden, kavrayamaz kabzasını… Fakat bu sorumluluk kısmını düşünmeden seviyor ve istiyoruz gücü. Aslında hükmetmeyi istiyoruz, gücü istediğimiz bildiğimiz yok…
Duruma hakim olmayı değil, bir milim bile değişmeden, olduğumuz hali herkes için mümkün kılmayı ve konfor alanımızdan hiçbir şekilde çıkmamayı…
Sorulan soruları da verilecek cevapları da bilmeyi…
Sürprizsiz ve mucizelerden uzak bir yaşamı…
Aslında ölümü istiyoruz her birimiz. Hükmetmenin tek karşılığıdır ölüm. Her şeyi kendine çevirip, başka hiçbir şey göremeyecek kadar kör olmayı kendi rızan ile kabul etmek ve zenginleşme ihtimalini tamamen ortadan kaldırmaktır. Sürekli kendi kısır döngünde, günden güne küçülmek ve kurumaktır. Ölümdür bu.
Oysa güç, sakin bir şeydir. Sabırlı ve serin…
Vizyonlar yolu ile aldığım ilk dersti bu…
Küçük yaşlardaki bir halim ile el ele geziyordum ormanı, harika çift renkli yapraklar düşüyor ağaçlardan döne, döne… Ne güzeller, gökyüzünden süzülen sihir… Küçük kız yere düşen bir yaprağı alıyor heyecan ile ve fırlatıyor gökyüzüne! Fır fır, fır fır uçuyor yaprak rengarenk ışıklar saçarak. Gökyüzüne doğru yükseliyor ve tekrar geri düşmeye başlıyor süzülerek…
Elini daha sıkı kavrayarak küçük halimin, “Hadi” diyorum, “gidelim“…
Gitmek istemiyor, o koca gözlerini dikmiş gözlerimin ta içine, pasif bir inat ile bakıyor. “Hadi” diyorum, “Attın uçtu, düşüyor şimdi de… İzleyecek bir şey kalmadı.“
Gözleri doluyor küçüğümün, bir taraftan da yaprağı gözlüyor yandan yandan… O sırada bir fil geliyor uzaklardan bana doğru, her yeri süslenmiş, boyanmış dünyalar güzeli bir fil… “Güç” diyor, “Hükmetmek değildir. Elinden çeke çeke zorla götürebilirsin onu istediğin yere, ama aklı fikri hep burada kalacaktır. Asıl güç, alan tanımaktır. O yaprağı atsın, aşağı ininceye kadar izlesin… Evet belki sen biliyorsun, yaprağın eninde sonunda yere düşeceğini… Ama o, bunu kendi deneyimlemek istiyor. Bırak izlesin. Bırak kendi kendine öğrensin, gün geldiğinde, yaprak yere düştüğünde…. O kendiliğinden gözlerini yerden kaldırıp sana hadi diyecektir. Güç, müdahale etmeden orada bekleyebilme, sakince gözlemleme halindedir. Ve, gözlerini yerden kaldırıp gözlerine hadi diyebilendedir güç…“
Hadi!
Özgürlük ağır bir sorumluluktur, yüksek iradeyi gerektirir. Ne olursa olsun kendin olmayı ve bunu her durumda deneyimlemekten korkmamayı gerektirir.
Özgürlük, başka birinin yaşam haklarına müdahale etmemeyi, hükmetmemeyi gerektirir.
Kontrolsüz kontrol halini, içten geçen güce koşulsuz güveni gerektirir.
Karanlığını ve aydınlığını el ele yaşatmayı, onlarla samimi ilişkide olmayı gerektirir.
Özgür olabilmen için, başkası olmamalıdır, herkes sensindir.
O yüzden, sen ne isen, onlar da sendir.
Gücün farkına vardığında, bunun olduğunu anladığında…
Önemi kalmaz kimsenin, hiçbir ideolojinin…
Senden öte bir şey yoktur. Senin yerine karar verebilecek, sen olabilecek, senin için konuşabilecek biri veya durum yoktur. Senin yerine var olabilecek bir sistem yoktur. Ana göre değişen ve şekillenen sen, sana göre şekillenen bir yaşam vardır, beraber hareket eden sonsuz bir diyalog hali ile.
Güç sendedir. Şimdi ve her zaman. Gücü sen dağıtmadan kimse senden alamaz.
Ancak sen;
Kendini tanımadığın, karanlıklarını bilmediğin, hallerin ile barışmadığın için, gücünü başkalarının kullanmasına rıza gösterir ve çoğunlukla da orada bırakırsın.
Böylelikle kendini yavaş yavaş unutur, hüküm altına girersin.
Özgür olmak için yeteri kadar gücün yoktur artık.
Korkuya ve bağımlılığa yenilirsin…
Yaşam özgürdür, ancak özgür olduğunda onun ne olduğunu algılayabilir insan.
Özgür olmak da sorumluluk ister, seni ister, her şeyinle.
Bu hem bir teslimiyet hem de bir başkaldırıdır.
Gücünüzü vermeyin kimseye, hiçbir şeye. Genişlemek büyümek için kullanın onu, ait olmak için değil, korku savmak için değil… Sadece eşsiz halinizle var olmak için, kendi oyununuzun kralı/kraliçesi olmak için…
Hükmetmek, güç değildir.
İçimizde taşıdığımız güç, dualitenin güçten anladığı şeyden çok farklıdır.
Korkusuzluğumuz, özgürlüğümüz, eşsiz tınımız gücü bize getirecektir…
Kendimize, hallerimize sahip çıkalım, ne olursa olsun..
Sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Sözsüzlüğün başladığı yer: Birini tüm yaşanmışlıklarına rağmen sevmek